“belki ona gideriz yarın belleksiz sevgiliye”
Nilgün’ü tanıdığımdan bu yana yıllar geçti, ben tanıdığımda çoktan yaşama veda etmişti o şair, ruhu güzel kadın. Edebiyat ve şiir sever pek çok kişi muhakkak onunla ilk tanıştığında şiirlerinin ve sonra hazin yaşam hikayesinin etkisi altında kalmıştır. Nilgün Marmara’nın kaderi her ne kadar Sylvia Plath’ın kaderine benzese de Nilgün üniversite yıllarından beri etrafında olup bitenleri titizlikle takip ediyor ve fazlaca görüyordu. Onun nihayetinde kendi intiharıyla son bulacağı ve edebiyat dünyasında ki en büyük devrimi, Türk edebiyatında da Nilgün’den önce bu kadar derinleşmemiş olan varlık, tanrı, ruh, evren ve ontolojik sorgulamalardı. “Bana fikrimi sormadan, beni var eden bu doğayı ve tanrıyı yok edemediğim için sadece kendimi yok ediyorum.” Netice olarak görülüyor ki intiharı ve intiharından önce ki son yıllarda sürdüğü yaşam tarzı da onun bu arayışlar içinde büyük bir anlamsızlığa ve boşluğa sürüklendiğini işaret ediyor. Eşi Kaan Önal son günlerinde yaşanılan bir hadiseyi şöyle açıklıyor ; “Nilgün bütün gün kapalı kapılar ardında odasından hiç çıkmıyordu, tedavisi için evine gelen psikologu içeri aldıktan kısa süre sonra doktor dışarı çıkarak, ‘psikoloji dalının ve benim yapabileceğim hiç bir şey yok, zira kendisi fazlasıyla her şeyin farkında zaten” şeklinde bir cevap verdiği kaydediliyor. Bütün bunlardan çıkarımımız insanların büyük bir anlamsızlık içinde savruldukları ya da aksine insanların kendilerine ve sevdiklerine bütün çıplaklığıyla sarılması olabilir.. Zira benim benim dileğim insanların huzurla ve sevildiklerini bilerek yaşama veda etmeleri olacaktır. Velhasıl, bu öğlen yola düşüp bu kez sırtımda udumla bir soluklanmak biraz dertleşmek için yine kapısını çaldım.
“bana doğru gelen kim?..”
Bu zamanlar belleği olmayan duyguların, umutları dikey kestiği ölü bir zaman. İçimde birer dağ gibi dizilen bu devrik sancı, donuk bakışlarımı perdeleyen imgelerin soğuk ve gizlenen yüzü, onun yanına gittiğim zaman azalıyor.. İşte aylar sonra bunun için, ziyaretine gittim. Çok fazla konuşmadım, çünkü yukarıda anlattıklarım dahil, anlatamadığım bir çok şeyi de zaten bildiğini ve bunları çok iyi anladığını biliyordum. Sessizce bir kaç cümle kurdum, iyi şeylerden bahsettim ve onun iyi olmasını istedim çünkü biliyordum, onun çıkış yolu sadece buydu. Eski ziyaretimden ve bugün ki ziyaretimden de fotoğraflar kaydettim. Bunları da aralarda yayınlıyorum. Ayrıca Nilgün’ün adına açtığım bir sosyal sayfadan da takip edebilirsiniz.
Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorum tavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmeme karşın – lal rengi, çivit mavisi ve sarı – ve onların yalanlamalarını – tutku, dinginlik ve ölüm – kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi – bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol. Yönlerin bulanıklığında bir sorumluluk bu! Uluma geri tepiliyor böylece, bana doğru gelene karşı! Bir iskeletler zinciri tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık yüklemeye ve devindiğim cılız önlemleri yıkmaya çalışarak. Soğukkanlı bir çaba! Ben, kusursuz bir porte olmayı yeğlerdim, oysa. İşte şuracıkta, özlüyorum sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam, nereye dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra…
Nilgün’ü nasıl buldum?
