Bir Komünist Kadın Sanatçı : Tina Modotti
Doğum, 17 Ağustos 1896
Ölüm, 5 Ocak 1942
“…kadınlar terstir. Oldukça dar kafalı ve konsantre olma güçlerı olmayan ve zihinlerı ancak tek bir şeyle meşgul olabilen kişilerdir.
Bu fazla ihtiyatsız bir ifade mi? Olabilir. Eğer öyleyse kadınlara bir özür borçluyum, kendi kişisel değerlendirmelerime dayanarak, bir görüşü her zaman genelleştirmek gibi affedilemez bir alışkanlığım var.”
Tina Modotti
Tina Modotti (1896 – 1942) yasamaugrasi
Tina Modotti ile ilgili hazırladığımız dosya değişik kaynaklara dayanmaktadır.
Öncelikle dayanılan eser, Christian Barckhausen’in “Tina Modotti’nin İzinde” (Almanca özgün adı “Auf den Spuren von Tina Modotti” olan bu eserin birinci baskısı 1988’de, ikinci genişletilmiş baskısı ise 1996’da yapılmıştır.) adlı kitabıdır. Sözkonusu yazar eski Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin (DAC) Güney Amerika bölgesi şef tercümanı olan kişidir. Barckhausen, çok dikkatli formüle edilmiş “eleştiriler” dışında DAC rejimini desteklemekteydi ve bu rejimin aydın savunucularından biri olarak rejimin imtiyazlıları arasında bulunuyordu.
Kitabın 1996 yılında yapılan ikinci baskısının önsözünde Barckhausen DAC konusundaki bu “eleştirici savunma” tavrını haklı çıkarmaya çalışmaktadır. Kitabında kimi bilinen antisovyetik, antistalinist klişeleri -örneğin 1930-1940’lı yılların Moskova’sında hüküm sürdüğü iddia edilen terörcü atmosfer üzerine söylenenler gibi- kullanmaktadır. Buna rağmen, bilimsel bir biçimde çalıştığından, iddialarını mektuplarla ve diğer önde gelen kaynaklarla kanıtladığından, tahminlerini sürekli olarak belirttiğinden ve bir dizi başka biyografçıların tersine, gerçeği en iyi bir biçimde ortaya koymaya çalıştığından, Barkhausen’in eseri var olan Tina biyografileri içinde dayandığımız temel eserdir. Bu kitap ne yazık ki, henüz Türkçe olarak yayınlanmamıştır.
.
Bu yazıyı yazarken incelemiş olduğumuz ikinci eser (buna eser yerine küfürname veya dedikodu demek daha doğru olur belki) troçkist Pino Cacucci’nin çok iddialı başlıkla yayınlanan kitabı, “Mutlak Kesinlikler Zamanında Çürük Bir Yaşam”dır. Kitap başından sonuna kadar kanıtlanmamış iddialar ve iftiralarla dolu olduğundan, niçin yazdığı bu kitabın okunması sırasında ortaya çıkmaktadır. Uzun pasajlar arasında Tina Modotti tamamen geri plana itilmiştir ve kitapta açıkça yazarın O’nun hayatını, EKY ile birlikte çalıştığı ve yaşamının son yıllarında birlikte yaşadığı Vittorio Vidali gibi insanlara çamur atmak için kullandığı ortaya çıkmaktadır.
.
1993 yılında yayınlanmış olan Margret Hooks’un “T. Modotti – Devrimci ve Fotoğrafçı” isimli biyografisi özellikle Tina’nın ABD’deki yaşamı konusunda oldukça derin bir araştırmanın ürünüdür. Fakat bu kitapta da Tina’nın komünist faaliyetleri hakkında söylenenler bilinen klişelerin ötesine geçmemektedir. Antistalinist-antikomünist masallar kitapta önemli bir yer tutmaktadır.
.
Bunun dışında, gerçeğe uygun olduğu iddiasında olmayan, Tina Modotti’nin yaşamı için önemli olan bir çok konuyu spekülatif tarzda ele alan romanlar da vardır. Fakat bunlar bu yazı için gözönünde bulundurulmamışlardır. Sözkonusu olan Elena Poniatovska’nın “Tinnisima” (Meksika 1992) ve Barbara Krause’nin “Tina Modotti’nin Romanı: Yanmış Kelebek” (Almanya 1993) isimli romanlardır.
.
İncelediğimiz tüm eserlerde iki temel sorunla karşılaştık. Önce; Tina’nın kişiliği onun arkadaşları, yoldaşları, şu ya da bu ölçüde tanıdıklarının anlattıkları üzerinden ‘yeniden kurulmaya’ çalışılıyor. Tina’nın kendisine ait örneğin mektuplar, notlar, anılar biçimindeki belgeler yok denecek kadar az. Bu özellikle Tina’nın Avrupa yıllarını içeren dönem için geçerli. Bu döneme ait belgeler hemen hemen tümüyle yokedilmiş durumda. Bu yüzden kitapların hemen hepsinde bir dizi spekülasyon yapılma durumunda. Bu spekülasyonlar da bir çok halde tabii ki anıları kişisellik ve siyasi yaklaşımlarla da belirlenen ve yazarların görüşme yaptığı kişilerin anlattıklarına dayandırılıyor.
.
Bugün Tina hakkında konuşanların bir bölümü, “hatırladıkları” dönemde -Vidali örneğinde olduğu gibi- Komünist Enternasyonal’in siyasetinin savunucuları, hatta yöneticileri durumunda idiler. Bunların bir bölümü daha sonra revizyonist saflarda yer aldılar. “Anıları” kuşkusuz bu dönüşümün izlerini taşıyor. İkincisi, tanıklığına başvurulanlardan Weston ve Vidali -ki bunlar esas tanıklar konumunda- Tina’nın hayatının belli bir döneminde onunla birlikte yaşamış olan kişilerdir. Anıları kuşkusuz onunla olan çok özel kişisel ilişkilerinin öznel izleri ile doludur. Bu özel ilişkilerin onların Tina resmini etkilememesi düşünülemez. Biz bu yüzden yazımızda kendimizi mümkün olduğu ölçüde denetlenmesi mümkün olan olgularla sınırlamaya, ve spekülatif olanın da adını açıkça koymaya ve bunları sorgulamaya çalıştık. Bu yüzden bizim yazımız da bu büyük devrimci-sanatçı kadına ancak bir yaklaşım denemesi olarak kabul edilmelidir.
Tina Modotti’nin geride bıraktığı kişisel şeyler yaşam şartları nedeniyle fazla olmamasına rağmen, varolanlar da dört bir yana dağılmıştır. Yaşamı ve siyasi faaliyetleri üzerine bir dizi belge ve bilgi ilginç bir biçimde İtalyan Gizli Servisi’nin arşivinde bulunmuştur. İtalyan Gizli Servisi, O’nun tüm dünyadaki faaliyetleri üzerine eline geçen her bilgi ve belgeyi arşivlemiştir.
1. Çocukluğu ve Gençliği
Vidali’nin verdiği bilgiye göre, Tina, çocukluk dönemi hakkında Vidali’ye bazı şeyleri açıkladığı bu dönemde çektiği zorluklar hakkında değil, Avusturya’da katıldığı 1 Mayıs mitingleri ve benzer olaylar hakkında konuşmaktadır. Bu onun hayata nasıl yaklaştığını gösteren bir örnektir.Annesi ve büyük kızkardeşinin 1930’da İtalya’ya geri dönmelerine ve bu nedenle Tina ve onlar arasında büyük bir uzaklık olmasına rağmen, Tina, hem onlarla hem de ABD’de yaşayan kardeşleri ile ilişkiyi, kendisi için politik ve kişisel olarak oldukça hareketli bir dönemde korumayı bilir ve imkanları ölçüsünde annesini mali olarak destekler. Kardeşleri sonraki yıllarda Tina’yı Meksika’da ziyaret ederler. Erkek kardeşi Benvenuto da sosyalist harekete aktif olarak katılır. Annesinin ölüm haberini ancak 3 ay sonra, Aralık 1936’da haber alır. Ölüm haberini aldıktan sonra kızkardeşine şunları yazar:
“Sevgili annemizin ölümünü bildirdiğin mektubun elime daha bir hafta önce geçti. Sana yazarken, gözyaşlarına teslim olmamak için kendimi zor tutuyorum; güçlü olmalıyım. Şartlar başka türlü olsaydı, bu son on yıl içerisinde annemi bir kez daha görebileceğimi biliyorum. Bu düşünce bende şiddetli öfkeye yol açıyor, yani bu imkanı elimden alan şartlara. Ve, bana en çok eziyet eden düşünce tam da şudur: zavallı anamıza, uzakta yaşayan çocuklarını yeniden görmeyi engelleyen ayrılık yaşamının son yıllarında onu ne de üzüntülere boğmuştu. Ve bütün bunlar, yaşamında çok acı çekmiş olmasına rağmen ve son yılları tüm çocuklarının çevresinde geçirmeye hakkı olmasına rağmen oldu.” (Barckhausen, syf. 388)
2. Sanatı
Tina, ABD’de San Fransisco kentinde ailesinin yerleştiği “Little Italy” olarak anılan İtalyan semtinde kızkardeşi ile birlikte I. Magnin tekstil fabrikasında çalışmaya başlar. Bunun yanında bu göçmen semtinde oldukça canlı olan kültür etkinlikleriyle de ilgilenmeye başlar ve değişik amatör tiyatroların oyunlarında önce küçük, daha sonra önemli roller üzerlenerek oyunculuk yapar. O dönemde değişik tiyatro eleştirmenleri Tina Modotti’de oyuncu olarak parlak bir gelecek görürler. 1915’de yayınlanmış bir tiyatro eleştirisinde şunlar söylenmektedir:
“Marta Regnault rolü Sinyora Tina Modotti tarafından oynanmaktadır. Sinyora Modotti bizim tüm toplumumuzun sevgilisidir. O hem iyiliği hem de olağanüstü sanatçı yetenekleri nedeniyle büyük bir sevgi ve hayranlığın hedefidir. O henüz kariyerinin başındadır, ve fakat her geçen gün büyümektedir. Dün akşam o en ateşli hayranlarını bile rolündeki sanatsal yeteneğinin gücüyle şaşırttı. (…) Sinyora Modotti bu sahnede, deyim yerindeyse, bir sanatçı olarak ustalık diplomasını haketti. Çalışmalarını sürdürürse gelecekteki kariyeri güvence altına alınmış demektir.” (Hooks, syf. 43)
Tina bu dönemde çokça sanatçı çevrelerinde dolaşıyordu. 1915’de ilk eşi Roubaix de’l Abrie Richey’i de bu çevrede tanıdı. Richey çok yönlü bir sanatçıydı. Ressam, yazar, şairdi. Ama en başarılı olduğu alan, Tina ile birlikte ürettiği batik kumaşlardı. Los Angeles’e göçtükten sonra Tina, Hollywood’da film oyuncusu olarak bir kariyer yapmaya başlar. Ancak bu kariyeri kısa sürer. Tina film oyunculuğundan vazgeçer. Çünkü Hollywood’un ona biçtiği rollerde öne çıkardığı şey Tina’nın oyunculuk yeteneği değil, bir kadın olarak güzelliğidir yalnızca.
1920’li yılların başında, Tina modern formalist-soyut fotoğrafçılığın önde gelen öncülerinden olan Edward Weston’la tanışır. Tina Weston’a hem modellik yapar, hem de ondan fotoğrafçılık zanaatını öğrenir. Weston’dan edindiği fotoğrafçılık öğrenimi Tina için, o dönemlerde özellikle bir kadın sanatçı için alışılmamış olan ve dikkate değer olan belirli bir mali bağımsızlık anlamına geliyordu. Tina Weston’a yazdığı bir mektubunda, mesleği konusunda Weston’un rolünü, onunla mesleki ilişkisinin rolünü şöyle değerlendiriyor:
“Yeniden fotoğrafa dönersek. Edward, sen benim sana neler borçlu olduğumu bilmiyorsun. Sen benim hayatımın zor bir döneminde, arayış içinde olduğum, nereye gideceğimi bilmediğim bir dönemde, bana yol gösteren, hayati öneme sahip bir etkide bulunan kişi oldun. Beni, bana yalnızca hayatımı kazanmama yardım eden değil, aynı zamanda büyük bir çoşku ile yaptığım mesleğimle sen tanıştırdın. Bana kendimi sanatsal olarak ifade edebileceğim en iyi yöntem olan fotoğrafçılığı sen öğrettin. (…) Yüreğim büyük teşekkür duygularıyla dolu benden kalkıp, sana doğru yolculuğa çıkıyor.” (Hooks, syf. 70)
Fotoğrafçılık, onun teknik araçları, kamera, ışık, filmlerin banyosu, baskısı bugünle karşılaştırılmayacak derecede zor ve karmaşıktı. Bunun yanında sanatın birçok başka alanında olduğu gibi fotoğrafçılık da hemen hemen bütünüyle erkeklerin egemenliğindeydi. Mesleği aracılığıyla Tina, o günkü dönemde kullandıkları alışılmamış yöntemlerle bir çok insanı çeken devrimci sol sanatçı sanat çevreleriyle ilişki kurar.
Büyük ölçüde çeşitli alanlardan sanatçılardan oluşan Tina’nın dost çevresi, sanatın yalnızca seçkin küçük bir gruba değil, tersine halkın geniş kesimlerine açık olmasını savunuyordu.
.
1922’de Tina ilk kez Meksika’ya gider. Planlanan, önceden Meksika’ya gidip yerleşen eşi Robo’nun peşinden Meksika’ya yerleşmesidir. Ancak Meksika’da çiçek hastalığına yakalanan Robo’nun ölüm haberi gelir. Tina’nın daha sonra ‘vatan’ seçtiği Meksika’ya ilk gidişi, ölen eşinin cenazesi nedeniyle olur. Daha sonra 1923’de Weston’la birlikte gider Meksika’ya.
.
Weston’un çok yönlü etkisine rağmen Tina kısa zamanda kendine özgü sanatsal bir stil geliştirir. Tina fotoğraf sanatını her şeyden önce Meksika yıllarında geliştirir. 1920’li yıllarda Meksika’da bir çok yabancı solcu ve sanatçı kişi yaşamaktadır. 1910-1920 yılları arasında büyük bir köylü devrimi yaşanan Meksika, bir çok devrimci ve solcu sanatçı için bu dönemde bir çekim merkezi durumundadır. Devrim döneminde sanat Meksika tarihinin, İndio kültürünün kimi değerlerine sahip çıkmıştır. Daha sonra emperyalizme teslim olan ulusal devrimci iktidar, devrim yıllarında komünist partinin varlığına ve gelişmesine göz yummuş ve devrimci sanatçılara yer yer destek sunmuştur. Devrimci, demokratik, halkçı sanat o dönemde Meksika’da büyük bir atılım yapmıştır. Diğer Latin Amerika ülkelerinde takibata uğrayan bir çok devrimci için, Meksika o dönemde sığınacak bir liman durumundaydı. Özellikle 1920’li yılların başlarında Meksika ile Sosyalist Sovyetler Birliği arasında önemli bir yakınlaşma oldu. Bütün bu nedenlerle Tina Meksika’ya yerleşti.
.
1923 yılında kesin olarak Meksika’ya yerleştikten sonra, gördüğü çıplak yoksulluk ve adaletsizlik sonucunda Tina’nın Meksika’daki iktidar ve durum hakkında görüşleri değişir. Bu değişiklik çalışmalarına da yansır. Weston’un tersine, resimlerinde kişisel olarak tanımadığı yabancı insanları, normal yaşantılarında yansıtır. Bu, sosyal kritik yöndeki sanatı açısından ilk adımdır ve bu yönünü Meksikalı büyük duvar ressamı olan, sonraları Frida Kahlo ile birlikte yaşayan Diego Rivera ile dostluğu yoğunlaştırır.
.
Diego Rivera, Meksika’nın büyük duvar ressamları (muralistler) okulunun en ünlü temsilcilerinden biridir. Tina’nın sonraki dönemde birlikte yaşadığı Xavier Guerrero da bu okulun bir üyesidir. Duvar resmi gerçekte indio’ların geleneksel sanatıydı. Rivera ve onun çevresindeki ressamlar gurubu bu halk sanatı biçimini devrimci bir içerikle üzerlenip, bir çok binanın duvarlarını devrim resimleriyle süslediler.
Weston 1926’da ABD’ye kesin dönüş yaptıktan sonra, Tina, onunla birlikte kurduğu stüdyoyu tek başına üzerlenir. Bu dönemde Tina’nın fotoğraf çalışmaları çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Bir yandan para kazanmanın yolu olarak üst tabakadan gelen portre fotoğraf siparişlerini yerine getirir. Diğer yandan Rivera ve arkadaşlarının duvar resimlerinin fotoğrafik dokümentasyonu işini üzerlenir.
.
Bu işi yıllar boyunca yapar. Bunun yanında bir dizi ünlü yazarın kitaplarının fotoğraflanması işini üzerlenir. Örneğin Weston ile birlikte gerçekleştirdiği Anita Brenner’in “İdollar ve Tapınaklar” isimli kitabının illüstrasyonu ünlüdür. Bütün bu “sipariş işlerin” yanında fakat, Tina’nın uluslararası alandaki ününü birlikte getiren kendine özgü sanat fotoğraflarını üretir. Bu dönemde öncelikle İngiltere’deki ve ABD’deki kimi sanat dergileri -örneğin ABD’de “New Masses” isimli sol sanat dergisi- Tina’nın fotoğraflarını yayınlar. Daha sonra diğer ülkelerde de tanınmaya başlar. Meksika’daki bir çok kez sanat fotoğraflarını sergiler. Onun ikinci sergisi için -ki bu Modotti ve Weston’un çifte sergisidir- yazılan bir eleştiride şunlar söylenmektedir:
“O (Tina Modotti / BN) bize gizemli güzellikteki fotoğraflarını sunuyor. Açıkça söylemeliyiz ki bu fotoğraflar arasında biri için tercih belirtmek çok zor. Çiçekler şaşırtıcı bir biçimde gerçekçi ve tek başına bir sapın ve yalnız bir çiçeğin nasıl bu kadar ilginç olabileceği hayret verici. Gözlerimizin önünden geçen ve normal fotoğraflarda kaçınılmaz olarak görülen o komik pozlar içinde olmayan kafa kompozisyonları mükemmel.” (Hooks, sayfa 115)
1927’de çıkaranları arasına girdiği “Mexican Folkways” adlı dergide de Tina’nın fotoğrafları düzenli bir biçimde yayınlanır. Bunun dışında sanatçı List Arzubide de çıkardığı “Horizonte” adlı dergi de Tina’nın fotoğraflarını yayınlar. Tina böylece Meksika’da fotoğrafları sanat eseri olarak yayınlanan ilk fotoğraf sanatçılarından biri olur. Onun fotoğrafları herhangi bir metinin içine yerleştirilen veya bir metinle açıklanma ihtiyacı duyulan eserler olarak değil, kendi başlarına, yalnızca fotoğraf olarak kendilerini tanımlayan eserler olarak yayınlandı. 1929’da Meksika’da ilk kez yalnızca Tina’nın eserlerinin yer aldığı bir sergi düzenlenir. Ve büyük başarı kazanır.
.
1930’da Berlin’de düzenlediği bir sergi konusunda bir eleştirmen şunları yazmaktadır :
“Onun eserinin sırrı, büyük iyilik dolu bir bakışla dünyayı göstermesinde yatıyor… Bu bakışla yoksul bir çocuğun gözleri, yapay bir biçimde parlaklaştırılan bir balo kraliçesinin gözlerinden daha güzel görünüyor.” (Caccucci, sayfa 58)
Fotoğrafçı Manuel Alvarez Bravo’nun ilk eşi ve Tina’nın meslekdaşı, O’nu alışılmamış bir biçimde disiplinli olarak anlatmakta ve bu karakter yapısının O’nun fotoğraflarındaki kendine özgü kompozisyonu ortaya çıkartmaya neden olduğunu söylemektedir. (Barckhausen, sayfa 118)
Tina sadece kendi fotoğrafları ya da diğer sanatsal eserlerle sanat yaratmıyordu, Rivera, Weston ve diğer sanatçılara modellik yaparak da yardım ediyordu.
.
Bu eserler arasında büyük skandallar yaratan çıplak resimleri de (fotoğraflar ve duvar resimleri) vardır. Tina daha sonraları, Aralık 1926’dan itibaren Meksika’da 6 ay Sovyet Elçiliği yapan Kollontay’ın kendisine gülerek;
“Weston’a çıplak modellik yaptığın ve Diego Rivera’nın Chapingo’daki ünlü duvar resminde çıplak figürün görüldüğü için senin ünün pek iyi değil” dediğini anlatır. Tina Kollontay’ın kendisi hakkında da gençliğinde çok şeyler anlatıldığını, ve fakat kendisinin hep doğru bildiğini yaptığını, başkalarının ne düşünüp dediğinin kendisi için hiç önemli olmadığını vurguladığını da ekler. (Aktaran Hooks, syf 131)
Daha sonra Tina’nın büyük aşkı Mella’nın alçakça katledilmesi ertesinde, bu çıplak fotoğraflar arşivlerden aranıp taranıp ortaya çıkartılmış, baş sayfalarda yayınlanmış ve O’na karşı bir skandal yaratılmaya çalışılmıştır. Burada, sözkonusu olan fotoğrafların, siyasi düşmanları tarafından uygun olduğu sanılan bir anda kullandıkları ve O’na karşı ahlaksız bir yaşam iftirası için ortaya attıkları; kendisini ve komünist değerleri kötülemek amacıyla kullanmaya çalıştıkları sanatsal açıdan çok güzel ve değerli resimler oldukları belirtilmelidir. Bu fotoğrafların yayımlanmasından sonra Diego Rivera ve başka sanatçılar, Tina’nın çıplak resimlerini basan bir gazetede basın açıklamalarını yayımlaya zorlarlar:
“Bu tüm sanat yaratıcılarının meslek faaliyetine karşı ağır bir saldırıdır, ister heykeltraşlık, ister ressamlık, dans ya da tiyatro olsun. Bu türden bir çıplaklığın ahlaksızlık olarak adlandırılması kabul edilemez; öyle olsa idi, dünyanın tüm sanat eserlerinin % 50’si yargılanmalıydı. (Barckhausen, sayfa 212)
Sanatın yaşamında ne gibi bir yere sahip olduğunu ve politik tavrı ile nasıl birleştirebileceğini Tina çok erkenden görmüştü. Komünistlerle birlikte çalışmaya başlamadan önce -tahminen 1925 yılında-, Sacco ve Vanzetti birleşik cephesinde ve Uluslararası Kızıl Yardım’da faaldir. Weston’a 7 Temmuz 1925 tarihli bir mektupta şunu yazar:
“Senin bir zamanlar bana tavsiye ettiğin gibi, sanat probleminde kendimi kaybederek -yapamayacağımdan değil- yaşamın problemini çözemem; yaşam probleminin sanat problemini zorlaştırdığını hissediyorum (…) Benim durumumda yaşam daima, sanatın zorluk çekeceği bir egemenliğe sahip olacaktır. Sanattan her türlü yaratmayı anlıyorum. Bende yaşam unsuru sanat unsuruna göre daha güçlü olduğundan, bana varolanla yetinmem ve bundan mümkün olanın en iyisini yapmam gerektiğini söylerdin. Fakat olduğu gibi yaşamı -çok kaotik ve çok bilinçsiz- kabul edemem, benim direncim ve mücadelem buradan ileri gelmektedir. Sürekli olarak, yaşamı benim duygularıma ve ihtiyaçlarıma uygun hale getirmeye çabalıyorum, başka sözlerle, yaşamıma çok fazla sanat, çok fazla enerji koyuyorum ve bu yüzden, sanata daha fazlasını veremem.” (Barckhausen, sayfa 148-149)
Komünistlerin etkinliklerini belgeyen birçok fotoğrafı, enternasyonal alanda yayınlandı. Örneğin Enternasyonal Kızıl Yardım’ın Moskova’da bir çok dilde yayınlanan organı Latin Amerika’daki gelişmeleri Tina’nın fotoğraflarıyla dünyaya tanıttı; ya da Almanya’da yayınlanan Resimli İşçi Gazetesi’nin kapak resmi bir çok halde Tina’nın fotoğrafları oldu.
.
Tina’nın yaşam ve yaşamı değiştirmeye, sanattan daha fazla önem vermesi; daha doğrusu sanatı yaşamda, yaşamı değiştirme mücadelesinde görmesi ve sanatını bu mücadelenin hizmetine sunması, bilinçli bir tercihtir ve çok nettir. O Weston’un anladığı anlamda bir sanattan yana değildir. Bunu bir çatışma olarak kavramakta, bu çatışmada açık bir tercih yapmaktadır.
.
Politik olarak daha yoğun faaliyette bulunduğu ölçüde, Tina’nın fotoğrafları somut içerikli belgeler olmaya başlar. Mücadelenin ihtiyaçları Tina’yı somut içerikli fotoğrafik belgeler yaratmak için sanat fotoğrafçılığından uzaklaştırır.
