Richard Wagner ve Friedrich Wilhelm Nietzsche

0

 

Gerçek dostluk, tartışmanın  büyüklüğü aşkın sınırını aşan bir duygu göstermedikçe tartışmalara yer  vermez.
Nietzsche-Wagner dostluğunda Wagner’în hiç de iyi bir rolü yoktur.  Wagner müzikte Nietzsche’nin beklentilerini karşılayamadı ve bu tutku  Nietzsche’yi bütün bu haklılıkları ve haksızlıkları yapmaya zorladı. Bu büyük  tartışma Nietzsche Wagner’i kendi malı haline getirmek istediği için bir aşk  tartışmasıdır.. Wagner de kendi payına Nietzsche’yi denetimi altına almak  istiyordu ama Nietzsche, Wagner’in karşısında bir düşün adamı veya kendi  deyimiyle “ruhbilimci” olarak duruyordu. Aralarındaki doku farkı her konuda  kendini belli ediyordu.

 

“Wagner Olayı” bize bu aşk ilanını vasiyet olarak bırakmıştır. Bu şaşırtıcı aşk ilanları Nietzsche’nin çıldırmadan  yazdığı bu son eserindeki tutkuyu kanıtlamaktadır.

Nietzsche ilk buluşmasında Wagner’e hem  duygusal hem düşünsel anlamda idare edilemeyen bir tutkuyla bağlandı. Bu tutku  zaman içinde onun yerini alma isteğine dönüştü. Bir süre sonra Nietzsche,  Wagner’in eşi Cosima’ya aşık olduğu için ona karşı ikilemli duygular süregelmiş ve çekememezliğin getirdiği ihanetle araları açılmıştır. Wagner’i karşısına  alarak övdüğü kadar şiddetle eleştiren Nietzsche kıskançtır ve Cosima’yı çok  daha fazla sever. Hiç kimse Nietzsche’in gözünde Wagner kadar yükselmemiş ve  onun kadar alçalmamıştır. Cosima, aynı zamanda Wagner’in en büyük hayranı Franz  Liszt’in kızıydı.

Richard Wagner güzel eserler yaratmış kötü karakterli bir insandı. Ancak kabaca şunu söyleyebiliriz: Kişilik  özelliklerini beğenmediğimiz bir insanın yaratacağı sanat ürününü beğenme  olasılığımız beğendiklerimize oranla düşüktür. Bu çok düşük olasılık istisnaları oluşturur. Kişilik özelliklerini beğenmediğimiz Wagner gibi büyük sanatçılar  ruhlarında başka ruhlar da barındırır, başka ruhlara da seslenirler. Kaldı ki  günlük yaşamdan biliriz, hiç hoşlanmadığımız biriyle belli bir konuda  duyarlılığımız uyuşabilir; söz gelimi o konuda saatlerce hoş bir sohbete  dalabiliriz. Ancak bu, genel kuralı değiştirmez. Hitler’in hayran olduğu Carl  Orff gibi faşist birinin iyi bir sanat eseri üretebilmesinin konuyla dolaylı bir  ilgisi vardır.

Wagner’in de hayatı çatışmalarla  doluydu ancak tartışma götürmeyen tek yanı müziğe ve şiire inanılmayacak  derecede yetenekli olmasıydı. Dünyaya güzellikler vermek istemiş, fakat kimse  bunun farkına varmamıştı. Daha küçük yaşta Yunanlıların ünlü Odysseia efsanesini  Almancaya çevirmiş ve kendine aşırı güven besleyerek çevresindekileri kullanmaya  başlamıştı. En aşağıdan başlamadan yükseklere gelmek istiyordu. Başarı merdivenini arkasındakilerin omuzlarına çıkarak tırmanırken, başkalarının  çektiği sıkıntıların günün birinde mutlaka onun şöhretiyle ödüllendirileceğine  kendini inandırmıştı. Diğer insanların durumu onun için hiçbir önem taşımıyordu.  Maalesef şöhret, onu hiç değiştirmedi, arkasından sürüklediği hayran kitlesine  onu olduğundan büyük gösterdi. (Sanatın bize sunduğu ilk şey bir büyüteç!) Kendi  çıkarlarını ön planda tutup başkalarının haklarını hiçe saymaktan vazgeçmemişti.  Aralarında Nietzsche’nin de bulunduğu dostlarıyla yaptığı tartışmalarda daima  kendini haklı buluyor, sabit fikirliliği yüzünden tasvip etmediği şeyleri  savunmak zorunda kalıyordu. Yaptığı iş ne olursa olsun herkesin eline aynı miktarda para geçmesi gerektiğini savunurken kendisi lüks içinde yaşamaya bakar,  Zengin aleyhtarı konferanslar verirken gerçek yüzünü gösterirdi. Müziği doğruca  ruha hitab eden, onu dalgalandıran ve ince zevkler tattıran üstün bir sanattı ancak kimisinin kalbini alevlendirirken kimisine gözyaşı döktürüyordu. Operaları dikkatle incelendiğinde bunlar daha çok senfonik birer trajediyi andırır.  Romantik eserler dinlemeye alışmış müzikseverlere bu vahşi ve egzotik müzik ilk  başta yabancı geliyor fakat anlaşılmadığı halde etkisine giriliyordu.

