1919 Paris. Picasso, Diego Rivera, Soutine, Utrillo ve Amedeo Modigliani.. 1900’lerin bu bohem, çılgın ve sanatta devrimlerin gerçekleştiği dönemine bizi götüren yönetmen Mick Davis, Amedeo Modigliani’(Andy Garcia) nin yaşamının son bir yılını bize aydınlatıyor. Uçarı davranışları ve kendine has tavırlarıyla sanatta olduğu gibi yaşamında da özgün bir karakter çizen sanatçı, problemli bir aşk ilişkisi yaşamaktadır. Gayrı meşru bir çocuğun dünyaya geldiği Jeanne (Elsa Zylberstein) ile ilişkisi, Jeanne’nin babasının karşı tutumuyla çıkmaza girmiştir. Modigliani aynı zamanda alkoliktir, ağır tüberkülozu vardır ve gülümsemektedir. Bir taraftan Utrillo, Diego Rivera, Picasso ve Soutine gibi sanatçıların katılmasının söz konusu olduğu büyük ödüllü resim yarışması da yaklaşmaktadır. Dönemin iki rakip sanatçısı Picasso ve Modigliani’nin ise yarışmaya katılıp katılmayacakları merak konusudur. Picasso ile öteden beri arası iyi olmayan Modigliani, onun tersine sefil bir hayat yaşamaktadır. Aralarındaki tatsız ilişkiye rağmen iki sanatçı birbirlerine derin bir sevgi duymaktadırlar. Hatta Picasso onu devrin yaşayan en büyük ressamlarından Renoir ile tanıştırır.
Modigliani, Paris’e gelmiş bir İtalyan göçmenidir. İlkeli, gururlu ve vicdanlı bir insandır. Resimlerine karşı, özellikle insanların gözlerine çok duyarlıdır. Gözlerin ruhun aynası olduğunu düşünür.
Bu yüzden çoğu portresinde göz yerine siyah bir boşluk vardır. Portreleri, nüleri ve Afrika sanatının izlerini taşıyan biçimsel tavrı ile yalın bir sanat dili oluşturan sanatçının formlarına, zarif bir ritm hakimdir. İnsanın merkeze alındığı, daha çok soğuk renkli ve serbest fırça vuruşlarından oluşan fonların hakim olduğu resimlerinde, figürlerde kullanılan renkler ise son derece sıcaktır.Yüzeydeki hareket ve ritm problemleri ile yakından ilgilenen sanatçının bu kaygısı resimlerinde sık sık göze çarpar. Donuk olandaki hareketliliğin çoklukla vurgulandığı resimlerindeki renklerle, biçimsel olduğu kadar renkçi bir tavır da sergiler. Çocukluğundan beri maskelerin, uzun bacaklı adamların ve müziğin geçidi olan karnavallara hep ilgisi olan sanatçının renklerini belkide bu karnavalların çarpıcı renklerine borçluyuz.Ne demeliyim bilemiyorum. Duyarlılıkları fazla gelişkin, olumsuzlukları ideal olana karşı tolere edemeyen sanatçıların ortak kaderi midir Modi’nin yaşadığı? Onlar dünyanın fazla incittiği, kendi kendini yok eden, yeryüzünün büyüyemeyen çocuklarıdır. Büyümek çoğu zaman göz yummaktır, duyarsızlaşmaktır onlar için. Onlar yeryüzünün ve insan oluşun derin masumiyetini tadan, fakat ne yazık ki yaşamın sertliğine uyum sağlayamayan aşıklardır. Bu yüzden Modi’nin sağduyusu diye yanında taşıdığı kendi çocukluğudur. Sanatçının aslında iç çatışmaları olarak yaşadığı kavgalar, bize kendi çocukluğu ile yaşanıyormuş gibi gözükmektedir. Bu açıdan anlatım dili zenginleşen film bu çok ilginç detayla daha duygusal bir nitelik kazanıyor.Modigliani’nin kırgınlığı, çocukluğunda İtalya’daki yokluk içindeki evlerine gelen hacizle başlar. Hasta yatağında hamile olarak inleyen annesi ve yatağa bağlanmış birkaç eşya onların kalan tek varlığıdır. Bu yüzden maddi varlığa, bunun temsilcisi olan güruha ve ilişkilere hep antipatisi olmuştur. Utrillo ve Soutine ile olan yakın arkadaşlığında aynı sefaleti, çocukluğu ve uyumsuzluğu taşımanın sevimli masumiyeti vardır. Geçirdiği bir kriz üzerine akıl hastanesine kapatılan perişan haldeki Utrillo’nun, orada Modi ile karşılaştığı sahne ise bu yazgıyı adeta destekler nitelikte.