1929 başlarında, fotoğrafçılığı tamamen bırakmadan önce kendi resimleri üzerine şunları yazıyordu:
“Kendimi bir fotoğrafçı olarak görüyorum, fazlası değil ve şayet benim fotoğraflarım, bu alanda genel olarak yapılanlardan farklı ise, sanat yapmak için değil, tersine, fotoğrafçıların çoğunluğu halen melez ürünün ortaya çıktığı ‘sanatsal efektler’e göre ya da diğer resimsel sunuş araçlarının taklidine göre iş yaparken, hilesiz veya manipülasyonsuz dürüst resimler yaptığımdan dolayıdır. (…)
Sözkonusu olan fotoğraçılığın sanat olup olmadığı da değildir, sözkonusu olan iyi ve kötü fotoğraf arasında ayrım yapmaktır. İyiden, fotoğrafçılık tekniğinde varolan sınırları kabul eden ve bu aracın sunduğu tüm imkânları ve özellikleri kullanan anlaşılmalıdır (…)
Sadece belli bir anda ve objektif olarak kamera karşısında varolanı ürettiğinden, objektif yaşamı tüm olgusal biçimleri ile kaydetmek için fotoğrafçılık en tatmin edici araçtır, belgesel değeri de bundandır. Ve bunun yanısıra duyarlılık ve meslek bilgisi de eklenirse ve herşeyden önce tarihi gelişim içindeki konumu noktasında da açık bir yönelim olursa, sanırım hepimizin katkıda bulunması gereken toplumsal üretimde onurlu bir yer alabilir.” (Barckhausen, sayfa 225)
Bu sözler henüz O’nun iç parçalanmışlığını ortaya koymamaktadır, ama Temmuz 1929’da Weston’a şöyle yazar:
“Bazen para kazanma ve portre çalışmaları dışında, her türden iddiadan vazgeçip fotoğrafçılığı bırakmanın benim için daha dürüst olacağını düşünüyorum. Ama bu bir fedakarlık, sadece düşünmek bile bana acı veriyor ve devam ediyorum, fakat sonuçlar beni hiç memnun etmiyor.” (Barckhausen, sayfa 225)
O’nun bu özkuşkuları, kendine güvensizliği bize bugün pek anlaşılır gelmeyebilir, çünkü Tina’nın fotoğrafları gerçekte devrimci ve yaratıcı fotoğraf sanatının mükemmel örnekleridir. Neredeyse hiçbir fotoğrafçının beceremediği bir ölçüde Tina bireysel olanı genel toplumsal olanla kaynaştırmayı becermiştir. Kızıl bayraklı maden işçisi eşi kadın yalnızca bir sembol değil, güçlü bir kişiliktir de ve o tam da bu yüzden bir sembol olabilmektedir. Enternasyonal orak çekici, Meksika devriminin özel sembolleri olan şapka, mısır koçanı, gitar ve fişeklikle yanyana getiren fotoğraflar, dünyanın her yerinde hiçbir özel açıklamaya ihtiyaç kalmadan anlaşılabilir soyutlamalardır fakat aynı zamanda çok somut bir gerçekliğin de ifadesidirler. Basit, berrak, ve şaşırtıcı derecede güzel! Tina’nın mimari fotoğrafları, çiçek fotoğrafları, ‘teknik’ fotoğraflarının her biri kendine özgü bir çekiciliğe ve güzelliğe sahiptir.
.
Telgraf telleri fotoğrafı, bakanları tellerle seyahate çağırmaktadır. Bu fotoğrafların seyircileri adeta o tellerle giden haberleri duymaktadır, onlarla birlikte bir kentten diğer kente, bir ülkeden bir başka ülkeye koşmaktadır. Seçilen pespektif, telgraf tellerini sanki sonsuz gösteren bir perspektif… Bütün dünyayı dolaşan ama yine hep birleşen teller! Weston’un tersine, Tina’da şekil ile içerik arasında tam bir uyum da sağlanmıştır. Şekerkamışı, güller, bardak vb. gibi fotoğraflar soyut oldukları ölçüde somuttur da! Şekerkamışı o harika ve kural tanımaz biçimiyle ve fotoğraftaki güçlü varlığıyla, ve yüksek fotoğraf biçimiyle hemen onu kesmek ve işlemek için gerekli emeğe ve onun vereceği tada çağrışım yapıyor.
İnsan fotoğraflarına ve siyasi eylem fotoğraflarına gelince, bunlarda çok nadir rastlanan bir eleştirici yaklaşım ve güçlülük gözlemlemek mümkün. Tina’nın insan fotoğraflarında bir abartma, bir yüceltme vb. bulunmaz. Hayır, O, insan fotoğraflarında her insanda o somut insanın zaman ve mekan içindeki özelliğini, özgünlüğünü bulup çıkarmaya, bunu resmetmeye çalışır. Kadın fotoğrafları, özellikle Tecuantepec kadınlarının fotoğraflarında Tina’nın devrimci kadın bakış açısını yakalamak mümkündür. Güçlü, berrak, dik duran ve güzeldir Tina’nın kadınları! Yeniden gebe kalmış ve yorgunluktan dökülen Berlinli kadın işçi bile onurlu ve dikbaşlıdır! Bu fotoğrafların sanatsal değeri, bugün yarım asırı aşkın süre sonrasında bile seyircilerde uyandırdığı duygularla, düşünmeye zorlamasıyla bellidir. Fotoğrafların konuları da, kapitalist dünyadan başka bir dünya için mücadele eden insanlar için, bugün de günceldir.
3. Gelenekdışı bir sevgi yönünde karar
Tina’ya yaşadığı dönemde sevgi ilişkilerinde çok uçarı davrandığı suçlaması getirilmiştir. Gerçekte O, her zaman ilişkilerinde açık olmaya ve hiçbir zaman kimseyi aldatmamaya özen göstermiştir. Sonuç olarak ona suçlama getirilen şey, bir arkadaşının doğru olarak formüle ettiği gibi, hislerine göre hareket etmiş olması ve kendine daima sadık kalmış olmasıdır. Tina bir kez kendisi hakkında şunu demiştir:
“Hiçbir zaman geleneğe uyum sağlamak için hareket etmedim, sürekli olarak kendi vicdanımla uygunluk içinde hareket ettim.” (Cacucci, sayfa 20)
Kadın ve insan olarak iç bağımsızlığı ve egemenliği konusunda en açık konuşan olgu şudur: Tina bütün sevgi ilişkilerini aynı zamanda bir birlikte çalışma ve mücadele etme ilişkisi olarak yaşamıştır. Yalnızca “eş” olmak, onun hayat felsefesi içinde yoktur.
.
1915 yılında Tina, 1917 yılında evlendiği Kanada/Quebec’den gelen ressam Roubaix de’l Abrie Richey (Robo) ile tanışır. Robo’ya bir süre sonra yabancılaşmaya başlar. Henüz evlilik resmen bozulmadan Weston’la tanışıklığı bir aşk ilişkisine dönüşür. Hemen tüm Tina biyografları, Robo’nun bu ilişkiyi bildiğini ve kabullendiğini anlatır.
.
Tina’nın Weston’la olan birlikteliği konusunda birçok burjuva boheminin tanıklığı, anlatımları vardır. Bunlar sol liberal ve o dönemde Weston’la yakın ilişki içinde olan kişilerdir. Bu dönem için fakat çokça Weston’un anılarına da dayanılmaktadır. Bütün anlatımlarda Tina yaşamayı seven, özgür aşktan yana, flörtü seven ve ekzantrik bir kişi olarak tanımlanmaktadır. Fakat bu tanımlama onun aile fertlerinin ve yakın siyasi dostlarının çizdiği resimden oldukça değişiktir. Daha bu dönemde Alfonse Goldschmidt gibi komünistler, Bert ve Ella Wolfe (ABD Komünist Partisi’nin kurucu üyeleri) gibi Komintern görevlileri, Meksika Komünist Partisi Genel Sekreteri Rafael Carillo vb. Tina’nın yakın dostları durumundadır. Görülen odur ki, burjuvazi Tina’yı sahiplenebilmek için, onun kendine uygun bir resmini çizmeye çalışıyor. Kuşkusuz Tina yaşadığı olumlu olumsuz deneyimler, mücadeleler sürecinde kendini değiştirmiştir ve fakat onun karakterinin hemen bütün yakın dostlarınca tanımlanan değişmeyen bazı temel özellikleri de vardır: Yardımseverlik, alçakgönüllülük, güçlü irade, örgütleme yeteneği vb. gibi.
.
Tina’nın Weston’dan ayrılmasının sebepleri kuşkusuz çeşitlidir. Tina bu ilişki konusunda kendisi şunları yazmıştır:
“Benim için sen busun Edward -diğerleri benim için hangi anlama sahip olursa olsun- benim için sen busun. Yalnızca şu var ki sen kızdın ve bana olan inancını yitirdin. Fakat ben o inancı hiç yitirmedim. Çünkü ben bizim hepimiz için varoluşun çok çeşitli olanaklarını kabul ediyorum ve sürekli değişen hayatla onun donmuş kalmış ve hayatı dondurmaya çalışan biçimleri arasındaki trajik catışmayı görüyorum.”
Weston’un anılarında ise Tina’nın yıllar içinde gelişen entellektüel gücünün, bağımsızlığının Weston’u “sarstığı” onun “erkekliği”ne ters geldiği ve yabancılaşmaya yolaçtığı açıkça görülmektedir. Weston’un toplumsal olaylarla ilgisinin azlığı da Tina’nın ondan ayrılmasının nedenlerinden biriydi. Tina ve Weston ayrıldıktan sonra da yıllarca yazıştılar. Tina Moskova’dan da Weston’a yazmayı sürdürdü. Weston, Tina için hep önemli bir kişisel dost olma konumunu korudu.
.
Tina, sol yönelimli El Machete (1925’den itibaren Meksika Komünist Partisi’nin Merkez Yayın Organı) gazetesi için yaptığı tercüme işleri içerisinde gazetinin yazı kurulundan ressam Xavier Guerrero ile sürekli olarak karşılaşır. O, Meksika Komünist Partisi’nin Merkez Komitesi üyesidir ve Tina onun aracılığı ile uzun süredir teorik olarak uğraştığı sorunlarla pratikte de karşılaşma durumunda kalır. Tina, parti Guerrero’yu üç yıllık bir öğrenim için Moskova Lenin Okulu’na gönderene kadar belirli bir süre onunla birlikte yaşar. Her ikisi de onun gitmesi sırasında uzaklık nedeniyle ayrılmalarına rağmen, ilişkilerini bu nedenden ötürü bitirmek istemezler.
.
1928 yazında Tina, Kübalı devrimci Julio Mella’yla tanışır. Ve ona aşık olur. Aralarındaki uzaklığa rağmen fakat hala Guerrero ile birliktelikleri devam ettiğinden ve kişisel olmayan bir mektupla Mella’ya olan hislerinden bahsederek onu yaralamaktan çekindiğinden bir kaç ay yeni bir ilişki kurmaktan kaçınır. Ama sonunda bu adımı atmaya karar verir. Eylül 1928’de Moskova’daki Guerrero’ya yazar:
“Hiç şüphesiz bu yazdığım mektup, hayatımda yazdığım en zor, en acı veren en korkunç mektuptur. Yazmadan önce uzun süre bekledim, herşeyden önce sana söyleyeceğim konusunda tam emin olmak istiyordum ve ikincisi, başından itibaren senin üzerinde nasıl kötü bir etkisi olacağını bildiğimden.(…)
Fakat sana söyleyeceğimi söyleme zamanı geldi: Başka bir adamı seviyorum: Ben onu seviyorum, o da beni ve bu sevgi, hiçbir zaman olmayacağını sandığım bir şeyi mümkün kıldı: Seni sevmeye son vermeyi. (…)
Sonuç olarak sana, karşı karşıya kaldığım korkunç çıkmaza yol açan acıları anlatabilirdim. Herşeyi, öncelikle seni (seni kesinlikle kırmayacaktır) düşündüm. Bundan daha fazla bunun senin devrimci faaliyetlerin üzerindeki sonucunu düşündüm. Bu benim en büyük, sana karşı olandan da daha büyük endişemdi. Artık, benim dava için kısmi yararlılığımın -seninle ya da bir başkasıyla burada ya da bir başka yerde- zarar vermeyeceği sonucuna vardım, zira dava için çalışma benim için ne bir refleks ne de bir devrimciyi sevmemin sonucudur, tersine bendeki derin bir inancın sonucudur. Bu açıdan sana, Xavier çok şey borçluyum! Sen, benim gözlerimi açansın; sen bana, eski inançlarımın kaybolmakta olduğu anda yardım edensin. Senin tüm yardımlarını bu şekilde ödemek – ne kadar korkunç bir şey Xavier! Senin güçlü olduğunu ve sana verdiğim acıyı aşabileceğini düşünmek beni yalnızca biraz olsun teselli etmektedir.” (Barkhausen, sayfa 186-187)
Guerrero bunun üzerine kısa içerikli bir telgraf gönderir:
“Mektubunu aldım -stop- hoşçakal -stop- Xavier.”
Mella Küba’da Küba Komünist Partisi Kuruluş Kongresi’nin örgütçülerinden ve en sadık üyelerinden biriydi. Bir tutukluluk ve arkasından gelen diğer tutukluluk tehditleri sonucunda Küba’yı terketti ve 1926’da Meksika’ya gitti. Vidali, Mella ve Tina arasındaki ilişki üzerine şunu anlatır:
“O’nun Mella’ya olan ilişkisi biraz tutkuncaydı, Guerrero’ya sadık kalma iradesinden güçlü olan bir şeydi. Ona aşık olmak onun için travmaydı. O, kesin bir dürüst insandı, ve yaptığı, böyle bir şeyi hak etmeyen Guerrero’ya ihanet etmek olarak geliyordu.” (Barckhausen, sayfa 182)
Mella, Tina için hem yoldaş hem de bir örnekti ama öncelikle hayatının büyük aşkıydı. Ama Mella’yla olan ilişkisi kısa bir süre sonra zorla sona erdi: Her ikisi eve doğru yola koyulmuşken Mella, O’nun hemen yanında kurşunlanarak öldürüldü. Mella’nın Küba hükümetinin doğrudan emri ile vurulduğu biliniyordu. Ama buna rağmen dedikodu çevresi olay sonrası hafta va aylarda kaynamaya başladı. Kıskanç sevgili tarafından yaptırılan bir öldürme olayıdır biçiminde dedikodular yayıldı. Tutucu Meksika gazetesi Exelsior’da şunlar okunuyordu: Mella’nın sevgilisi çok bilgili bir kişidir. Tina, deri ile kaplı çelikten yapılmışa benzemektedir: Gizemli ve içine kapanıktır (…)
Tina Modotti gerçeği söylememekte ısrar ederse, herhangi bir insani çabanın onu reddetmekten vazgeçirebileceğini sanmıyoruz; bu amaçla entellektüelliğini ve siyah gözlerinde ve kirpiklerinin yuvarlaklığındaki doğallığını kullanmaktadır. Kısmen, mümkün olan kışkırtıcılar üzerine tamamen somut olasılıklar ortaya atılır. Vidali de, öldürme olayından sorumlu tutulan dar çevre içerisine alınır. Pino Cacucci, Mella’nın öldürülmesi ile ilgili olarak onun adından bahsetmektedir. Birçok yerde olduğu gibi burada da yazar hiç bir olguya dayanmaz ve yalnızca onun söylediğini iddia ettiği “Unutma, Enternasyonalden iki türlü ayrılınabilinir: Ya atılmakla ya da ölümle!” laflarını alıntı yapmakla yetinir. Bir dizi tanınmış kişi Tina’nın safında yer alır. Başkalarının yanısıra, gazete kültür eki yazarlarından Cuba Bonifants 20 Ocak 1929’da Universel Ilustrado’da şu şiiri kaleme alır:
“Sevdiği adamı öldürdüler,
onunla el ele giderken.
