escort bayanlar ankara escort,

izmir escort bursa escort izmir bayan escort istanbul escort antalya escort izmir escort bayan izmir escort bursa escort bursa escort kızlar istanbul escort bayan gaziantep escort istanbul escort istanbul escort kızlar istanbul escort

Paul Brousse Akşamları, Nilgün Aslan

0

Sırça Fanus(1) romanında Plath; buhranlı, yaşamdan ve canlılıktan uzak bir genç kadın olan Esther’in hastahane çevresindeki hayat kesitini sunar. Plath’in anti-kahramanı Esther dünyaya ısınamamıştır; insanlara, varoluşlara ve diğer şeylere soğuktur, ötesindedir bunların, uyumsuz ve ayrıksıdır. Esther’in içinden atamadığı ölüm düşüncesi, ölümü olumlayan ve ona yaklaşmaya çalışan bakış açısı Freud dilince ölüm itkisi (todestrieb)(2) olarak adlandırılır; bu tanım, Sylvia Plath’in Esther’i ve Nilgün Aslan’ın Yegi’sinde kendini açıkça gösterir.

Paris, Villejuif Paul Brousse Hastanesinde anakarakter (ve bir diğer anti-kahraman) Yegi’nin yaşadıklarını yazmasıyla başlıyor Nilgün Aslan’ın romanı. Yegi; Esther kadar uyumsuz, ayrıksı ve soğuk bir kadın. Şiddetli bir itkiyle ölümü kutsayan, anlamını göremediği varlığının tamamlayıcısı olarak gören düşüncelere sahip. İnsan ilişkilerini ve yaşamın tüm diğer edimlerini şiddetli kınayıcı tabiatıyla soyutlanmayı seçiyor. Aslan’ın deyişiyle ‘daha yalnız ve daha yalın olma tutkusu’ içerisinde, tümeldeki tikelliğini arıyor. Diğer yandan bireyselliğe dair hıncı ve inkârı da daha az değil. Bedene horgörü yüklü yaklaşımı, bitimsiz ruhsal sancısıyla kendine rızası yok. Romanın karaktere dair önemli vurguları; tümel/tikel, yaşam/ölüm, ten/tin, iyi/kötü karşıtlıklarında gözlemleniyor. Yegi’nin ‘dualite’si, Aslan’ın tezatlar içindeki çatışmacı kaleminde derinleşiyor. “Yoktu dünya, ben yoktum. Varmışçasına davranmaya beni zorladıkça, daha direndim.”

Paul Brousse Akşamları’nda Yegi’nin tutkusu Bay Miles – nam-ı diğer Milo, Yegi’nin Milo’su, lisan öğrenimi sırasında karşısına çıkıyor. Aslan’ın romanında Plath’in Esther’ini anımsatan başka bir nokta da, Yegi’nin Milo ile karşılaşmasından sonra şiddetlenen buhranı. Aynı zamanda ‘üniversiteli bir genç kız’ olarak ruh hali (uyumsuzluk ve ölüm arzusu) benzerliğinde görülüyor. Ancak Aslan, Yegi’nin yaşantısını başından itibaren anlatırken ayrıksı karakterini ‘yaşamdan kopmak istemeyeceği’ bir noktaya getiriyor. Bu durum Yegi’nin Milo’yla karşılaşmasından sonraki tüm hayatına yayılıyor. Milo, genç kadının tutkusu, bağlılığı ve bağımlılığı oluveriyor. İki karakterin ruh yakınlığı ile zuhur eden ilişki, daha önce hiçbir şeye bağlanmamış Yegi için saplantılı bir yakıcılığa dönüşüyor. Milo ile kendini bir ve eş tutmasıyla, romandaki anakarakter artık hem Yegi hem Milo oluyor. Pasif bir şekilde neredeyse her cümlenin konusu Milo, Yegi’nin ikincil benliği ve âdeta yaşamın olay örgüsü haline geliyor.

Nilgün Aslan, anakarakterini bir yandan normatif yaşam, ilişki ve düşünce tiplerinden sıyırırken, ona normları sorgulayıcı bir ek-görev de yüklüyor. ‘İnsanın temel kabahati üreme değilse, nedir? (…) İnsana karşı beni hiddete çağıran ilk ve hakiki sebep oydu. Tensel buluşmaları vahşetin provası sayardım. Doğurmak, dünyaya yeni tutsaklar taşımak en büyük zalimlikti.’ İnsanın üremesini, ‘kabahat’ olarak görmesi; canlılığı yargılamakla birlikte, seçimsiz bir oluş’u ‘dayatma’ kabul etmesinden kaynaklanıyor. Bu yadırgama aynı zamanda insan varoluşunun temel eylemini üreme kabul edenlere karşı manifestovari bir öteleme. Aslan, anlatı niteliğindeki romanın hemen birçok yerinde bu türden keskin çıkarımlara yer veriyor.

Yegi’nin etçilliğe son veren birkaç saniyelik yüzleşmesi, onu önce vejetaryenliğe sonra veganlığa götürüyor. Bugün hâlâ vejetaryen/vegan olmak, gelişmiş şehirlerde bile dışarıda yer bulamamak, görünmez bir çizgiyle dışlanmak, garipsenmek ve ötelenmek anlamına geliyor. Yegi’nin toplumdan kaçınma davranışını çoğaltan bu özellik, ‘dışarıda bir yer’ aramadığı için onu kendi sınırları içine daha fazla çekiyor. Doğaya karşı ise büyük bir ihtimam ve dostluk görüyoruz. Ayrıca Bay Miles’ın Milo olarak anılmayı tercih etmesini, fonetik bir çağrışımla kedi, köpek benzeri hayvan isimleriyle benzeştirerek bir tür arınma olarak yorumluyor. Milo’nun da et yememesi, Yegi’nin deyimiyle ‘etçil olmaması’ ve bu isim oyunu onları birbirine daha da yaklaştırıyor; aynı tarafta buluşturuyor, dışarıda.

Romanın son kısmında, Yegi’nin Milo için vermesi gereken zorlu kararın arifesinde, Aslan, muhalif-normatif duruşun düzendeki çatışmasını somutlaştırıyor. Uyumsuz varoluşu ve çatışmacı mizacıyla ‘normal’e karşı savunma konumunun daimi işgalcisi Yegi, norm/al olarak doğru/olumlu bir davranışta bulunacağı sırada ‘her şeyin tıkırında’ işlediğini görüp şaşkına dönüyor. Paul Brousse Akşamları, tam da Yegi karakterinin toplumsal normlar içerisindeki yersizliği ile anti-kahramanın doğa yasalarına bakışına yaraşır biçimde noktalanıyor.

 

NOTLAR:

  • TheBellJar, 1963, SylviaPlath. Türkçe’de Handan Saraç çevirisiyle 1987’de Can Yayınları tarafından yayımlandı.
  • Sigmund Freud’ün terimi todestrieb, İngilizce’de deathdrive, Türkçe’de ölüm içgüdüsü veya ölüm itkisi olarak anılıyor. Freud, bu tanımı 1922 tarihli Beyond thePleasurePrinciple eserinde ortaya koyuyor.

 

Paul Brousse Akşamları, Nilgün Aslan / Roman, Komşu Yayınları, Sıcak Nal

Beyza Becerikli

Share.

About Author

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn