Bundan tam 19 yıl önce otomobiline konulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybeden Uğur Mumcu’yu anıyoruz… Mumlar ve kırmızı karanfillerle…
19 yıl önce bugün faşizmin katlettiği gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun failleri hala bulunamamış ve bu katiller aramızda elini kolunu sallayarak dolaşmaktadır. Tarih ve insanlık bu katliamı asla unutamaz, yapılan bu hainlik tarihin her döneminde kara bir leke olarak kalacak ve unutulmayacaktır.
Mossad ve Barzani
24 Ocak 1993 tarihinde iş yerine gitmek üzere bindiği arabasına mossad tarafından bomba konularak havaya uçurulan gazeteci-yazar Uğur Mumcu ‘nun ölümüne sebep olduğu değerlendirilen yazısı:
Ortadoğu’nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişkiMOSSAD-Barzani ilişkisidir. MOSSAD,İsrail ‘in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?
Barzani ‘nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, “Hayır olmadı” diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu. MOSSAD’ ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney’de yayınlanan “Israel ‘s Secret Wars-A History of Israel’s Intelligence Services” adli kitapta sergileniyor. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü’nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış. Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor. Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.
* * *
Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı ‘ndan sonra, MOSSAD ‘ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sayfa.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel’in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak ‘tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.
1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması ‘ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından “Kürdistan Demokratik Partisi”ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.
Barzani ‘nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dış işleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.
MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail ‘in Tahran ‘daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.
Nimrodi ‘nin üstlendiği görev ilginç: Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani ‘nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sayfa. 328-329) Kitapta, MOSSAD’dan Kürtler ‘e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sayfa.328)
* * *
70 ‘li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu? Kitaba göre sürüyor. “Körfez Savaşı sırasında Irak ‘ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sayfa.521) Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, simdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor. MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail ‘e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyorki daha da sürecek…Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek… İlgi belli… Ilişki de belli… Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD ‘ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değilmi?
Uğur MUMCU( Cumhuriyet, 7 Ocak 1993)
Sabahattin Ali’lerin, Metin Göktepe’lerin, Hrant Dink’lerin öldürüldüğü ‘aydın’ ülkemiz gitgide karanlıklara gömülürken onları andığımız her ölüm yıldönümünde Türkiye’nin kara yazgısında yitip giden onlarca gazetenin yasını tutuyoruz bir kez daha. Bugün Cumhuriyet gazetesinin kalemi, gözlüğü, yüce gönüllüsü Uğur Mumcu’yu kaybedeli 19 yıl oldu. Mumcu için saat 13.00’da tören düzenlenecek ve sevenleri karanfillerle ve mumlarla Ankara’nın Gaziosman Paşa semtinde isminin verildiği Uğur Mumcu sokaktaki evinin önünde toplanacak.
Uğur Mumcu anlatıyor;
İNSANLAR NİÇİN HAPİS YATAR?
İnsanlar niçin hapis yatar, niçin acı çeker? Niçin Ziverbey Köşklerinden, Otağ-ı Hümayun denen işkence karargâhlarından geçer. Niçin? Bunun bir nedeni var. Daha iyi dünya, daha iyi demokrasi, daha iyi sosyal adalet, ekmek ve özgürlük için. Birtakım insanlara niçin işkence yapılıyor? Birtakım insanlar 5 yıldan 15 yıla kadar niçin hapsedilirler? İşte bugünkü düzen gibi bir düzen sürsün diye. Bugün Türkiye’de bazı sözcükler yasaktır ve sakıncalı çağrışımlara yol açarlar. Bir tanesi ‘barış’, bir tanesi ‘örgüt’, bir tanesi “sınıf”. Şimdi biliyorsunuz ‘derslik’ deniyor okullarda sınıf yerine. Dikkat ediyor musunuz? Derslik! Ne olur, sınıftan sınıf mücadelesi çıkar, sınıf mücadelesinden proletarya diktatörlüğü, sınıf tahakkümü çıkar. Peki, bu sınıf tahakkümü ne biçim şeydir işadamları, sanayi odaları, ticaret odaları kurmaz? Onların sınıfları yok mu? Onlar sınıf egemenlikleri kurmazlar mı? Kurmazlar efendim. Aile terbiyeleri müsaade etmez. Nasıl kurmaz? Bugün aslında kurulu olan düzen, işadamlarının, toprak sahiplerinin, komprador burjuvazinin egemenliğindeki düzendir. Nedir bir sosyal sınıfın öteki üzerindeki tahakkümü? Küçükken hatırlarsınız, bir tekerleme vardır. “Bir berber bir berbere gel beraber bir berber dükkânı açalım demiş” diye. Bir sosyal sınıf öteki sosyal sınıfa nasıl tahakküm kurar? Örneğin Ankara’nın Dikmen semtinde bir küçücük dernek sınıf tahakkümü kurmak suçundan mahkûm oluyor. Üç beş kişilik dernek sınıf tahakkümünü nasıl kurar? Ceza hukukunun temel kuralı vardır, tahakkümü kursa kursa egemen sınıflar kurar, ticaret odası kurar, Sakıp Sabancı kurar, Vehbi Koç kurar. Sakıncalı sözcüklerden biri bu; Sınıf, sınıf tahakkümü.