“Müzik, her yerde anlaşılabilen, gerçek  anlamda ortak olan dildir: Bu nedenle üzerine tüm ülkelerde ve tüm yüzyıllar  boyunca ciddi bir şekilde konuşuldu ve anlamlı, çok şey ifade eden bir melodi,  kısa sürede tüm dünyaya yayılmaktadır. Buna karşın anlam yoksunu ve bir şey  ifade edemeyen bir melodinin içeriği çok daha anlaşılabilir bir şeydir. Fakat  melodinin dili kelimeler kullanmaz, daha ziyade istemin tek gerçekleri olan  mutluluk ve acılardan bahseder: Bu nedenle beyinlerimize çok fazla bir şey  söylemez, kalbimize seslenir. Aksini beklemek müziği alet etmektir. Haydn ve  Beethoven’in vaktiyle yollarını şaşırarak başvurdukları resmedici müzikte olduğu  gibi. Mozart bu yanılgıya hiç düşmedi.” (Schopehauer)

Wagner kendini en iyi şekilde müzik  yardımıyla ifade ediyor, başka insanların uğradığı çöküntülerden bu yolla  kurtuluyordu. Hatalarını aldığı başarılarla örtmeyi biliyordu. Yeryüzünde hiç  kimseye benzemediğini ve dünyanın onun bütün ihtiyaçlarını karşılamak zorunda  olduğunu sanıyor, yapılan yardımların da ona değil onun dehasına faydalı olduğunu düşünüyordu. Kendi eserlerini yüceltirken, başkalarınınkini yerin  dibine batırmak için elinden ne gelirse yapıyor, böylece diğer müzisyenlerin  üzerinde despotça bir egemenlik sağlıyordu. Dünyaya ölümsüz eserler yaratabilmek  için geldiğine ve sözcüklerin ancak ölümsüz melodilerle beslenerek gerçek şiir  kimliği kazanabileceğine inanıyordu. Nietzsche’nin eylem ve yaratıcılık  idealinin ne büyük önem kazandığını görüyoruz. Bu yüzden Nietzsche onun müziğine  hayranlık derecesinde ilgi duydu, yaşamında ve eserlerinde çok önemli bir yer  verdi. Nietzsche, gençlik yıllarında tehlikeli bir ilahi güç olarak tanımladığı Wagner ile geçirdiği dakikaları tanrı katında olmaya benzetirdi.

Nietzsche kendisiyle barışık olmayan  inançsız ve kötümser bir filozoftu. Wagner’in aşırı milliyetçi tutumuna karşı Nietzsche, din ve ulus kaynaklı geleneksel değerlerden kopmuştu ve dehasını hiçbir milletin malı olarak kabul etmiyordu. Nietzsche’nin bu bakış açısında  ahlakın, etiğin hiçbir anlamı yoktur. Davetlerde Wagner’i alaya alan öyküler  anlatırdı. Wagner ise dine sarılan Liszt’den cesaret alıyor, Liszt’den başka  hiçbir besteci Wagner’i koruma cesaretinde bulunamıyordu. Liszt yetenekli bir  piyanist olmasına rağmen Wagner’de gördüklerini çok güç buluyordu. Wagner, Liszt  ile de bir türlü anlaşamamış, Liszt’in onu dünyaya tanıtma yönünde çabalarını önemsememişti. Nietzsche’nin “Parsifal” operasını “Hristyanlığa geri dönüş” olarak yorumlamasıyla Wagner ile dostlukları gölgelendi. Hayatının son  yıllarında Wagner’in dostları yok denecek kadar azalmış, son nefesini verirken  yanında eşi Cosima’dan başka kimse kalmamıştı. Kavgacı ve geçimsiz biri olmasına  rağmen eşiyle iyi anlaşmasının nedeni ikisinin de tek bir insana, Richard  Wagner’e aşık olmasıydı…

Çok kullanılan bir özdeyiş vardır, “İtalyanlar müziği aşkta kullanır, Fransızlar toplumda, Almanlarsa bilimde” Wagner’e göre bunun çevirisi şöyledir: “İtalyanlar şarkıcıdır, Fransızlar  virtüöz, Almanlar ise besteci!”

Ancak Wagner bunu söylediğinden beri  yüzyılı aşkın bir zaman geçti ve çok şey değişti…

İbrahim GÜRMAN

Share.

About Author

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn