“Yağmur yağıyor yüreğime
Kentin üzerine yağar gibi;
Şu bitkinlik neyin nesi
İşlemekte yüreğime..”
Yaşamı :
Paul Marie Verlaine (1844–1896), Fransız şair.
Fransız şiirinin önde gelen şairleri arasındadır. Yirmi yaşına kadar subay olan babasının disiplinli yaşam anlayışı içinde yaşadı; ancak daha sonra özgür başıboş bir yaşamı benimsedi. Düzenli bir öğrenim görmedi, lise yaşamından sonra memuriyete başladı. Bir ara Fransa ve İngiltere’de öğretmenlik yaptıysa da bu görevlerini sürdüremedi. 1871‘de Paris‘e gidip, Parnasçılarla tanıştı. Bir süre sonra bu akımdan ayrılıp sembolist şiirler yazmaya başladı. 1872‘de eşini terkederek Arthur Rimbaud ile eşcinsel ilişki yaşamaya başladı. Birlikte Londra ve Brüksel gezileri yaptılar. Aralarında çıkan bir tartışma sonrası Rimbaud’u silahla yaraladı. Bunun üzerine iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hayatının sonuna kadar içki ve uyuşturucudan kendisini kurtaramadı fakat dikkate değer eserler yarattı. Verlaine, şiirde hayal dünyasına, doğanın yarı aydınlık, renkli görünümüne yöneldi. Fransız şiirine o güne kadar rastlanmayan yeni bir hava, canlılık ve bir musiki getirdi.Zuhal Şiirleri, Aşıkların Bayramı, Güzel Şarkı, Şiir Sanatı, Sözsüz Romanlar, Usluluk ünlü eserlerinden bazılarıdır.
Simgecilik (Sembolizm) akımının ve çağdaş Fransız şiirinin öncülerinden Paul Marie Verlaine 30 Mart 1844’te Metz’de doğdu, 8 Ocak 1896’da Paris’te yaşamını yitirdi. Hukuk öğrenimini yarım bıraktı. Bohem bir yaşantıyı seviyordu. Parnasse’lara katıldı. 1866’da Le parnasse contemporain (Çağdaş Parnas) adıyla yayınlanan derlemede yer aldı. 1870’te Mathilde Mauté ile evlendi, 1871’de Arthur Rimbaud ile tanıştı. 6 Temmuz 1871’de karısı ve çocuğunu bırakarak Arthur Rimbaud ile birlikte Brüksel’e kaçtı. Arras, Brüksel ve Londra’da gezgin, bohem, sefih ve serseri bir yaşam sürdürdüler. Kendisinden ayrılmak isteyen Rimbaud’yu yaralayınca iki yıl hapse mahkum oldu. Daha sonra inanç dünyasındaki savruluşları dine sarılarak dindirmeye çalıştı. İngiltere’de resim ve Fransızca öğretmenliği yaparak yaşamını sürdürdü. Başarısız bir çiftlik işletmeciliği sonunda Paris’e kapağı attı. Paris’teki yaşamı yeniden serserilikle kira odaları, akıl hastaneleri arasında yalnızlık ve yoksunluk içinde geçti. Romantik şiirden simgeci şiire geçişte köprü işlevi gören Verlaine şiiri duygu yüklüdür.
Yapıtları :
Poèmes saturniens (Zuhal Şiirleri, 1866)
Les Fêtes Galantes (Çapkın Törenler, 1869)
Le bonne chanson (Tatlı Şarkı, 1870)
Romances sans paroles (Sözsüz Şarkılar, 1874)
Sagesse (Usluluk/Dinginlik, 1880)
Jadis et naguère (Bir Zamanlar, 1884)
Amour (Aşk, 1888)
Parallèlement (Yan yana, 1889)
Bonheur (Mutluluk, 1891)
Chansons pour elle (Ona Şarkılar, 1891)
Odes en son honneur (Onuruna Şiirler, 1893)
Chair, dernières poésies (Tensellik, Şiirin Son Evresi, 1896)
Invectices (Sövgüler, 1896)
Oeuvres complètes, (Bütün Yapıtları, 1955-1960)
Türkçe'de Paul Verlaine :
Paul Verlaine Seçme Şiirler, Çeviri: Erdoğan ALKAN, Yön Yayıncılık, İstanbul, 1994 Zuhal Şiirleri, Çapkın Törenler, Tatlı Şarkılar, Sözsüz Romanlar, Çeviri: Erdoğan ALKAN, Varlık Yayınları, İstanbul, 2003
Şiirlerinden :
Yaş Dolar Yüreğime
‘Yağmur çiseliyor kente’ – Arthur Rimbaud
Yaş dolar yüreğime
Yağan yağmur misali.
Nedir bu usanç söyle
Yerleşen canevime?
Damlar üstünde, yerde!
Bungun kalp hediyesi,
Ey yağmurun türküsü!Sebepsiz dolduruşu
Tiksinti duyan kalbi,
İhanet değil, ne bu?