Uğur Mumcu’yu hatırlamak için bu belgeseli izleyin. Şimdi hapiste yatan Mustafa Balbay’da belgeselde Uğur Mumcu’yu anlatıyor.
populermevzular.com sitesinden alıntılanmıştır.
Hayatı ve Biyografisi
Uğur Mumcu (22 Ağustos 1942 – 24 Ocak 1993), Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir.
Ailesi
Annesi Nadire Hanım, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey idi.Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, Kırşehir’de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.
Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) olmuştur.
Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994’te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.
Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM’ye İzmir Milletvekili olarak girmiş ve halen TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmektedir.
Ağabeyi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu’nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı Kardeşim Uğur Mumcu adıyla bir kitapta toplanmıştır.
Eğitim yaşamı
İlk ve orta okulları Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi’nde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961’de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1965’te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü’nü aldı. 1963’te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı olarak çalıştı.
Askerlik dönemi
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı “ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek” ve “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi’nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği halde, 1972-1974 yılları arasında Ağrı’nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla “sakıncalı piyade eri” olarak tamamladı. Patnos’ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.
Gazetecilik dönemi
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı. 1975’te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen’ le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. “Gözlem” başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.
1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren’in imzalayanları “vatan hainliği” ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi’nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi’nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de Cumhuriyet’e döndü.
Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde “Mossad ve Barzani” isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:
“Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?” “Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu’nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan’ın bir müddet MİT için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.
Suikast
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban gitti.[4] Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.
Suikastı, İslami Hareket Örgütü, İBDA-C, İslami Cihat gibi örgütler üstlendi. Suikastin arkasinda Mossad’ın ve kontrgerilla’nın olduğu da iddia edilmiştir. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu’nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Talabani’ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti.
Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu”nu belirterek adeta namus sözü verdiler (1993). Suikastın failleri yakalanamamıştır.
Ödülleri
- 1962 Yunus Nadi Ödülü (“Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle)
- 1979 Türk Hukuk Kurumu Yılın Hukukçusu Ödülü
- 1979 Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi Ödülü
- 1980 & 1987 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü
- 1980, 1982 & 1992 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (inceleme dalında)
- 1983 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (röportaj ve seri röportaj dalında)
- 1984, 1985 & 1987 Nokta Dergisi Yılın Doruktaki Gazetecisi Ödülü
- 1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (güncel yazılar dalında)
- 1987 Cumhuriyet Gazetesi Örnek Gazeteci Ödülü (Rabıta Olayı dolayısıyla)
- 1988 Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü
- 1993 Nokta Dergisi Doruktakiler Basın Onur Ödülü
- 1993 Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü
Eserleri
- Mobilya Dosyası (1975)
- Suçlular ve Güçlüler (1975)
- Sakıncalı Piyade (1977)
- Bir Pulsuz Dilekçe (1977)
- Büyüklerimiz (1978)
- Çıkmaz Sokak (1979)
- Rabıta (1979)
- Tüfek İcad Oldu (1980)
- Silah Kaçakçılığı ve Terör (1981)
- Söz Meclisten İçeri (1981)
- Ağca Dosyası (1982)
- Terörsüz Özgürlük (1982)
- Papa-Mafya-Ağca (1984)
- Sakıncasız (1984)
- Devrimci ve Demokrat (1985)
- Liberal Çiftlik (1985)
- Aybar ile Söyleşi (1986)
- 12 Eylül Adaleti (1987)
- İnkılap Mektupları (1987)
- Bir Uzun Yürüyüş (1988)
- Tarikat-Siyaset-Ticaret (1988)
- 40’ların Cadı Kazanı (1990)
- Kazım Karabekir Anlatıyor(1990)
- Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925 (1991)
- Gazi Paşa’ya Suikast (1992)
- Kürt Dosyası (1993)
- Katiller Demokrasisi (1997)
- Saklı Devletin Güncesi “Çatlı vs.” (1997)
- Gazetecilik (1998)
- Polemikler (1998)
- Uyan Gazi Kemal (1998)
- Bu Düzen Böyle Mi Gidecek? (1999)
- Söze Nereden Başlasam (1999)
- Bomba Davası ve İlaç Dosyası (2000)
- Unutmayalım, Unutturmayalım (2003)
- Eğilmeden Bükülmeden (2004)
- Kır Çiçekleri (2004)
- Türk Memet Nöbete (2004)
- Dost Yüzlerde Zaman (2005)
- Çocuklar İçin (2009)
- İsterler ki Susalım (2011)
- beyaz melek (2011)
Hakkında yazılan kitaplar
- Değer, Emin. Uğur Mumcu ve 12 Mart Geriye Dönüşün İlk Adımı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 1996.
- Mumcu, Ceyhan. Kardeşim Uğur Mumcu. Kaynak Yayınları, Ankara 2008.
- Özel, Sevgi. Uğur Olsun! – Bir Devrimcinin Öyküsü. Bilgi Yayınevi, 3. baskı, Ankara 2003.
- Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı. Uğur Mumcu Cinayeti. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 1997.
- Tüleylioğlu, Orhan. Ben, Uğur Mumcu’yum. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara 2011.
Hakkında hazırlanan belgeseller
Karlı Sokak – Uğur Mumcu Belgeseli (2010) Yönetmen: Ali Murat Akbaş
Uğur Mumcu Neden Öldürüldü ?
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993′te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikast sonucu öldü. Suikastçiler ve arkalarındaki güçler halen bulunamadı.
Suikastin hemen ardından İslami Hareket Örgütü, İBDA-C, İslami Cihat gibi örgütler peşpeşe cinayeti üstlenirken, cinayeti işleyen teşkilatlara dair Mossad’dan, Selam Örgütü’ne kadar bir çok örgütün adı geçti. Ancak olayın sıcaklığı ile devletin en tepesindeki isimlerin “namus borcu” dedikleri faillerin bulunması ve cinayetin arkasındaki güçlerin ortaya çıkartılması halen gerçekleş(e)medi. Uğur Mumcu’nun gazeticilik serüveni, eserleri ve araştırmalarına bakıldığında aslında neden cinayete kurban gittiği daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Uğur Mumcu’nun araştırmaları Susurluk kazası sonrası gündeme gelse ve yaygınlaşsa da aslında Susurluk kazasından yıllar önce içinde bulunduğumuz manzarayı gözler önüne sermiş, binlerce köşe yazısında geçen yüzlerce isim ve belgede büyük resmi ortaya koymuştu. Bu yazıları yakınları ve yetkililerin anlattıkları ile birleştirince ister istemez aklımıza şu soru geliyor: “Acaba Mumcu, peşine düştüğü çetenin kurbanı mı oldu?” Gelin bütün sürece şöyle kısacabir göz atalım:
Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde köşe yazıları yazmaya 1975 yılında başladı. Askerliğini “sakıncalı piyade” olarak yapmış, bir daha üniversiteye dönmeyerek gazeticiliği seçmişti. 12 Mart’ı, askeri mahkemleri ve cezaevlerini görmüştü. Kalemi eline aldığı yıl, yaşadıkları ve gördüklerini araştırmanın peşine düştü. O yıllarda Türkiye’de adeta adı konulmamış bir iç savaş yaşanıyordu. Terörün bir yıldaki bilançosu 100 ölüyü bulmuştu.
1978′den sonra terör bir anda çığ gibi büyürken daha kitlesel ve belirli hedefleri vurmaya başladı. O dönemde Uğur Mumcu elindeki bilgi ve belgeleri Ecevit hükümetiyle paylaştı. Kışkırtıcı Ajan listeleri, kontrgerilla talimnameleri gibi onlarca belgeyi bizzat Ecevit’e teslim etti. Ama yine bir işlem yapılmadı. Bütün bunların üstüne 1979 yılında bütün Türkiye gibi onu da derinden etkileyen bir suikast gerçekleşti: Apdi İpekçi öldürüldü.
Bu haberden sonra Uğur Mumcu olayın peşine düştü. Sonraki süreçte olayı ve arkasındaki örgütü yıllarca araştıracak, olayda rol oynayan isimler vei lişkilerin üzerine yürüyecek ve sonuca yaklaştığı sırada İpekçi’yle aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamayacaktı. Cinayetin faili Mehmet Ali Ağca hapisten kaçtığında Uğur Mumcu köşesinde 20 yıl sonra ortaya çıkacak gerçekleri olanca açıklığıyla yazıyordu:
“Hiç kuşkum yok. Ağca’yı Silahlı Kuvvetler’de yuvalanmış silahlı bir sağ örgüt kaçırdı. Bu örgüt cezaevi yöneticileyle ilişki kurdu; birlikte bir plan hazırlandı ve plan gerçekleşti. Olay budur!”
Ancak her zaman olduğu gibi gene yazdıkları ciddiye alınmadı. Mumcu’nun olayların peşine düşerken izleri hep Ağca üzerinden sürdü ve Ağca’nın yalnız olduğuna hiç bir zaman inanmadı. Ve en önemli yazılarından birini 21 Eylül 1985 tarihinde kaleme aldı. Yazının başlığı “Çatlı Kim?” di. Bu yazıda Çatlı’nın lakabının büyük reis olduğunu, 7 tip’li gencin öldürümesinde aktif rol aldığını, papa suikastini gerçekleştiren silahı, Avusturya’lı silah kaçakçısı eski naziden satın alanın çatlı olduğunu idda ediyordu. “Çatlı yargılanmadıkça bir çok olay karanlıkta kalacaktır” diyordu.
Türkiye’de kimse bu iddaların üzerine gitmezken Mumcu, İtalya’da Papa suikasti davasında tanıklık yapıyor, İtalyanlara Ağca’nın ülkücülerle ve mafyayla ilişkilerini, Bulgar bağlantısını anlatıyordu. Son dönemde ise PKK ve Abdullah Öcalan konusu üzerine yoğunlaşmıştı. Cüneyt Arcayürek, Mumcu’nun yakın arkadaşlarından biriydi. Mumcu, bu çetenin kaçakçılık işlerinede bulaştığını düşünüyordu. Arcayürek şöyle konuşuyor:
“Apo’nun gelmişini geçmişini iyice inceleyip, kiminle ve ne şekilde birden bire kürt sorunu yarattığını çözmeye çalışıyordu sanıyorum. O, söylüyordu da bunu. Ve kafasında çok yerleşmiş bir soru vardı. ‘Abdullah Öcalan MİT’in adamı mıydı?’ Uğur işte bunu araştırdı. Ölmeseydi bunu araştıracaktı, doğru veya değil. Ama MİT’le irtibatı olup olmadığı, kafasındaki kesin sualdi. ‘Bunu ben eğer keşfeder, bunu sağlam temeller üzerine oturtabilirsem, kitabın girişi bir bomba gibi patlayacak’ derdi.” Araştırmalarında Apo’nun Mülkiye’de Maliye Bakanlığı bursuyla okuduğunu ortaya çıkardı. Apo 1972’de bildiri dağıtmaktan tutuklanmış, aleyhte tanıkları olmasına rahmen salınıverilmişti. Yazılarında araştırmasının ipuçlarını veren sorular soruyordu:
“Apo’nun kontrgerillacılarla işbirliği yaptığı, PKK içindeki MİT ajanı bir pilotu kolladığı ve kayınpederinin bir MİT elemanı olduğu doğru mu?”
Ölümünden sadece 16 gün önce, 8 Ocak 1993 tarihindeki yazısında yine bu konuya giriyordu;
“Birileri Türk halkını kürt halkına, kürt halkını da türk halkına düşman edici bir kanlı tuzak kuruyor. Yakında yayınlanacak bir yayınımda Kürt milliyetçileri ile istihbarat ajanları arasındaki ilişkilere ışık tutacak ilginç belgeler açıklayacağım.”