Saçlarını yolmadı,
bağırmadı,
ölüye yapışmadı,
hafif sesle sormadı, daha ne yaşanır diye.
Cenaze töreninde siyah giyinmedi,
baygınlıklar geçirmedi,
tabutun üstünde çığlıklarla ağlamadı,
yaşamından dert yanmadı,
katile saldırmadı.
Merasimde kimseye dayanmadı,
başörtüsü taşımadı,
iç geçirmedi…
Tabut toprağa indirildi:
çığlıklar atmadı,
mezarın üstüne yığılmaya çabalamadı,
çığlıklarla ağlamadı,
elbiselerini yırtmadı,
baygınlık geçirmedi.
öbürgün yatak başında beklemedi,
herşeyim bitti demedi,
dert yanmadı, on yıl daha yaşlandım diye,
ölmek için bağırmadı.
Ama, acıdan rol yapmaya alışmış kişiler,
sandılar ki: Bu kadının kalbi yok…”
10 Şubat 1929’da Tina Mella’yı anma gösterisinde bir konuşma yapar:
“Mella’nın kişiliğinde Kübalı diktatörlüğün sadece bir düşmanını değil, aynı zamanda tüm diktatörlerin düşmanını öldürdüler. Her yerde kendilerini para ile satan kişiler bulunur ve bunlardan birisi, Mella’nın katilini kullanmayı ve bu olayı kıskançlık ürünü bir cinayet diye göstermeyi denedi. Bir kez daha söylüyoruz ki, Küba’nın Devlet Başkanı, Gerardo Machado, Mella’nın katilidir. Machado, Benitto Mussolini’nin karikatürü bir cinayet işledi, ama ölüler vardır, katillerini tir tir titretir ve onlar için, savaşçı olarak yaşamları gibi ölüleri bile aynı tehlikedir – ya da daha büyük bir tehlikedir. (…)
Mella (…)
emekçi yığınların mücalesinde, Sandinos askerleri arasında, makinalı tüfek ateşleri ile katledilen grevci Kolombiyalılar arasında yaşamaktadır. Bugün akşam, korkak cinayetten bir ay sonra, onun anısını, onunda istediği gibi, bu dünyanın tüm sömürülenlerinin zaferini elde edene kadar onun yolunda gitmeye and içerek hatırlamaktayız: Ağlamadan, tersine savaşarak.” (Barckhausen, sayfa 214)
Aynı dönemden kalan Weston’a yazılmış bir mektubunda şunları belirtmektedir:
“(…) Ama bugün acı çekme lüksüne bile izin veremem, zira bilmekteyim ki, zaman gözyaşı zamanı değil: Bizden en fazlası beklenmektedir ve biz ne bir hata yapabiliriz ne de yarı yolda kalabiliriz. Bu mümkün değil: Buna ne vicdanımız el verir ne de kurbanların anıları.” (Cacucci, sayfa 45-46)
Tina’nın Mella’nın ölümü ertesindeki ilişkileri konusunda, onun Avrupa’da yaşadığı dönemde 1930’lu yılların ortalarından itibaren Vidali ile birlikte çalışma ilişkisinin ötesinde bir aşk ilişkisi de geliştirdiği bilinmektedir.
Tina’nın Vidali ile olan ilişkileri üzerine de bir çok spekülasyon yapılmaktadır. Bu ilişkinin kişisel yönü üzerine az şey bilinmektedir ve büyük ölçüde tahminlere dayanmaktadır, kesin görünen şey şudur ki, burada kişisel ilginin yanısıra belirli bir amaçbirliği rol oynamıştır, bu amaçta öncelikle ağırlıklı rol oynayan gizlilik gereğidir… Örneğin Tina, İspanya’dayken odasında Mella’nın büyük bir resmi asılı durmaktadır ve Vidali bunu anlayışla karşılamaktadır, nasıl ki Tina onun ilişkilerini anlayışla karşılamışsa. Her halükarda bir çift olarak oldukça ikna ediciydiler, zira onların Moskova’daki yaşamlarını bilenler, ikisinin evli olduklarını sanmaktadırlar ve sonradan durumun bu olmadığını öğrendiklerinde oldukça şaşırırlar.
.
Cacucci, Hooks gibi yazarların Vidali’yi bütün dünyada bir dizi siyasi cinayetin faili bir GPU ajanı ve Tina’yı da hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı biri olarak tanıtmaya çalışmaları tam bir ayı dostluğudur. Tam da Hooks gibi feminist geçinen bir yazarın da bu yönde spekülasyonlara katılması, burjuva yazarlarının Tina’nın bağımsız devrimci komünist bir kadın olduğunu anlamak istemediğini; Tina’nın kendi isteğiyle Vidali ile birlikte yaşadığını, onunla birlikte politik faaliyet yürüttüğünü, onun işlerini de onayladığını görmek istemediklerini ispatlıyor. Tina’ya mal edilen “Vidalinin elinde oyuncak” olduğu yönündeki söylemler, hiç bir kanıta dayanmayan, hayal ürünü olan söylemlerdir.
4. Bir kadın sanatçı ve Devrimci..
Çocukluğundan itibaren sosyalist hareket ile temas içinde olan Tina, Meksika yıllarında komünist bir kişiliğe evrimlenir.
Onun komünizme doğru gelişmesinde Meksika’daki Sovyet elçiliği ile temasları önemli bir rol oynar. Burada düzenli gösteriler, tartışma toplantıları vb. düzenlenmekteydi. Tina Meksika’daki Sovyet elçisi Petrovski ile dostluk ilişkileri içindeydi. Petrovski’den sonra Meksika elçiliğine 6 yıllığına Kollontai geldi. Kollontai ve Tina birbirlerinden çok hoşlanıyor, birbirlerine çok değer veriyorlardı. Xavier Guerrero ile ilişkisi içinde Meksika Komünist Partisi ile önceden olan yakınlaşması ve ilişkileri de güçlendi. Tina 1927’den itibaren Meksika Komünist Partisi’nin üyesi olarak çalışmaya başladı.
Özellikle antifaşist faaliyetler ve enternasyonal dayanışmanın örgütlenmesinde önemli roller üzerlendi. Meksika’da Enternasyonal Kızıl Yardım’ın bir şubesinin açılmasına önayak oldu. Antifaşist mücadeleye bunca önem vermesinin nedenlerinden biri İtalya’da daha 1922’de faşist Mussolini’nin iktidara gelmiş olmasıydı. Faşistlerin kurduğu terör rejiminden kaçmak zorunda kalan binlerce antifaşist sürgünde yaşamak zorunda kalmıştı. Tina tüm hayatı boyunca İtalya dışında yaşamış olmasına rağmen, İtalya’daki devrim mücadelesine özel bir ilgi ve ona karşı özel bir sorumluluk duydu. Tina aynı zamanda “Amerikan Antiemperyalist Ligası”nın da üyesiydi. Tina, Sandinist devrim için dayanışma mücadelesi örgütleyen “Nikaragua’dan elinizi çekin” isimli örgütte de faaliyet yürüttü. Sacco ve Vanzetti’nin idamlarını engellemek için 1927 yazında doruğuna ulaşan enternasyonal kampanyada da Tina en ön saflardaydı.
Tina’nın evi Meksikalı komünistlerin, Komintern görevlilerinin, Latin Amerika’dan, Avrupa’dan onlarca göçmen devrimcinin buluşma yeri, ilişki adresi gibiydi. O, Avrupa’daki faaliyetleri boyunca Komintern içinde çalışan bir çok komünistle birlikte faaliyet yürüttü. Bir çok dil bilmesi ve sanattan anlaması sonucu, Meksika’ya gelen bir çok devrimci sanatçının mihmandarlığını yapmak görevi ona düşüyordu. O, bu yolla bir çok ünlü sanatçıyla tanıştı.
Örneğin Amerikalı yazar Don Passos, B. Traven ve diğerleriyle tanışması bu yolla oldu. Tina’nın bu gelişmesini burjuva biyograflar, örneğin M. Hooks, olumsuz bir gelişme olarak değerlendirir. M. Hooks’a göre Tina artık “komünist bir rahibe” olmuştur! Eski burjuva dostlarından Mona Mau da, Tina’ya “herşeyini şu allahın belası Komünist Partisi’ne feda ettiği için” çok kızar (Hooks, sayfa 171). Fakat Tina’ya karşı saldırılar, O Moskova’da tercihini açıkça sanat yerine siyaset yönünde yaptığında daha da azgınlaşacaktır. Hiç bir “eski sanatçı dostu” Tina’nın bu kararını onaylamaz.
.
Tina daha Meksika’dayken, fotoğrafçılığın kendisi için yalnızca çok yönlü bir propaganda aracı olmadığı, aynı zamanda yaşamını kazanmak için bir araç da olduğu problemi vardır. Fakat ismi Mella’nın öldürülmesiyle birlikte uzun uzadıya kirletilmeye çalışıldıktan sonra, iyi para ödeyen müşterilerden pek sipariş de gelmemeye başlar. Mali durumunun kötülüğüne rağmen, Milli Müze’nin resmi fotoğrafçısı olma teklifini reddeder.
.
Mella’nın öldürülmesi sonrasında Meksika’da sınıf savaşımı şiddetlenir ve bununla birlikte hükümetin gericileşmesi de hızlanır. İtalyanca, İngilizce ve İspanyolca dillerini çok iyi bilen Tina, Mella daha katledilmeden önce sürekli olarak gazete makaleleri tercüme etmekte ve makaleler de yazmaktaydı. Küçük konuşmalar yaptığı siyasi gösterilerin örgütlenmesine katılıyordu. Tina, Mella’nın öldürülmesinden sonra daha güçlü bir biçimde kamuoyunda kendisini siyasi kimliğiyle gösterir ve sorumluları açıkça suçlar.
Bir İtalyan gizli ajanının o döneme ait bir raporunda şunlar söylenmektedir:
“Eğer bu mitingte Meksikalıların dışında iki de İtalyan söz almamış olsaydı, bu mitingten söz etmeye değmezdi. Söz konusu İtalyanlar, ‘Enternasyonal Antifaşist Liga’ adına konuştuklarını söylediler ve rejime lanetler yağdırdılar. (…)
Konuşmacılardan biri olan Tina Modotti, anda İtalya’nın büyük bir zindan ve mezarlığa dönüşmüş olduğunu söyledi. Ben bu kişileri izlemeye devam edip ne yaptıklarını araştıracağım. Majestelerinden ricam, bu arada içişleri bakanlığının arşivlerinden söz konusu kişiler hakkında bilgi olup olmadığının araştırılmasıdır.” (Temmuz 1928)
Meksika polisinin Komünist Partisi’ne karşı saldırıları artar. Parti 1929’da illegal hale gelir, Merkez Yayın Organı Machete yasaklanır. Sovyetler Birliği ile diplomatik ilişkiler kesilir. Tina’nın evi açıkça kontrol altına alınır. 5 Şubat’ta yeni seçilen Meksika başkanına karşı bir suikast girişimi olur. Bu suikast komünistlere karşı saldırıları arttırmak için bahane edilir. Yüzlerce komünist, bu arada Tina da, tutuklanır. 13 günlük tutukluluk ertesinde Tina sınırdışı edilir. Kişisel eşyalarını toplaması için kendisine yalnızca bir kaç saat tanınır.
Eşyalarının büyük bir bölümünü dostlarına bırakır. Hollanda bandralı Edam isimli gemiyle Avrupa’ya doğru yola çıkar. Aynı gemide Vidali de vardır.
Meksika’daki elçilik İtalyan kurumlarına Tina’nın Avrupa’ya gidişini derhal bildirir. Onlar da Rotterdam’daki konsolosluğu harekete geçirirler ve limana gelişinde onu yakalayıp İtalya’da mahkeme önüne çıkarmak amacıyla hazırlıklarını yaparlar. Şans eseri Hollandalı solcular Tina’nın gelişinden ve İtalyan kurumlarının Tina’yı kendilerine teslim etme başvurularından zamanında haberdar olurlar ve Kızıl Yardım’ın iki avukatı aracılığı ile iltica dilekçesini verirler.
Bunlar da Rotterdam’da 24 saat kalmasını ve oradan da Almanya’ya gitmesini sağlarlar. Bir kaç ay kaldığı Berlin’e 14 Nisan 1930’da ulaşır. Burada hemen Kızıl Yardım ile ilişkiye geçer ve Vidali’nin verdiği bilgiye göre Almanya Komünist Partisi üyesi olur. Bu şehirde karar kılmasının çeşitli nedenleri vardır: Yeniden İtalya’da yaşayan annesine ve kızkardeşine yakınlık, çocukluğunda Avusturya’da öğrendiği Almanca dili ve kesinlikle devrimci ortam; zira halen sanatsal faaliyetiyle potikayı birleştirecek bir imkanın arayışı içindedir.