Sebepsiz bir kuruntu.Odur en kötü tasa
Bilmemek niçin’ini.
Ne bir kin, ne bir sevdâ,
Kalbimde bunca cefâ.Paul Verlaine (1844-1896)
Çeviri: Ahmet NECDET
Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar,
Güneşten, ölgün ve soluk bir ışık vurmada
İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.Yapyalnızdık, yürüyorduk, türlü hulyalarda;
Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda.
Çevirip güzel gözlerini bana “Hangisi
En güzel günün?” diye sordu o billûr sesi.Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin.
Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine,
Öptüm ellerini, ibâdet edercesine.
-Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır!
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır
Sevilen dudaklardan çıkan ilk e v e t ‘lerin!
Çeviri: Orhan Veli KANIK
Dans Edelim Gel
Gözlerini severdim en çok,
Gökteki yıldızlardan parlak;
Bir parça da baştan çıkarak.
Dans edelim gel!
Ne halleri vardı, sahiden,
Bedbaht âşığı berbat eden
Onun için hoştu ya zaten.
Dans edelim gel!
Doldurulmadı hâlâ yeri,
Gülden ağzının öpücükleri
Kalbimde öldüğünden beri.
Dans edelim gel!
Dizi dibinde oturduğum
Zamanları hatırlıyorum;
Bu, işte bütün varım yoğum.
Dans edelim gel!
Çeviri: Orhan Veli KANIK
Gök Öyle Mavi
Gök öyle mavi, öyle durgun,
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallana dursun,
Damlar üzerinde!
Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder.
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.
İşte hayat! aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sâkin gürültüdür,
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N’ettin gençliğini?
Çev: Cahit Sıtkı Tarancı
Duygusal Söyleşi
Buz tutmuş o ıssız eski park içinden
İki hayaletti demin kayıp geçen.
Gözleri sönmüş, gevşemiş dudakları,
Güç duyulur neler fısıldaştıkları.
Buz tutmuş o ıssız eski park içinde
Geçmiş günlerden söz etti iki gölge.
– Eski coşkumuzu anımsıyor musun?
– Ne diye anımsayayım istiyorsun?
– Yüreğini yine titretir mi adım,
Yine girer miyim düşüne? – Yok canım!
– Ah o dudaklarımızın birleştiği
Anlatılmaz mutluluk günleri! – Belki.
– Gök masmaviydi, umut koskocaman.
– Umut kaçtı kara göğe darma duman.
Böyle geçtiler yoz yulaflar içinden;
Yalnız geceydi sözlerini işiten.
Çev: Hüseyin Demirhan
Green (Yeşil)
İşte yemişler, çiçekler, yapraklar ve dallar!
İşte kalbim, çarpıntısı yalnız senin için!
O bembeyaz ellerin kalbimi kırmasalar!
Bu küçük armağanı dilerim hoş göresin.
Ben geldim işte, çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.
Bırak unutayım başımı taze göğsünde!
Hâlâ aklımda lezzeti son öpüşlerinin.
Hayırlı fırtınadan sonra sakin, asude,
Uyusam biraz, madem uzanmış dinlenirsin.
Çeviri: Cahit Sıtkı TARANCI
Şiir Sanatı
Musiki, her şeyden önce musiki;
Onun için tekli mısradan şaşma.
Kıvrak olur, erir havada sanki;
Ağır aksak söyleyişe yanaşma.
Kelime seçerken de meydan senin;
Bile bile bir nebze aldanmalı.
Dumanlısı güzeldir türkülerin;
Öyle hem seçik olsun, hem kapalı.
Güzel gözler tül ardında görünsün
Gün ışığı titremeli şiirinde
Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde.
Ararengin peşindeyiz çünkü biz;
Rengin değil, ararengin sadece.
Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz.
Kavalı boruyla rüyayı düşle.
Nükte belâsından kurtulmaya bak;
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşe karıştı mı bu cins sarmısak
Maviliğin yaş dolar gözlerine.
Tut belâgati boğazından, sustur
El değmişken bir zahmete daha gir.
Kafiyenin ağzına da bir gem vur
Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?
Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!
Hangi sağır çocuk ya deli zenci
Sarmış başımıza bu meymenetsiz,
Bu kof sesler çıkaran kalp inciyi?
Hep musiki, biraz daha musiki;
Havalanan bir şey olmalı mısra
Deli bir gönülden kalkıp gitmeli
Başka göklere, başka sevdalara.
Dağılıp tuzu sabah rüzgârına
Mısraların alsın başını gitsin
Kekik, nane kokaraktan, dört yana…
Üst tarafı edebiyat bu işin.
Çeviri: Melih Cevdet ANDAY – Sabahattin EYUBOĞLU
“Ben geldim işte, çiylerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler,
Yorgunluğumu alsam ayak ucunda bırak!
Hayal etsem o tatlı demleri birer birer.”