Bu yazının yayınlanmasından 16 gün sonra Uğur Mumcu öldürüldü. Olayın ardından Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yu ziyareti sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu” sözünü verdiler. Oysa olay yerinde kanıt sayılabilecek her şey süpürgeyle süpürülmüştü. Devlet yetkilierin Gürdal Mumcu ziyaretleri arasında en ilginci ile Mehmet Ağar ile 1993 eylülünde gerçekleşen görüşmesiydi. O sıralarda Mumcu cinayetinin faili olarak iki kişi yakalanmış fakat bu kişiler olay sırasında tutuklu olduklarını idda etmişlerdi. Fakat resmi belgeler incelendiğinde tutukluluk tarihleri arasında tahrifat yapıldığı görülmüştü. Gürdal Mumcu, Mehmet Ağar’a işte bunu sordu. O sırada mumcu’nun karlı sokaktaki evinde avukat Emin Değer de vardı. Değer olayı şöyle anlatıyor;
“Gürdal Mumcu o günkü olayı gelimeleri anlattı. Arada ben de küçük sorular soruyordum, önemli şeyler değil. Bir noktaya geldi; İstanbul Emniyeti’nin kovuşturma evrakındaki bir tarifata değindi. Elindeydi o anda. Tahrifatı anlattı. ‘Ne diyorsun?’ dedi. ‘Olabilir bunlar’ dedi Ağar. ‘Çocukların yorgunluğuna gelir. Özel bir amaçla, herhangi bir kanıtı karartmak amacıyla yaptıklarını zannetmiyorum. Gürdal tekrar söz aldı, dedi ki; ‘Görüyorsunuz, olay bir yerle bitmiyor, her şey bir tuğla gibi, bir duvar halinde yükseliyor.’ Ağar ‘Altından bir tuğla çekerseniz yepsi yıkılır’ dedi. Gürdal, ‘Çekin o zaman’ deyince, Ağar, ‘Yapamam’ dedi. Gürdal ‘O halde çekilin başkası yapsın’ dedi. ‘Onu da yapamam’dedi. Gürdal Mumcu bu konuda benim tanıdığım, gerekirtiğinde gerçekten gözünü budaktan, dilini sözden sakınmayan çok yürekli biridir. ‘O halde siz altında kalırsınız’ dedi.”
Bu konuşmanın üzerinden çok değil 6 yıl geçti. Bir tuğlanın “kazara” çekilmesiyle o koca duvar çökecek ve çöken duvarın altında kalan ilk isim de Mehmet Ağar olacaktı. İçişleri Bakanı’ydı ve 8 Kasım 1996’da istifa etti. Halen Suikastçiler ve arkalarındaki güçler halen bulunamadı ama aradan geçen zaman içinde ortalığa saçılan bu bilgileri yanyana getirdiğimizde Uğur Mumcu’yu öldüren oluşumun peşine düştüğü çete olduğu savı giderek güçleniyor.
Uğur Mumcu’yu Anıyoruz (Hürriyet Gazetesi 24.01.2012)
24 Ocak 1993 sabahı Ankara büyük bir patlamayla sarsıldı. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, Karlı Sokak’taki evinin önünde park halinde bulunan otomobiline yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu hayatını kaybetti. Cinayetin ardından tüm Türkiye’de protesto yürüyüşleri düzenlendi, faillerin bulunacağı yönünde sözler verildi. Ancak hain cinayetin üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen failler hala bulunamadı.
Uğur Mumcu, öldürülüşünün 19’uncu yılında düzenlenen etkinliklerle anılıyor. Yurt genelinde yapılacak anma etkinliklerinden bazıları şöyle:
ANKARA
Ankara’da Mumcu için ilk anma töreni bugün saat 11.00’de düzenlendi. Batıkent Uğur Mumcu Parkı’ndaki Uğur Mumcu Anıtı’na çelenk bırakıldı. Ardından saat 12.00’de, karanfiller ve mumlarla Mumcu’nun evinin önünde toplanılacak. Aynı gün Mumcu’nun Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki mezarlığına anma ziyareti gerçekleştirilecek. Bunun yanı sıra Mumcu, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın (um:ag) önderliğinde, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte düzenlediği “19. Adalet ve Demokrasi Haftası” etkinlikleriyle de anılacak. Bu yıl 19.’su gerçekleştirilecek etkinliğin başlığı “Yargısız Adalet, Adaletsiz Hukuk.”