İtalyan vatandaşı olanların o dönem Almanya’da oturma izni alması genel olarak problem değildir. Fakat Kamu Düzenini Koruma Reich Komiserliği için, Almanya ile İtalya arasındaki ilişkilere zarar veren kişilere ise başka uygulama geçerli olmaktadır. Tina nazi anlayışına göre ikinci tür gruba girdiğinden, 6 ay sonra Berlin’i terkederek, İtalya’ya verilmekten kendini kurtarır. Aslında, İtalya’da faaliyet yürütme isteği vardı. Bu nedenle kendisine illegal bir görev vermesi amacıyla İtalya Komünist Partisi’ne başvurur. Fakat İtalyan parti önderliği, Tina’nın uzun süreden beri İtalya’dan uzak olması nedeniyle illegal çalışmaya zarar verebileceğinden çekindiği için başvurusunu geri çevirir. Berlin’den, önce İsviçre’ye geçer ve 10 Ekim 1930’da SSCB’ye gider. Moskova’da Tina’ya iki seçenek sunulur, ya parti için fotoğrafçı olarak çalışmak ya da dayanışma örgütlerinde çalışmak…
Vidali O’nun verdiği karar hakkında şunu yazar:
“Fotoğrafçı olarak çalışmayı kabul ettiğinde bu, tüm zamanını fotorafçılığa adaması gerektiği anlamına geliyordu. Fakat tüm yaşadıklarından sonra, özellikle de Meksika’da yaşadıklarından sonra arzusu, kendisini politik yaşama adamak idi. Amacı büyük bir teorisyen ya da önde gelen bir yönetici olmak değildi. Kendisini basit bir biçimde harektin emrine vermek istiyordu. Bu şekilde, daha Berlin’de vardığı kararını daha da kesinleştirdi.” (Barkhausen, sayfa 312)
Tina’nın biyografisi ile uğraşanlar, bütün varlığıyla kendisini fotoğrafçılığa adamış bir insanın, kendisini politik çalışmaya vermek için bundan vazgeçmesini anlayamamıştır. Ama Tina, öncelikle insanlara yardım etmenin gerekli olduğu ve fotoğrafçılığın bu şartlarda bir lüks olduğu bir dönemde yaşadığı sonucuna varmıştı. Bu, güçlü bir silah olarak kullanılabilen ve böylece çok değerli olan bir lükstü ama Tina başka silahları da kullanabilecek esnekliğe sahipti. Sanatı aracılığıyla, bir dizi önemli eser yaratan çok kişi tanımaktaydı ama komünist hareket içerisinde onun yeteneklerine sahip çok az insan vardı; bu zamanda komünist harekete sanatı yerine politik faaliyeti ile yardım etmeyi uygun gördü.
Bir çok feminist için O’nun yalnızca sanatsal yönü önemlidir, komünist hareket için yaptıkları değil. Tina bunlar tarafından çok kez, hayatı seven, sanatı, erkekleri ve yaşamı seven bir kadın olarak gösterilmekte; komünizme yönelmesi, sanattan kopması, sert ve insanlık dışı bir kadın haline gelmesi şeklinde değerlendirilmektedir. Örneğin biyograf Hooks Tina’nın hayatının bu dönemini anlatan bölümün başlığını “Bir başka insan” şeklinde koymuştur. O bu bölümde; “Tina’nın fotoğrafları devrimci sanat hakkında stalinist tasarımlara ters düşüyordu”, “Avrupa’da 1930’lu yılların siyasi ortamında faşizm gerçek bir iktidar, sosyalizm ise onun mümkün olan bir alternatifi durumundaydı. Böyle bir ortamda Tina SBKP tarafından dikte edilen fotoğrafçılığın bu ortamda mümkün olmadığı düşüncesine vardı.” (sayfa 200) biçiminde, hiç bir şekilde ispatlamadığı spekülasyonlar yapıyor.
(Buraya bir dipnot olarak şunu da ekleyelim: Yapılan spekülasyonların nasıl adi yöntemleri kullandığına bir örnek, Neruda‘nın anılarına dayanılan bir yerdir. Neruda anılarında şunu yazmaktadır: “Tina fotoğraf makinasını Moskova’nın sularına attı ve yaşamını komünizm davasının alçakgönüllü işlerine adamaya ant içti.” Neruda’nın bu söyledikleri Hooks tarafından şöyle “düzeltiliyor”! “Şilili şair Neruda’nın anlattığı ‘Tina’nın fotoğraf makinesinin Moskova’nın sularına attığı ve komünizm davasının alçak işlerine kendini adamaya and içtiği’ gibi hikayelerin hiç bir temeli yoktur”. Neruda’daki alçakgönüllü işler, Hooks da kaşla göz arasında ‘alçak’ işler olup çıkıveriyor!
Bir kadın komünistin resminin çarpıtılması için kullanılan yöntemler tek kelimeyle adidir. Tam da bu çerçevede Tina’nın bilinçli kararı özellikle dikkate alınmalıdır. Zira, rahat bir burjuva yaşam ve sanata adanmış bir yaşam sürdürme imkanı vardı ama O, zorlu mücadele yolunu tercih etmiştir.
5. Enternasyonal Kızıl Yardım (EKY)
Tina daha Meksika’da iken İngilizce ve İtalyancadan yaptığı bir dizi tercümelerle de tanınmıştı. Moskova’da basın ve propaganda sektöründe görev aldı. Bu dönemde yabancı gazetelerden çeviriler yapar, yayınların arşivlenmesi ile uğraşır, kongrelerde tercümanlık yapar, yabancı delegasyonların Sovyetler Birliği’ni gezmelerinde refakat eder, bir dizi makaleler, yazılar, çağrılar kaleme alır ve fabrikalarda toplantılar düzenleyerek Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki baskılar üzerine bilgi verir.
1932’de komünistlerin ağır baskılar altında olduğu Polonya’ya, Romanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerine illegal olarak gider. Amacı siyasi tutukluların destekleyen kimi illegal örgütlere yardım paralarını ulaştırmaktır… İnsanlarla rahat ilişki kurabildiğinden ve onların sempatisini kazanabildiğinden dayanışma çağrıları için imza kampanyaları düzenleme görevi verilir. Aynı zamanda bu işlerin yanısıra Kızıl Yardım’ın Sovyet Seksiyonu içinde sürekli olarak çeşitli konularda makaleler yazmaya devam eder.
Tina’nın bir başka görevi yabancı göçmenlerle ve Rus göçmenleri ile uğraşmaktır. Tina bir çok kongrede edebiyat ve sanat üzerine çevirmenlik yapar. Bu görevi nedeniyle örneğin Alman komünisti Clara Zetkin, Rus rejisörü Sergey Eisenstein ve diğerleri ile dostluk ilişkileri geliştirir.
1933 sonbaharında Vidali ve Tina, şimdiye kadar ulusal seksiyonlar ile Moskova’daki yürütme komitesi arasında teknik ilişki bürosu fonksiyonuna sahip Batı Avrupa Bürosu’nu büyük bir antifaşist örgütün merkezi haline getirme göreviyle Parise giderler. Birkaç ay sonra büro üç dilde bir gazete çıkartmaya başlar, bir dizi aktüel broşürlerin yayınlanmasını hazırlar ve dayanışma eylemlerini örgütler.
Şubat 1934’de Tina bir kaç günlüğüne Viyana’ya gider. Burda Dolfuss diktatörlüğüne karşı bir ayaklanma olmuş fakat kısa süre içinde bastırılmıştır. Tina, burada henüz ele geçmemiş olan ayaklanmacıların kaçmasına yardımcı olur.
1934 Ekiminde, bir siyasi genel grevin ülkeyi felce uğrattığı İspanya’ya geçmek ister, ama pasaportunun sahte olduğu ortaya çıkar. Şans eseri polis onu yalnızca Paris’e geri göndermekle yetinir ve oradan da bir kaçgün sonra Moskova’ya gider. Sonraları Vidali Moskova’ya geri dönüşünü şöyle aktarır:
“O yıl, kendini en çok geliştirdiği yıldı. Paris ve Viyana’da gördüklerinin etkisi altında, az konuşan bir insan olmuştu. Ama ağzını açtığında ne söyleyeceğini tam olarak biliyordu.” (Barckhausen, sayfa 339)
Bir başka bağıntıda O’nun üzerine Vidali şunları yazar:
“Kamuoyunda açıkça ortaya çıkmanın, bu kadar cok insan önünde konuşmalar yapmanın hoşuna gidip gitmediğini hiç öğrenemedim. Bu gerçekte onun doğasına aykırı idi. Fakat Tina büyük bir sorumluluk duygusuna sahipti ve eğer çekiniyorduysa bunu hiç kimseye hissettirmedi.” (Barckhausen, sayfa 174)
1935’de Tina’nın görevi esas olarak Kızıl Yardım’ın Latin Amerika Seksiyonları’nı birleşik cephe düşüncesine kazanmak ve İspanya için geniş bir yardım kampanyası örgütlemektir. Aynı yılın Aralık ayında Tina ve Vidali ayrı yollardan İspanya’ya giderler.
.
Tina önce Madrid’te, yaralıların tedavi gördüğü hastanede çalışır. Ateşli hafif silahları ve el bombalarının kullanılmasını öğrenmek amacıyla bir kadın birliğine gönderilir ve burada askeri eğitim görür. Daha sonra, yaralılara doğrudan cephede ilk yardım yapabilmek amacıyla cephede görev alır. Bu, aslında Kızıl Haç’ın ve askeri ilk yardımın göreviydi fakat her iki örgüte de güvenilemezdi; zira Kızıl Haç bir işe yaramamıştı ve askeri doktorlar önemli ölçüde ayaklanan karşı devrimcilerin safına geçmişti.
Bu yüzden Kızıl Yardım bunların dışında, çadır hastaneler kurmak, dinlenme yerleri, çocuk yuvaları ve kimsesizler yurdu açma görevi ile karşı karşıya kalır. Bu büyük görevleri dikkatli ve kesin bir biçimde örgütlemek amacıyla Tina, Kızıl Yardım yönetimine geri çağrılır.
.
Tina olağanüstü bir örgütleme yeteneğine sahiptir. Duruma göre karar ve sorumluluk alma ve bunları uygulamada cesurdur. Fakat bireyciliği, kendini öne çıkarma vb. yoktur onda.
.
İspanya’daki iç savaş yılları, Cumhuriyetçilerin faşistlere karşı yenildiği yıllar, Tina’yı çok etkiler. Bu dönemde çok değişik bir hayat sürdüren “eski dostları” ile arasındaki uçurum iyice büyür. Fakat bu dönem için de 1939’da arkadaşı Constance Keyle’nin yaptığı şu tespit geçerlidir:
“Tina’nın çökmüşlüğü üzerine söylenenler saçmalık. Tabii ki hiç birimiz savaşın sonucundan hoşnut değildik, (…) fakat işimiz gücümüz oturup ağlamak, sızlanlmak da değildi.” (Hooks, sayfa 223)
Tina ile İspanya’da birlikte çalışan Maria Luisa adındaki bir genç kadın Tina hakkında sonraları şunları aktarır:
“Bende özellikle etki yapan şey, O’nun kendine karşı acımasız karakter özelliği ve tasvir edilemez cesaretiydi. Her kader darbesi ile birlikte daha sağlam ve kararlı hale geldi.” (Barckhausen, sayfa 370)
Tina ve Vidali bir buçuk ay İspanya içsavaşının kurbanları ile ilgilendikten sonra, EKY Merkez Yürütme Kurulu tarafından, İspanya iç savaş göçmenleriyle ilgilenmek üzere ABD’ye gitmekle görevlendirilirler.
6. Meksika’da hayatının son yılları ve ölümü üzerine dedikodular
Pino Cacucci bu noktada, daha önceki iddialarına benzer biçimde, yukarıda anlatılan görevlendirmenin resmi tarih olduğu, Tina’nın gerçekte, Troçki’nin öldürülmesi işinin planlanmasında ve bunun örgütlenmesinde görev alan Vidali nedeniyle ABD’ye gittiğini iddia etmektedir:
“Daha sonra Vidali’nin Birleşik Devletler’e, Troçki‘nin öldürülmesinin planlanması ve örgütlenmesine katılmak için, hem de bazılarının iddiasına göre esas sorumlu olarak, geçtiğini öğreneceğiz.” (Cacucci, sayfa 110)
Cacucci bu iddialarını hiç bir olgu ve belge ile kanıtlamaya çalışmaz, içi boş iddialarla ve yorumlarla yetinir.
Nisan 1939’da Tina ABD’ye gider. Fakat burada ülkeye girişine izin verilmez, bu yüzden Meksika’ya geçer. Ama bu ülkede de hâlâ “istenmeyen kişi” olduğundan, -özellikle ilk aylarda- kendini gizler ve yalnızca çok güvendiği bir kaç dostla ilişki kurar.
.