Uzun yıllar boyunca zaman zaman aklıma takılan ancak bir türlü sosyal mecralarda ya da internet sayfalarında kaynak bulamadığım Nilgün Marmara’nın mezarını sonun da onun kuşağından arkadaşı olan ve çok sevdiğim bir insandan doğrudan öğrendim. Mezarlıkta yerinin bulunması biraz karışıktı, bana bilgiyi veren kişi şunu eklemişti ; “eğer bulunmak istemezse sen onu bulamazsın” ben de büyük bir gayretle bulunmak dileğiyle aramaya koyuldum, mezarlık yönetimini aradığımda “böyle bir kayıt bulunmamakta” yanıtını aldım, bizzat ziyaretimde ise yine, “bu kayıt yok” dedikten hemen sonra haritadan da kontrol etmeyi uygun bulan görevli nihayet harita kaydında Nilgün’ün mezarını tespit etti. Telefondan sonra bizzat gidip ısrarla sorduğum için görevli kişi, “çok erken vefat etmiş, yakının mıydı?” sorusunu sordu. Onlara gerçeği anlatamadığım için, teyzemin dönem arkadaşı olduğunu ve onu buraya getireceğimi söyleyerek geçiştirdim.
Aldığım bilgilerle aramaya koyulmama rağmen yine hiç bir yerde bulamadım, bir kaç gün sonra yeniden geldim ve güvenlik görevlisinden yardım talep ettim. Sağ olsun benimle geldi, hem sohbet ettik hem de aramaya koyulduk, neredeyse yarım saatten uzun sürdü aramalarımız, bir yandan telefon görüşmeleriyle parseller ve noktalar sorgulanıyor ben mahcup olmaya başlıyorum. Ve bir türlü bulamadık, nihayetinde görevli kişi de pes etti ve telefon numaramı alıp araştıracağını söyledi. O an başka bir seçeneğim yoktu, “tamam teşekkür ederim” derken birden donup kaldım, çünkü görevli kişiye seslenirken ona doğru döndüğümde hemen önümde ki mezar taşında “Nilgün Marmara Önal” yazıyordu. Bu benim için tuhaf bir histi, anladım nihayet yanına gelmeme izin vermişti. Bir deniz kabuğu ve bir küçük kozalak, kurumuş çiçekler ve hava çok soğuktu.. Eşi sık sık ziyaret edip çiçekler bırakır ilgilenirmiş ancak karşımda ki tablo bir süredir gelmediğini düşündürmüştü. Aylar sonra bugün yine yanında gittim, mezarında karanfiller vardı, adını bilmediğim bir kaç minik çiçek ve otlar yeşermiş.. Bahar havası ve mis gibi çiçek kokularıyla karşıladı beni. Yolunuz düşerse hepinizin ziyaret etmesini umut ederim.
Nilgün Marmara İle ilgili diğer yazılar için ; http://www.yasamaugrasi.com/?s=nilg%C3%BCn+marmara&x=0&y=0
5 yorum
hepimiz oraya gideceğiz. ona.
Mezarın yerini bize de söyler misiniz?
Merhabalar,
Nilgün Marmara… Sanırım ruhuma en yakışan ruh onunkisi. Kendimi bulduğum yerde hep ona rastlıyorum.
Ve aslına bakarsan, mezarını ziyaret etme şansını elde etmeyi de çok isterim.
Eğer evini bana da söylersen (mezarını) bir buket karanfil ile ziyaret ederim.
Merhaba,
Lütfen bana da yerini söyler misiniz? Şahsen ben de ziyaret edebilmeyi çok isterim.
Geri dönüş yapacağınızı umuyorum. Şimdiden teşekkürler.
Mezarinin yeri hakkinda bilgilendirebilir misiniz acaba? Onu ziyaret etmeyi gercekten cok isterim.