İSTANBUL
Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında, Kadıköy Belediyesi “Uğur Mumcu ve tüm demokrasi şehitlerimizi anma gecesi” düzenleyecek. Caddebostan Kültür Merkezi’nde bu akşam saat 20.00’de düzenleyecek etkinlikte gazetemiz yazarı Ali Sirmen konuşmacı olarak katılacak. Etkinlik kapsamında Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu’da konser verecek. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Sarıyer Şubesi de saat 11.00’de Sarıyer Atatürk Anıtı önünde etkinlik düzenleyecek. ADD’liler etkinliğin ardından, “Yargısız adalet, adaletsiz hukuk” konferansı düzenleyecek. Konferansa İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Mehmet Durakoğlu konuşmacı olarak katılacak.
ANTALYA
Atatürkçü Düşünce Derneği üyeleri, bugün saat 12.30’da, Cumhuriyet Meydanı’nda, Atatürk Anıtı’na çelenk konulacak. Bugün ayrıca saat 20.30’da, Cam Piramit’te Sadık Gürbüz konseri gerçekleştirilecek. Antalya Barosu da Uğur Mumcu Özel Ödülü ve Anma Etkinliği’ni, bugün saat 19.00’da AKM Perge Salonu’nda gerçekleştirecek. Uğur Mumcu Hukuk Özel Ödülü’nün verileceği anma etkinliğinde, bu yılın ödülü Prof. Server Tanilli anısına, Tanilli’nin yakınları adına İstanbul Barosu Başkanı Avukat Ümit Kocasakal’a verilecek.
ADANA
Mumcu anısına düzenlenecek ilk etkinlik bugün 11.00’de Atatürk Parkı’ndaki Atatürk Anıtı önünde gerçekleşecek. Katılımcılar Uğur Mumcu Meydanı’na dek yürüyecek. CHP Çukurova İlçe Başkanlığı’nda ise saat 18.00’de “Uğur Mumcu Bizlerle” etkinliği yapılacak. Etkinlikte, belgesel gösterimi ve şiir dinletisi yapılacak.
BURSA
Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi ile Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin ortak organizasyonuyla saat 12.00’de Setbaşı’ndaki Mahfel önünde Mumcu için yapılacak anma yürüyüşü Atatürk Anıtı’nda son bulacak.
ESKİŞEHİR
Bugün saat 12.30’da Eskişehir ADD öncülüğünde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri vilayet meydanındaki Atatürk anıtı önüne çelenk koyacaklar ve Uğur Mumcu’yu anacaklar.
SAMSUN
Saat 12.30’da Uğur Mumcu Parkı’nda yapılacak anma etkinliğine siyasi partiler, KESK, TMMOB, TTB, DİSK, ADD ve ÇYDD ile demokratik kitle örgütleri katılacak.
ZONGULDAK
Demokrasi Platformu tarafından Mumcu için “Türkiye’de Faili Meçhul Cinayetler” konulu söyleşi yapıldı. Söyleşide konuşan gazeteci-yazar Nâzım Alpman, “Eskiden gazetecileri öldürüp yok ediyorlardı. Şimdi uyduruk bahanelerle alıp hapishanelerde süründürüyorlar. Uğur Mumcu’nun bir benzeri daha yoktur. O yazdıklarının arkasında duran ve yazdıklarını savunan akıllı ve dürüst bir insandı. Ölümü bile göze alarak ilkelerinden asla taviz vermedi” dedi.
GÜNAY: “MUMCU MİLLETİN KALBİNDE EBEDİYEN KALACAK”
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Uğur Mumcu’nun yargısız infazların kahreden bir örneği, faili meçhul cinayetlerin en masum kurbanlarından biri olarak milletin vicdanında ve kalbinde ebediyen kalacağını” bildirdi. Günay, Uğur Mumcu’nun ölümünün 19. yılı nedeniyle mesaj yayımladı.
Bakan Günay, mesajında şunları kaydetti: “Gerek gazeteci gerek araştırmacı yazar kimliğiyle Türk toplumu nezdinde büyük bir saygınlığa sahip olan gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun uğradığı menfur saldırıda hayatını kaybederek bizleri kedere boğmasının bugün 19. yıl dönümü.
Uğur Mumcu, bu ülkenin yetiştirdiği seçkin bir bilim adamı, nadir rastlanabilecek kıymette bir yazar ve çok değerli bir gazeteciydi.
Katledilişinin ardından geçen bunca zamana rağmen sevgili Uğur’un yeri doldurulamadı ve asla da doldurulamayacak. Uğur Mumcu yargısız infazların kahreden bir örneği, faili meçhul cinayetlerin en masum kurbanlarından biri olarak milletimizin vicdanında ve kalbinde ebediyen kalacaktır.
Bu duygularla araştırmacı gazeteciliğin öncü ismi, gerçek bir vatansever ve dürüst kalem Uğur Mumcu’yu ölümünün 19. yıl dönümünde bir kez daha rahmet, şükran ve hasretle anıyorum.”
CHP’DEN MEŞALELİ YÜRÜYÜŞ
CHP İstanbul İl Örgütü, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” diyerek, Mumcu’yu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan’ı anacak. Harbiye Uğur Mumcu Anıtı’nda Saat 15.00’te düzenlenecek anma sonrasında CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Mumcu’nun “Sakıncalı Piyade“ ve “Ben Uğur Mumcu’yum“ isimli kitaplarını yurttaşlara dağıtacak.
CHP Şişli ilçe teşkilatı da 39 ilçe örgütü ile birlikte Uğur Mumcu anıtına meşaleli yürüyüş düzenleyecek. Şişli’deki CHP ilçe binası önünde saat 19.30’da başlayacak yürüyüş Uğur Mumcu anıtında son bulacak.
Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi! (Sesleniş)
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi…
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi…
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Giresun’daki köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler sizin için öldük. Adana7da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım unutma bizi…
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi…
Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi…
25/08/1975 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nden
Zindanı Taştan Oyarlar
Silanin ufak tefek yollari
Agridan sizidan tutmaz elleri
Tepeden tirnaga siir gulleri
Yigitim aslanim aman burda yatiyorBugun efkarliyim acmasin guller
Yigitimden kotu haber verirler
Demirden dosegi tastan sedirler
Yatak diken diken yastik batiyor
Yigitim aslanim aman burda yatiyorBir subat gecesi tutuldu dilin
Silaha bicaga varmadi elin
ne ana ne baba ne kiz ne gelin
Yigitim aslanim aman burda yatiyor
Ne bir haram yedin ne bir cana kiydin
Ekmek kadar temiz su gibi aydin
Hic kimse duymadan hukumler giydin
Yigitim aslanim aman burda yatiyor
Dosek melil mahzun yastik batiyorMezar arasinda harman olur mu
onuc yil hapiste derman kalir mi
Azrail ac susuz canin alir mi
Yigitim aslanim aman burda yatiyor
Dosek melil mahzun yastik batiyorZindani tastan oyarlar
Icine bir yigit koyarlar
Saga doner bogru tasa gelir
Sola doner cirilciplak demir
Celigin hasi da yigitim aman boyle bilenir
Dosek melil mahzun yastik batiyor
Yigitim aslanim aman burda yatiyor
Dilimde dilimi buldugum, gucune kurban oldugum
Anam babam gibi ovdugum
Dayan aslan ustam yigitim dayan
Dayan hey gozunu sevdigim
Bugun efkarliyim acmasin guller
Yigitimden kotu haber verirlerSana koku disarda diyenlerin kokleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri curusun
Siirin gokyuzu gibi herkesin
Sen Kizilirmak’casina bizimsin
En buyuk demircisi dilimizin
Canimiz cigerimizsinBugun burdaysa siirin yarin Cin’dedir
Butun hismiyla dilimiz
Kokunden sokulmus bir cinar gibi yuregimiz icindedirBugun burdaysa siirin yarin Cin’dedir
Acisiyla sizisiyla alninin kara yazisiyla
Bir yani nur icinde tertemiz
Bir yani sizim sizim sizlayan memleketimiz icindedirBugun burdaysa siirin yarin Cin’dedir
Butun hismiyla dilimiz
Kokunden sokulmus bir cinar gibi yuregimiz icindedirBedri Rahmi Eyüboğlu