Tina’yı İspanya’daki faaliyeti öncesinde tanıyan bir çok kişi O’nun büyük oranda çöktüğü izlenimine sahiptirler. Bu dönem için bir kadın arkadaşı şunları söyler:
“Savaşı yaşamış olanlar hiçbir şeye hayret etmezler. Bir insanın 3 yıl içinde onlarca yıl yaşlanması da hayret edilecek bir şey değildir.” (Barckhausen, sayfa 377)
Bunun ötesinde bir doktor Tina’ya kalp yetmezliği teşhisi koyar. Vidali de Tina’nın bu son dönemi hakkında, onun Meksika’da içine kapanık bir hayat sürdürdüğünü yazar. Vidali’nin yorumuna göre Tina’yı böyle yaşatan faktörlerden biri, Mella’nın öldürüldüğü dönemde yaşadığına benzer bir çamur kampanyasından duyduğu korkudur.
Bu dönemde politik faaliyeti tercüme yapmakla, bildiri çoğaltmak, antifaşist broşürlerin teknik hazırlıklarını yapmak vb. ile sınırlıdır.
5 Ocak 1942’de Bauhaus mühendisi Hannes Meyer’in davetlileri olarak Tina ve Vidali ziyarette bulunurlar. Vidali bir makaleyi bitirmek istediğinden davetten önceden ayrılır. Tina da kendisini iyi hissetmediğinden, davetten ayrılır. Bir arkadaşı taksi çağırır. Şoföre hastaneye götürmesini belirtir. Hastaneye ulaşıldığında kendisi çoktan hayata gözlerini yummuştur.
Ölümü yeni bir basın olayı haline gelir. Meksika’da yaşayan İspanyol troçkistler Tina’nın ölümünü komünizme karşı bir saldırı kampanyasının malzemesi yaparlar. Tina’nın kalp hastası olmadığı, onun Vidali tarafından zehirlendiği vb. anlatılır. Bu teoriye göre, Tina Vidali’nin cürümleri hakkında çok şey bilmektedir ve partiden ayrılma hazırlığı içindedir. Bu yüzden Vidali tarafından öldürülmüştür vs. vs. Bu spekülasyonların değerinin ne olduğu daha sonraki araştırmalarla görülmüştür. Araştırmala, hem Tina’nın hem de tüm Modotti ailesi fertlerinin kalp hastalığı nedeniyle öldüğünü ortaya çıkartmıştır.
Pablo Neruda Tina’nın ölümünden bir kaç gün sonra, bir çok büyük Meksika gazetesine yayınlanması amacıyla gönderdiği ve yayınlanmasıyla birlikte Tina’ya karşı yönelen saldırı kampanyasına geçici bir zaman da olsa son veren, yan sütunlarda yayınladığımız şiiri kaleme alır.
1933 yılında Almanya’dan göç eden ve 1941’den bu yana Meksika’da yaşayan Alman yazar Anna Seghers O’nun ölümü nedeniyle şunları yazar:
“Dostlarımız, Tina’nın öldüğünü yazıyor. Mezarına atılan toprağı kendi gözümle mi gördüm? Kendim son olarak tabutunda -şu korkunç ve kaçınılmaz yol arkadaşımı- O’nun küçük, sessiz ve sakin yüzünü gördüm mü?
Fakat Tina her zaman sakindi. Bana, şimdiki sessizliği yalnızca biraz daha kalıcı bir sessizlik olarak görünüyor. Kuşkusuz günün birinde o, bizim her birimizi kendi ülkelerimize taşıyacak geminin güvertesinde bir yerde yine sessizce yerini alacak.
Susanlar konuştuğunda, körler gördüğünde, sonuncular birinci olduğunda, ölülerimiz ayağa kalktığında, Tina’nın küçük, suskun ve sadık gölgesi halkı tarafıdan çoşkuyla karşılanacak.”
Tina saygı duyulacak, kendini herhangi bir burjuva toplumsal gelenekle sınırlamayan, bağımsız bir kadındı. Onu bağlayan yalnızca yüreğinin sesi ve içinden geldiği sınıfa bağlılğı idi… Yaşadı ve bazılarının istemesine rağmen, kendini sevdiği erkekler üzerinden değil, tersine kendisi ile, yani hem sanatta hem de siyasi faaliyetinde kendi özelliğinde ve öne çıkan kişiliğiyle tanımladı ve ifade etti. Yaşamında bir çok rahatlıktan vazgeçmesini bildi ve 1920’li yıllardan ölümüne dek Komünist Enternasyonal’in görevlisi bir komünist kadın olarak sürekli yollardaydı. Burjuva, özellikle de feminist yorumcular bu vazgeçmeyi, bir zayıflık, kendini reddetme, aptallık vb. olarak görüyorlar.
Bu yorum, yorumcularının kendi zaaflarını Tina’ya mal etme çabasıdır. O, yaptığı herşeyi özgür iradesi, gücü ve davaya olan bilimsel inancı ile yaptı. Tina, kendini kurban eden, ya da teslim olan birisi değildi, tersine görülmemiş biçimde güçlü bir kadındı. Tam da alışılmamış güçlülüğü, daha sonra revizyonist partilere kayan bir dizi aynı dönemin insanları tarafından reddedilmeye çalışılmakta ve budanmaya çalışılmaktadır. Hatta O’na, hayatına hiç uymayan roller de biçilmektedir. Sonradan revizyonistleşen bir çok dönek, Tina’yı bilinçsiz bir kurban gibi göstermektedir. Bu onun hayatına karşı yapılabilecek en büyük haksızlık, en büyük saldırıdır.
.
Tina Modotti, güçlü yönleri, zayıflıkları ve hatalarının bilincinde olan bilinçli bir komünist kadın savaşçı ve olağanüstü yetenekli bir kadın sanatçı idi. O sınıf mücadelesinin bir çok alanında en ön saflarda Komünist Enternasyonal’in siyasetini bilinçli olarak hayata geçirdi, kitlelere taşıdı.
Üzerine düşen görevleri severek, bilerek, isteyerek yerine getirdi. O’nun kendisine biçtiği rol, hiç bir zaman kurban rolü olmadı. Tersine o hep bilinçli olarak “zorunluluğun bilinci”yle, yapılması gerekli olanın bilinciyle, yani ÖZGÜR bir insan olarak yaşadı, savaştı.
7. Yaşamından Kesitler
17.8.1896: Tina İtalya’nın Undine kentinde doğar.
1897-1905: Tina ailesi ile birlikte Avusturya’da yaşar.
1905: Tina’nın babası ve en büyük kızkardeşi ABD’ye göç ederler.
1913: Tina, annesi ve bir kızkardeşi ile birlikte ABD’ye gider.
1917: Fransız sanatçı Robo ile evlenir.
1918: Tina Los Angeles’e taşınır.
1921: Tina fotoğrafçı Edward Weston ile tanışır.
1922: Robo Şubat 1922’de Meksika’da vefat eder; Mart ayında babası ölür; Tina Diego Riviera ile tanışır.
1923: Tina Weston ile Meksika’ya gider.
1924: Tina’nın fotoğrafları ilk kez yayınlanır ve bir sergisi açılır.
1925: Tina’nın çeşitli antifaşist ve antiemperyalist örgütlerde faaliyetlerinin başlaması. 1926 Mart’ına dek Tina ABD’de yaşar.
1927: Tina Meksika Komünist Partisi üyesi kızılderili ressam Xavier Guerrero ile birlikte yaşamaya başlar. Meksika Komünist Partisi üyesi olur. Guerrero 1927 Aralık’ında 3 yıllığına Moskova’daki Lenin Yüksek Okulu’na delege olarak gönderilir. Tina, Vittorio Vidali ile tanışır.
1928: Meksika’da siyasi ilticacı olan Kübalı devrimci Julio Antonio Mella’ya aşık olur Tina.
1929: Mella, Küba devletinin ajanları tarafından öldürülür.
1930: Tina Meksika dışına sürülür ve Avrupa’ya geçer; önce 6 ay Berlin’de kalır, sonra Enternasyonal Kızıl Yardım (EKY) için faaliyet gösterdiği Moskova’ya geçer.
1933: Tina Paris’te EKY’nin Batı Avrupa Bürosu’nda çalışır.
1935: Tina EKY’nin İspanyol Seksiyonu’nda, önce Madrid’te, daha sonra içsavaş cephesinde faaliyet gösterir.
1939: ABD’ye yerleşmek ister fakat ülkeye girişine izin verilmediği için önce illegal olarak Meksika’ya geçer. Mart ayında ABD’ye illegal giriş yapar ve Haziran’a dek orada illegal yaşar. Daha sonra yine illegal bir biçimde Meksika’ya geçer.
1940: Meksika hükümeti Tina hakkındaki “yurtdışı etme” kararını kaldırır. Tina Meksika’da legal yaşamaya başlar.
1942: Bir kalp krizi sonucu ölür.
8. Komünist Enternasyonal Göçmen Yürütme Komitesi Örgütlenme Bölümü’nün Soru Kâğıdına Cevap
a) Köken ve Sosyal Durum:
16 Ağustos 1896’da İtalya-Undine’de doğdum. Ailem İtalyan köken ve milliyetindendir. Sosyal konumlarına göre anne ve babam proleter. Babam (ölen) mekanikçiydi; annem meslek olarak şapka yapıcısıydı. Her ikisi de çok yoksul bir proleter aileden geliyorlardı.
.
Ailemin ekonomik durumu hep çok kötüydü. Annemin yedi çocuğu vardı ve babam çok nadiren evdeydi, çünkü iş aramak için durmadan bir yerden bir başka gidiyordu.
.
9 yaşıma geldiğimde, babam iş bulmak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. Uzun bir süre, aylarca ondan ne haber alabildik ve ne de bize para gönderdi, çünkü iş bulamamıştı. Bu, bizim uzun bir süre yardım kuruluşu üzerinden (Wohlfahrt’tan) yaşamak zorunda kalmamız demekti.
.
13 yaşıma geldiğimde çalışmaya başladım ve o andan itibaren kendi geçimimi hep kendim sağladım. 13 yaşımda Undine’de bir İpek fabrikasında çalıştım. Günde 10 saat çalışıyordum. Daha sonra, 1913 yılına kadar, Birleşik Devletler’de San Francisco, Kaliforniya’da yaşayan babamın yanına gidinceye kadar, bir tekstil fabrikasında çalışmaya başladım.
.
San Fracisco’da hemen erkek gömleği yapan bir fabrikada çalışmaya başladım. Burada iki yıl çalıştım ve daha sonra bir şapka fabrikasına ve bir şapka dükkanına girdim. Bu meslekte 1921-1922 yılına kadar çalıştım.
.
1922 yılında fotoğrafa olan ilgim başladı ve çok iyi bir Amerikan fotoğrafçısının atölyesinde çalışmaya ve öğrenmeye başladım. 1930 yılının Ekim ayına, Sovyetler Birliği’ne gelinceye kadar, bu mesleği öğrendim ve buradan geçindim. Fotoğrafçılığı kendi mesleğim olarak görüyorum çünkü, en uzun çalıştığım ve her iş adımını bildiğim iştir.
.
Ailemin Durumu Aşağıdaki Gibidir:
.
Annem hâlâ (İtalya’da) yaşıyor ve ben onu ekonomik olarak desteklemek zorundayım.
Hâlâ hayatta olan üç kız ve iki erkek kardeşim var. Bir kız ve iki erkek kardeşim Birleşik Devletler’de, her üçü de işsiz ve sadece geçici işlerde çalışıyorlar. Erkek kardeşimin biri matbaacı, diğeri değişik işlerde çalıştı, kız kardeşim terzidir. Diğer iki kız kardeşim İtalya’da annemle birlikte yaşıyorlar. Her ikisinin mesleği de terzi.
Kocamın ismi Vittorio Vidali (Jorge Contreras). İtalyan kökenlidir. Komünist Partisi üyesidir ve uzun yıllar meslekten devrimciydi. Proleter kökenlidir, babası çok yaşlı ve hasta, ve kocam onu maddi olarak desteklemek zorunda. En yakını olarak bir erkek kardeşi var. O herhangi bir partiye bağlı değil.
.
Şu Ülkelerde Bulundum ve Yaşadım:
.
1913’de babamın yanına San Francisco/Kaliforniya’ya, ABD’ye gittim.
1923’de yanında mesleği öğrendiğim fotoğrafçının asistanı olarak, beni fotoğraf çekmem için davet ettiği Meksika’ya gittim. Bir süre sonra kendisi ABD’ye geri döndü.
.
Ben 1930’a kadar orada kaldım, ta ki, komünist olduğum için Meksika hükümeti tarafından sınır dışı edilinceye kadar.
.
Nisan’da Berlin’e geldim ve aynı yılın Ekim’ine, Uluslararası Kızıl Yardım’ın (UKY) Yürütme Komitesi’nde çalışmak üzere SSCB’ne gelinceye kadar, orada kaldım. Kaliforniya’yı ve Meksika’nın bir çok önemli şehirlerini iyi tanıyorum. Berlin’i oldukça iyi tanıyorum ve İtalya’da sadece içinde yaşadığım şehir olan Undine’yi tanıyorum.
.
b) Eğitim ve Entellektüel Gelişim:
.
Sadece ilkokul 5. sınıfa kadar okudum. Ailemin ekonomik durumu yüzünden daha fazla eğitim göremedim.
Politik eğitim konusunda da elde ettiğim sadece, devrimci kitapları incelemem, parti tartışmalarına ve konferanslarına katılmam, benden siyasi olarak daha ileride olan kocamdan öğrendiklerimle sınırlı.
Soru Kağıdında Belirtilen Yazarlardan Şu Kitapları Okudum:
.
Marks: Ücret, Fiyat ve Kâr
Birkaç ay önce, “Kapital“in birinci cildini okumaya başladım, ancak zaman darlığından fazla ilerleyemedim.