Filmde defalarca izlenip aynı heyecanın yaşanabileceği bir bölüm var. Burada filme konu olan bütün ressamlar -Renoir hariç- aynı gece sabaha kadar yarışma resimlerini yaparlar. Bu sahne ile bir çeşit klip formatını alan film, ressam oluşun heyecanları ve zaferlerini ustalıkla yansıtır. Bir yapıtın nasıl sanatçıyı aştığı, varoluşa karşı duyulan hayret ve şükranı ustalıkla yansıtan sahneler göz yaşartıcı. Kadrajların son derece resimsel seçildiği, ışığın ustalıkla kullanıldığı bu bölüm yaratıcı coşkunun nadir deneyimlerini yansıtıyor. Her sanatçının kendini adeta kat be kat aştığı bu resimler, ressamların bütün samimiyet ve ustalıklarını ortaya koydukları bir özelliğe sahip. Yarışmayı kimin kazandığı filme kalsın. Resimler mutlaka görülmeli. Ve de yarışma sahnesinin Modigliani’ye ait unutulmaz repliği. ’Ruhunu tanıyınca gözlerini çizeceğim’ Sadece bu sözler bile sanatçının ruhundaki derinliği sezmemiz de yeterli olacaktır.
Genç yaşta trajik bir biçimde yaşama veda eden Amedeo Modigliani’nin öyküsünü anlatan bu sıcak film özellikle sanatçı oluşun duygusal boyutları açısından düşündürücü bir örnek oluşturuyor.
Filmden
“Ne hissediyorum biliyor musun Pablo sana söyleyeyim mi? Hiçbir şey hissetmiyorum karnımda bir çocuk var.. bir başka kalp atışı bir başka arzulayan ruh.. ve ben bomboşum bir bardak gibi.. eve gideceksin dopdolu ve zengin bir yaşam süreceksin fakat tanrıya yemin ediyorum zamanı geldiğinde ölüm döşeğine yattığında Modigliani ismi dudaklarından ayrılmayacak bu geceden sonra bir daha resim yapamayacaksın bu ona ait. Kayıtlara geçtiği gibi Picasso ölürken son sözü Modigliani olmuştur.”
Bir keresinde onu dans ederken gördüm Balzac heykelinin önünde. Yüzü çok güzeldi ve dansı harikaydı… Kuğunun ölmeden önceki son şarkısı gibi, gülümsedi. Bir zamanlar olduğum her şeydi. O anı çaldım ve zihnime kilitledim.. Orada durup beni rahatlatması için son günlerimde.
Auguste Renoir (1841-1919)
“Yağmur yağıyor yüreğime
Kentin üzerine yağar gibi;
Şu bitkinlik neyin nesi
İşlemekte yüreğime..”Verlaine’ın şiirinde anlamlandıramadığı bitkinlik, Modigliani için onu terketmek bilmeyen hastalığıdır.
Amedeo Modigliani
Bir ressam olan alt kat komşuları Manuel Ortiz de Zárate, bir akşam Modigliani’yi ziyarete geldiğinde onu baş ağrıları içerisinde bularak doktor çağırdı. Gelen doktor hastanın tüberküloz ve menenjit nedeniyle umutsuz bir durumda olduğunu söyledi. 24 Temmuz 1920’de öldükten sonra düzenlenen törenle toprağa verilişinden 2 gün sonra ikinci çocuğuna hamile olan karısı Jeanne, kendini beşinci kattaki odasının penceresinden atarak intihar etti. Jeanne ve Modigliani ayrı mezarlıklarda toprağa verilse de 1930 yılında Jeanne’in ailesi, onun Modigliani’nin yanına gömülmesine razı oldu. Her ikisi de ölünce 15 aylık kızlarını Modigliani’nin kız kardeşi Florence evlatlık alarak yetiştirdi.
Jeanne Hébuterne
Modigliani’nin ölümünden iki gün sonra ikinci çocuğuna hamile olan Jeanne Hébuterne, kendini beşinci kattaki odasının penceresinden atarak intihar etti.
Jeanne ve Modigliani ayrı mezarlıklarda toprağa verilse de 1930 yılında Jeanne’in ailesi, onun Modigliani’nin yanına gömülmesine razı oldu. Her ikisi de ölünce 15 aylık kızlarını Modigliani’nin kız kardeşi Florence evlatlık alarak yetiştirdi.
Amedeo Clemente Modigliani Sayfası