Engels: Ailenin Kökeni,
Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm
Lenin: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm,
Devlet ve Devrim
ve onun daha birçok broşürünü ve yazısını okudum.
.
c) Partideki Konumum:
.
Komünist partisi, yaşamım boyunca içinde ilk yer aldığım partidir.
1927’de başkent Meksiko’da Komünist Partisine girdim. Partiye girmeden önce, bir süre sempatizan olarak çalıştım. Bundan önce, her ikisi de Meksico City’de bulunan Antiemperyalist ve Antifaşist Liga’nın üyesiydim. KP’ye girmem, ikisi de Meksika KP’nin üyesi olan Rafael Carrill ve Jorge Contreas yoldaşların önermeleriyle oldu.
.
Parti Kimliğimin numarası: 201 8142.
Meksika KP’ne girişimden kısa bir süre sonra, Meksika devrimci hareketine yönelik olarak yeni başlayan ve giderek keskinleşen takibat gündeme geldi.
1929’da, hükümet tarafından takibata alınan Meksika KP ve aynı zamanda örneğin Kızıl Sendikalar ve Kızıl Yardım gibi devrimci kuruluşlar, illegaliteye geçmek zorunda kaldılar. Berlin’e geldiğim Nisan ve Ekim ayları arasında, altı ay süresince parti yaşamına katılmadım. Nedenleri şunlardı:
.
Berlin’de kalıp kalmayacağımdan emin değildim, partiye önerimi sununcaya kadar, böylelikle birkaç ay bekledim. Önerimi sunduktan sonra, yaklaşık dört ay cevap beklemek zorunda kaldım. SSCB’ne yolculuk etmeden birkaç hafta önce, sonuçta partiye giriş naklim geldi. Tereddüt etmemin nedeni, Berlin’de kalıp kalmayacağım ve elimden tüm çabalara rağmen, yaşamımı finanse etme yönündeki zorluklardı. Herşeye rağmen elimden geleni yaptım ve Partinin görevlendirmesiyle Berlin’de değişik devrimci gazetelere (örneğin AİZ gazetesi gibi) resim çektim.
Parti Çalışması:
Şuan yabancılar arasında biraz çalışma yapıyorum. Burada bulunan bir İtalyan kadın gurubu içinde çok aktifim. Kısa bir süre önce, Krasnia Pressnia bölgesinin konferansında delege olarak yer aldım. Evet, benim Meksika’da son yıllarımdaki çalışmalarımdan dolayı, illegal çalışma deneyimim var. Zaman zaman kendi basınımız için yazılar yazıyorum. Meksika’da devrimci köylülerin mücadelesi üzerine bir broşür yazdım. Meksiko City’de bir sokak hücresinin üyesiydim ve şimdi MORP’un (Rusya Seksiyonu Yürütme Komitesi) ve Merkez Komitesi’nin üyesiyim.
.
d) Toplumsal Mücadelede Yeralışım:
Antifaşist Liga ve Antiemperyalist Liga’nın, Kızıl Yardım’ın ve Berlin’de İşçi Fotoğrafçı Örgütlenmesinin üyesi olarak çalıştım. Burada sendikanın ve aynı zamanda Soviakin’in üyesiyim. Meksika’da Kızıl Yardım Ulusal Komitesi’nin (ücretsiz) fonksiyoneriydim. Tutuklanıp daha sonra sınır dışı edilinceye kadar bu çalışmada aktiftim.
.
e) Takibatlar:
.
Şubat 1930’da Meksiko City’de tutuklandım. Bu, bütün yabancı devrimcilerin sınırdışı edildiği zamandı. Bir ay sonra ben sınır dışı edildim.
.
Komünist Parti içindeki çalışmam hakkında burada verdiğim en önemli bilgilerin doğruluğunu onaylayabilecek olan yoldaşlar Meksika KP üyesi Rafael Carrillo ve Hernan Laborde’dur.
27 Ocak 1932
Tina Modotti
.
1) Erkek kardeşlerimden biri ve kız kardeşlerimden de biri Komünist Partisi üyesidir.
2) Şu dilleri biliyorum: İtalyanca, İspanyolca, İngilizce. Bu dilleri okuyup yazabiliyorum.
Bunun dışında Almanca ve Fransızca biliyorum ama tam doğru olarak değil. Ve bunları yazamıyorum da.
Tina Modotti öldü / Pablo NERUDA
Tina Modotti, bacı, uyumuyorsun sen, hayır sen uyumuyorsun.
Belki yüreğin dünkü gülü dinliyor, yeni gülü dinliyor.
Rahat et bacı.
Yeni gül senin, senin yeni dünya:
Sen kendine derin topraktan yeni bir giysi diktin
ve senin gülümser sessizliğin şimdi kökleniyor
Sen boş yere uyumayacaksın bacı.
Senin tatlı adın saf; saf senin kırılgan yaşamın. Senin demir gibi sert, narin yapın arıdan, gölgeden, ateşten, kardan, sessizlikten, dalgadan, çelikten, çizgiden, nektardan.
Senin uyuyan gövdenin başucundaki çakal yiyip bitirmek istiyor, kanlı ruhunu tatmin etmek için.
Fakat sen gülümsüyorsun bacı,
sanki çamuru aşacakmış gibisin.
Seni benim ülkeme kaçıracağım, ki ulaşamasınlar sana,
Benim karla kaplı ülkeme, ki senin saflığına dokunamasın katiller
Çakallar, paralı askerler: Orda barışa ulaşacaksın sen.
Bir ayak sesi duyuyor musun, bir sürü ayak sesleri içinde,
Steplerden gelen, dondan gelen, soğuktan yankılanan bir ses?
Karda yürüyen bir askerin ayak sesini duyuyor musun?
Bacı, bunlar senin ayak seslerin.
Günün birinde senin küçük mezarının önünden geçecekler,
açmadan dünkü güller,
yarınkiler geçecek mezarının önünden
ve sessizliğinin yanışını görecekler
Bir dünya yürüyor bacı, senin gittiğin yere
Senin türkülerin söyleniyor ağızlarda hergün
Senin onca sevdiğin halkın ağzında.
Ne cesurdu yüreğin senin.
Senin ülkenin eski mutfaklarında, tozlu yollarında
bir şeyler konuşuluyor ve akıp gidiyor.
Bir şeyler senin altın sarısı halkının ateşine karışıyor
Bir şeyler uyanıyor ve şarkı söylüyor.
Seninkiler bacım bugün senin adını ananlar,
bizler, her yerde, denizde, karada,
senin adınla susan ve başka isimler söyleyenler.
Ateş ölmez çünkü!
9. 5 000 000 Dul 10 000 000 Yetim Kadınlar! Bunu tekrar istiyor musunuz?
Tina Modotti!
Bütün Dünyanın Emekçi Kadınları!
Her gün yeni bir emperyalist dünya savaşı giderek yaklaşıyor. 1914 – 1918’deki korkunç vahşet ve yıkıcılığı katmer katmer aşacak olan bir dünya savaşı. Çin’de savaş başladı bile.
.
Son aylardaki kanlı çarpışmalarda ve Çapay’da (Şanghay) sadece bir kaç gün süren ve Japon işgalinin Şanghay’da 30.000 üzerinde Çinli işçi ve yoksul köylünün yaşamına mal olması, halkların katledilmesinin sadece başlangıcını oluşturmaktadır.
.
Yeni bir dünya savaşı! Neden? Kime karşı?
Bu savaş, bir grup emperyalist haydut bir başka emperyalist haydut grubuna karşı zenginlikten bir parça alma, pazarlar, sömürgeler “hakkı”nı koparıp almak için yürütülmektedir. Bütün kapitalist ülkelerin derinleşen krizleriden kapitalizme bir çıkış yolu sunması amacıyla sarınılan bir dünya savaşı.
Kapitalistler savaşın işsizliğe de son vereceği görüşündedir.
.
Birinci olarak; milyonlarca insan asker kıyafetlerinin içine sokulacak ve patlayıcı ve silah fabrikalarına sürülecek, ikinci olarak; yeryüzü üzerinde görünen milyonlar ve millyonlarca “fuzuli aç boğaz”ı savaşla birlikte yeryüzünden silinecektir. Kapitalisterin hesapları böyledir!
.
Bu savaş; herşeyden önce de, yeni bir dünyanın inşa edildiği, yeni bir yaşamın filizlendiği, yeni bir insanlığın yetiştiği ülkeye, dünyanın bütün kapitalistlerinin korktuğu ve nefret ettiği Sovyetler Birliği’ne karşı bir taarruz olacak.
.
Kapitalistler Sovyetler Birliği’ne karşı nefret duymaktadırlar çünkü orada iktidar, işçilerin ve köylülerin elinde bulunmaktadır. Nefret ediyorlar çünkü, kendi ülkelerinde milyonlarca işsiz varken, kapitalist şimdiye kadar görülmemiş bir kriz içinde kıvranırken, Sovyetler Birliği’nde işssizlik ortadan kaldırılmıştır ve ülke sosyalist temelde kalkınma içinde bulunmaktadır. Kapitalistler Sovyetler Birliği’nden nefret etmekte ve ondan korkmaktadırlar, ve biliyorlar ki; SSCB bütün emekçilerin anavatanıdır çünkü, krizlerin devrimci çözümünün canlı örneğini oluşturmaktadır. Ve bu canlı örnek sömürgelerde olduğu gibi, kapitalist ülkelerde de emekçi kitleler üzerinde muazzam etkide bulunmaktadır.
.
Kapitalist gruplar arasındaki büyük rekabete ve kendi aralarındaki tüm kavgalara rağmen, Sovyetler Birliği’ne saldırı sözkonusu olduğunda, birbirlerine ellerini uzatmalarının nedeni budur.
Bu yüzden onlar ortak hareket ediyorlar ve ateşli bir şekilde -büyük finans krallarından ve ordu yöneticilerinden başlayarak, ücretli-paralı Rus Beyaz Muhafız askeri çetelerine ve ihanetçi sosyalfaşizmin yöneticilerine kadar bütün gerici güçleri harekete geçiriyorlar. Amaçları, Sovyetler Birliği’ne saldırmak ve Sovyet iktidarını yıkmaktır.
.
Savaş, bütün cephelerden maddi ve ideolojik olarak hazırlanmaktadır.
Bir taraftan savaş endüstrisi tam gaz makinalı tüfekler, toplar, gülleler, tanklar, bombalar, gaz vb. üretiyor ve insan neslinin öldürülmesi için daha çok yeni ve güçlü malzemelerin devreye konulması için burjuva bilimin kendisini nasıl koşulsuz bir şekilde kâr için savaş kışkırtıcılarına hizmete sunduğunu görüyoruz. Diğer taraftan; “anavatanın savunulması” üzerinden ideolojik zehirleme başladı, ırkçı önyargılar, şovenizm vb. en üst noktaya ulaştı ve okul, kilise ve burjuvazinin diğer iktidar organları aracılığıyla genç nesillere aşılanıyor.
Artan beyaz terör ve işçi ve yoksul köylülerin takibatındaki güçlü artış, savaş hazırlığının başka bir boyutunu gösteriyor.
.
Burjuvazinin bugün hayata geçirdiği bütün takibatlar ve şiddet yöntemleri (makinalı tüfeklerin kulanılması ve gösterici kitlelerin katledilerek ezdirilmesinden ajanlık ve provokasyon sistemine kadar), emekçi kitleleri baskı altında tutmak ve köleleştirmek ve savaşın patlak vermesi durumunda onları engellemek için burjuvazinin vazgeçilmez silahlarıdır. Burjuvazi, dünyanın yeniden paylaşılmasına katılmadan önce ve Sovyetler Birliği’ne saldırı denemesinden önce, önünde engel olarak duran ve uğursuz planlarını gerçekleştirmeyi zorlaştıracak olan işçi sınfının devrimci örgütlerini yok etmek zorunda olduğunu çok iyi bilmektedir.
.
Bugünkü “tempo” ve kapsamda işçilerin tutuklanması, en iyi proleter savaşçıların öldürülmesi, olağanüstü hal mahkemelerinin verdiği cezalar buna uygundur ve savaşın hangi tempo ve kapsamda başka alanlarda hazırlandığını göstermektedir.
.
Bütün dünyada 1931 yılında beyaz terörün kurbanlarının toplam rakamlarının 1925 yılındakinden on kat daha büyük olduğunu söylemek bile yeter.
.
Beyaz terörün bütün kurbanlarının (tutuklanan, yaralanan, kötü muamele gören, öldürülen, işkenceyle öldürülen, idam edilen, hapis ve para cezasına çarptırılanların) rakamları üzerine IRH’nın (Uluslararası Kızıl Yardım) resmi istatistik verileri şöyle:
.
Yıllar: Sayılar
.
1925 120.055
1926 187.499
1927 243.456
1928 361.902
1929 367.749
1930 877.702
1931 1.090.421
Sadece faşist ülkelerde değil, aynı zamanda sözde demokratik ülkelerde terör bugün iktidarın sürekli yöntemidir.
Terör, burjuvazinin son sığınağıdır. Burjuvazinin tümden çöküşünü ertelemenin, sömürülen kitlelerde gelişen mücadele isteğini kapitalist ve sömürge ülkeler içinde tutmanın, direnişlerinin imkanlarını yoketmenin ve en iyisi yeni savaş için silahlanmaya başvurarak, kendisine çıkış yolu bulmanın son çaresidir.
.
Bu yüzden beyaz teröre ve küçükburjuva sınıf adaletine karşı mücadele aynı zamanda, emperyalist savaşa karşı mücadele, Sovyetler Birliği’ne karşı silahlı saldırıya karşı bir mücadeledir.
.
Eğer biz, Uluslararası Kızıl Yardım saflarında, kapitalist ve sömürge ülkelerde emekçi kitlelerin maruz kaldığı ve devrimci işçi ve köylü örgütlerinin varlık haklarını savunmak için harekete geçer, zorbalığa ve kanlı bastırma yöntemlerine karşı mücadele edersek bu, aynı zamanda, burjuvazinin savaş hazırlığına karşı işçi sınıfının direnişinin güçlendirilmesi için mücadele demek olacaktır.
.
Olağanüstü ve olağan mahkemelere karşı mücadele ettiğimizde, işçi düşmanı yasalara, yabancı devrimci işçilerin sınırdışı edilmelerine, kapitalist sistemin bastonu olan insanlık dışı hapishane rejimine ve işkence düzenine karşı mücadele etmek demektir. Ve kapitalist zindanlarda çürümesi istenen binlerce devrimcinin kurtarılması için mücadele aynı zamanda; sömürü sistemine, beyaz teröre ve emperyalist savaşlara karşı mücadeleleri yönlendiren işçi sınıfının öncüsünün fiziksel olarak yok edilmesinin engellenmesi için mücadele etmek demektir.
.
Uluslararası Kızıl Yardım saflarına katılmak demek, bütün ırk ve milliyetlerden emekçilerin cephesinin güclendirilmesi; hakim sınıfı ayakta tutan ve besleyen, emekçileri izole eden ve savaşları mümkün kılmaya yarayan ırçılık nefretinin, şovenizmin ve kilisenin ördüğü bariyerleri yıkmak demektir.
Kızıl Yardım ajitasyonunda silah olarak resimler
Tina Modotti
Hiç bir konuşma ve anlatım, insanın kendi gözüyle görebildiğinden daha ikna edici değildir.
Bir işçi gösterisine silahlı polis saldırısını, atlı polislerin bir işçinin bedenini nasıl çiğnediğini veya kana susamış bir zaptiyenin bir zenciyi nasıl linç ettiği, ne kadar isabetli bir şekilde anlatılmak istenirse istensin; sözlü veya yazılı tarzla verilmek istenen resim, hiç bir zaman grafiksel bir aktarım kadar ikna edici olamaz.
Bir fotoğrafçı fakat, bütün grafik sanatçıları içinde en objektif olanıdır.
.
Bir fotoğrafçı sadece, o anda merceğinin kendisine gösterdiği anı denklaşöre basarak kaydeder.
Ve bir fotoğraflık resim, bir sinema gösterimi kadar (“canlı resimler”), başlık veya açıklamanın diline bakmaksızın, bütün ülkelerde ve tüm uluslarca anlaşılır.
.
Fotoğrafları ajit-prop çalışmamızda nasıl kullanabileceğimize ilişkin olarak
Fotoresimler esas olarak Kızıl Yardım basınında, resimli (Illustration) gazetelerde kullanılırak yayınlanır. Ancak bu, resimlerin kullanımının tek biçimi değil.
.
Maalesef, Kızıl Yardım – Seksiyonlarının yanlızca çok azı fotoresimlerin çeşitli kullanış biçimlerini anlamış durumda. Biz, bazı hatırlatmalarda bulunmayı bir zorunluluk olarak görüyoruz. Fotoresimler şunlar için kullanılmalıdır:
.
1. Beyaz terörü sergilemek için.
2. Dia gösterileri için.
3. Kızıl Yardım-Seksiyonları arasında fotoğraf değiş-tokuşunun örgütlenmesi için.
4. Duvar gazeteleri için.
5. Posta kartlarının, pulların yapımı için vb.
.
Kızıl Yardım örgütlerinde fotoğraf çalışması nasıl teşvik edilmelidir?
Bu işin sistematik olarak olarak yapılabilmesi için, her ajit-prop bölümünden uygun bir yoldaşın bu özel görevle yetkinleştirilmesi gerekir. Bu yoldaş, kendisine yardımcı elemanlar yetiştirerek (bunlar Kızıl Yardım üyesi olmayanlardan da olabilir) bir fotoğraf komisyonu oluşturabilir.
.
Bu komisyon; fotoğrafları biriktirmeli, bir fotoğraf arşivi oluşturmalı ve diğer KY-Seksiyonları ve sempati duyan kuruluşla fotoğraf değiş-tokuşunu geliştirmeli ve yukarıda bahsedilen işleri yerine getirmelidir.
Fotoresimler nasıl elde edilebilir?
.
İşçilerin bir fotoğraf makinasına sahip olması artık çok ender bir şey değil. Görev, işçi fotoğrafçıları elemanlar olarak örgütlenmektir. Her Kızıl Yardım örgüt biriminde fotoğraf gruplarının oluşturulması için bir yoldaşın özel olarak belirlenmesi gerekir.
.
Bunun dışında burjuva foto-ajansları ve gazeteleri de, yazı kurullarımızın ve merkezi ajit-prop bölümlerimizin kullanabileceği resimler sunmaktadırlar. Burjuva yayın kurulları genellikle, muhabirlerinin çektiği ve işçilerle polis arasındaki çatışmaları veya berzeri sınıf çatışmalarını yansıtan ve işçi kitlelerine karşı girişilen acımasızca saldırıları sergileyen resimleri yayınlamamaktadırlar. Tam da bu resimler, bizim ihtiyacımız olan resimlerdir. Bu resimler çoğu kez imha edilmekte veya kullanılmaksızın burjuva yayın kuruluşlarının dolaplarında tutulmaktadır. Artık, bu yayın kurumları veya onların foto muhabirleriyle bağlantı kurmak zor değil. Kural olarak bu tür resimler ucuz bir fiyata elde edilebilir. Onları elde etmek için biraz çabalamak gerekir, yalnızca.
.
Kızıl Yardım örgütlerimiz; iyi örgütlenmiş bir fotoğraf servisimiz ve iyi gelişen fotoğraf çalışmasıyla sadece ajitasyon-propaganda çalışmasını güçlendirmekle kalmazlar; aynı zamanda dialar, posta kartları vb. işler için de dayanışma amaçlı kaynaklara kavuşmuş olurlar.
(Mart 1932’de, Berlin, MOPR’da yayınlandı.)
10. Ve Türkçe basında Modotti…
Tina Modotti’nin kişiliği ve sanatına şimdiye kadar Türkiye’de pek değinilmemişti. Ancak hemen tüm devrimci örgütler -belki Tina’nın adını bile duymadan- onun kızıl bayrak taşıyan kadın fotoğrafını kullanmışlardı.
.
Belli ki Tina’nın adından önce sanatı tanınmış ve sahiplenilmişti. Tam da ona yaraşır bir biçimde…
Şimdi ama işler değişti. Tina Modotti yeni bir “kariyer” yapmaya aday. 60. yıldönümü vesiyesiyle Cumhuriyet Dergi’de onunla ilgili bir yazı yayınlandı: “Komünizmin aykırı kadını.” Bu yazıda her ne kadar Tina, siyasi kişiliği, sanatı ve özel yaşamıyla tanıtılmaya çalışılsa da, bunun burjuva-troçkist kaynaklardan faydalanılarak yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda, siyasi pratiği ve sanatı ile değil, “erkekleri ve güzelliğiyle ünlenen kadın” tablosu çiziliyor.
.
Tina Modotti’nin komünizm davasını benimsemesi ise, esasta onun gelişmesini engelleyen bir “yanılgı” olarak gösterilmeye çalışılıyor:
“Komünizmi benimseyince…Tina’nın aşkları birden bire duruldu.” (Cumhuriyet Dergi, sayı 586, 15 Haziran 1997)
Ve Cumhuriyet Dergi’ye göre Tina, bu yüzden fotoğrafçılıktan da vazgeçti:
“(Tina) SBKP’nin resmi fotoğrafçısı olma teklifini ise geri çevirmişti. Çünkü partiye çok bağlıydı. Fotoğrafları için onay beklemeye dayanamayacaktı. Kaldı ki, sadece propaganda fotoğrafları çekemeyecek kadar kararlı bir sanatçıydı. Moskova’daki birinci yılının sonunda fotoğrafçılıktan tamamen koptu.” (Cumhuriyet Dergi, sayfa 8)
Bu satırlar, Tina Modotti’nin siyasetçi ve sanatçı kişiliğini birbiriyle çatıştırmaya çalışan bir anlayışın ürünüdür. Karalamadır, Tina’nın kişiliğine saldırıdır.
.
Bir zamanlar sinema oyunculuğundan vazgeçip fotoğrafçılığa başlayan Tina, 1930’lu yıllarda da Kızıl Yardım saflarında komünist militan olarak çalışmak için fotoğrafçılıktan vazgeçmiştir. Bu, onun kendi bağımsız kararıdır ve öz gelişmesinin ürünüdür.
.
Peki, işine gelmeyen herşeyin “suçu”nu komünistlerin sırtına yıkmak hangi kafanın ürünüdür?
Ona da siz karar verin.
________________________
Sadece çektiği ve çektirdiği fotograflar değil, örgütlü bir komünist olarak bir siyasal serüvene dönüştürdüğü hayatı da eklendiğinde Tina Modotti, 20. yüzyılın en parlak kadın figürlerinden biri olarak nitelenmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Margaret Hooks, Modotti’yi anlattığı kitabın önsözünde Tina’nın sanatı ile hayatını dengeli bir biçimde sergilemeye çalıştığını söylüyor. Bunun için de hayat öyküsünü anlatmakla yetinmiyor, devrimci fotografçının zarif ve içten fotograflarından bolca örnek vererek eserlerinin kapsamını da gösteriyor.
1896’da İtalya’da doğan Tina, 1913’te İtalya’daki ailesine bakabilmek için babasının yanına ABD’ye, San Francisco’ya gitti. Terzi olarak çalışıyor, iş dışında kalan zamanını da tiyatro ve operaya ayırıyordu. Tina birçok tiyatro oyununda rol aldıktan sonra rotasını Hollywood’a çevirdi, hatta bir filmde başrol bile oynadı. Ancak Hollywood film endüstrisi onu cezbetmedi. Tam da o günlerde, ünlü fotografçı Edward Weston ile tanıştı ve 1923 yılında birlikte Meksika’ya gittiler. Meksika’da, Tina da fotografla ilgilenmeye başladı.
Meksika, Tina’nın hayatında bir dönüm noktası oldu. Sanat sorunsalının yerini hayat sorunsalı almaya başladı. Bir komünist olan babası aracılığıyla siyasetle küçük yaşlarda tanışmasına rağmen, devrimci siyasetin içine Meksika günlerinde girdi. Aktif bir komünist parti üyesi oldu. O dönemde, daha sonra siyasi olarak yolları ayrılsa da, Diego Riviera ve Frida Kahlo ile sıkı dost haline gelmişlerdi. Yine aynı günlerde Kübalı devrimci Julio Antonio Mella ile birlikte çalışmaya başladı. Bu ilişkinin tutkulu bir aşka dönüştüğünü de not düşmek gerek.
Sanatını devrimci siyasetin hizmetine sunarak fotograf makinesini toplumsal adaletsizliği, işçileri, siyasal toplantıları görüntülemek için kullandı. Hooks’un kitapta da yer verdiği Kiriş Taşıyan Çocuk (1926), Çekiç ve Orak (1927), Çamaşırçı Kadının Elleri (1927), Demir Yolu İşçisinin Kızı (1928) benzeri fotograflarını bu dönemde çekti.
Tina, 1929 yılında sokakta yürürken yanı başında Julio Antonio Mella’nın vuruluşuna tanık olduktan sonra Meksika’da barınamaz hale gelir. Önce cinayetle suçlanır, ardından da Meksika başbakanına düzenlenecek bir suikaste karışmakla. 1930’da Meksika’dan sınır dışı edilir. Avrupa’ya gider, İspanya İç Savaşı’na katılır. Ardından önce Berlin’e geçer, orada bir süre kaldıktan sonra da Sovyetler Birliği’ne gider. Sergei Eisenstein ve Aleksandra Kollontay ile tanışır. 10 yılın sonunda, 1939’da sahte kimlikle Meksika’ya döndüğünde yapayalnız ve yoksuldur. Meksika ancak 1941’de Tina’ya sığınma hakkı verir, böylece o da sevdiği ülkede gerçek adıyla dolaşma özgürlüğüne kavuşur. Ama bu huzuru uzun sürmez… Evlilik yerine özgür birlikteliği, bireysel güvenceler yerine siyasal bağlılığı, sanat yerine devrimi tercih ettiği etkileyici hayatı 46 yaşında geçirdiği kalp krizi ile sonlanır.
“Tina bir gece yolda yürürken kapı aralığında yatan yaşlı bir Meksikalıyı gördü. İnsanlar önemsemeden yanından geçip gidiyorlardı. Tina bütün gece bu hasta adama yardım ederek onu kabul edecek bir hastane aradı. Bu yaşlı adam başka birçok insan gibi hayatını Tina’ya borçlu olduğunu hiçbir zaman bilmedi…”
Aylin Dinçel
Tina Modotti Bazı Eserleri ;
“İyi ki doğdun Tina..”
Kayank; Facebook, Wikipedia, Güneydergisi, Solhaber
Derleyen; Özgür Öztürk -18.08.2011