Genç bir kıza teorik ve pratik libertenlik eğitiminin verildiği kitap, metafiziğin, ahlâkın, felsefenin sık sık araya girdiği 1795 tarihli yedi diyalogtan oluşuyor.
İnsanların gözünün açılacağını, herkese özgürlük sağlanacağını, zavallı kızların kaderinin unutulmayacağını umalım; ama onlar kendilerini unutturmayacak kadar şikayet ederlerse, kendilerini geleneğin ve önyargının üstüne yerleştirirlerse, onları köleleştirdiği varsayılan utanç verici prangaları ayakları altında cesurca çiğnerlerse; ancak o zaman, gelenek ve kamu karşısında zafer kazanırlar; daha özgür olacağı için daha akıllı olacak erkek, kadınları küçümseyişindeki adaletsizliği hissedecektir. tutsak bir halkın suç olarak gördüğü doğanın itkilerine kendini bırakma edimini özgür bir halk suç olarak görmez.” madam de saint-ange, s.45
“lucretius’lar hemen unutuldu, oysa ki theodora’lar ve messaline’ler yaşamın en tatlı ve sık söyleşilerinin konusudur.” madam de saint-ange, s.46
“…hayal gücü düzenin düşmanıdır.” madam de saint-ange, s.58
“acımasızlık, bir ahlâk bozuklu olmanın ötesinde, doğanın bize nakşettiği ilk yasadır. (…) yasalarınızı, cezalarınızı, geleneklerinizi ortadan kaldırın, acımasızlığın tehlikeli hiçbir etkisi kalmaz.” dolmancé, s.78
“eğer bu hakikatleri, geçmişte çılgınca yaptığımız gibi hıristiyanların boş hayallerine dayandırırsanız, öğrencileriniz temel ilkelerin uydurukluğunu fark eder etmez kurduğunuz yapıyı çökerteceklerdir ve sırf devirdikleri din onlara yasaklıyor diye birer hergele olup çıkacaklardır. tersine, erdemin gerekliliğini, yalnızca kendi mutlulukları buna bağlı diye açıklarsanız, bencillikleri nedeniyle namuslu insanlar olurlar ve tüm insanları yöneten bu yasa daima tüm yasaların en güveniliri olur. (…) bir tanrı’ya tapan sefiller değil özgür insanlar yaratmak istediğimizi asla gözden uzak tutmayalım. sıradan bir filozof bu yeni öğrencilere doğanın anlaşılmaz yüceliklerini öğretsin; insanlara çoğu zaman çok zarar vermiş bir tanrı’yı tanımanın asla insanların mutluluğuna hizmet etmediğini ve anlamadıkları şeyin nedeni olarak hiç anlamayacakları bir başka şeyi kabul ederek daha mutlu olamayacaklarını onlara kanıtlasın; doğayı anlamaya çalışmanın, ondan zevk almaktan ve onun yasalarına saygı göstermekten daha az önemli olduğunu; doğanın yasalarının bilgece ve basit olduğunu; bu yasaların tüm insanların yüreğinde kazılı olduğunu ve itkiyi kavramak için bu yüreği sorgulamak gerektiğini kanıtlasın.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın”
başlıklı bildirisinin “din” alt başlıklı kısmından, s.126-127
“şunu ne kadar söylesem azdır: tanrıların uğursuz imparatorluğunun sizi bir süre sonra despotizmin tüm dehşetine yeniden daldırmasını istemiyorsanız eğer fransızlar, tanrı yoktur, tanrı yoktur; ama tanrıları ancak onlarla alay ederek
yok edebilirsiniz; eğer bu alaya öfke ya da önem atfederseniz peşlerinden getirdikleri tüm tehlikeler sürü halinde anında yeniden doğacaktır. onların putlarını asla öfkeyle devirmeyin; oyun oynayarak un ufak edin bu putları, kitleleri kendiliğinden yok olacaktır.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” başlıklı bildirisinin “töre” alt başlıklı kısmından, s.132
“(…) evrensel yasalar buyurmanın apaçık saçmalık olacağı kabul edilecektir; böyle bir yöntem, tüm askerlerinin aynı ölçülerde dikilmiş giysiler giymesini isteyen generalin yöntemi kadar saçma olur; eşitsiz karakterdeki insanların eşit yasalara boyun eğmesini istemek korkunç bir adaletsizliktir: birine uyan yasa diğerine kesinlikle uymaz.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” başlıklı bildirisinin “töreler” alt başlıklı kısmından, s.132-133
“bu büyük fikirlerin ahlâkını bozacağı kişiye yazıklar olsun! felsefi düşünceler içinden yalnızca kötü olanları çekip almayı bilen, her şeyin ahlâkını bozabildiği bu kişilere yazıklar olsun! seneca ya da charron okuyarak da onların ahlâklarının bozulmadığını kim ileri sürebilir? ben asla onlara hitap etmiyorum: yalnızca beni anlayabilecek ve beni tehlikesizce okuyabilecek olanlara hitap ediyorum.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” başlıklı bildirisinin “töreler” alt başlıklı kısmından, s.134
“insanın hemcinsleri karşısındaki görevlerinin bu ikinci kategorisinde incelememiz gereken suçlar, hovardalığın yol açabileceği eylemlerden oluşur. bunlar arasında özellikle, kişinin diğerlerine borçlu olduğu şeye en çok zarar veren şey olarak, fahişelik, zina, ensest, tecavüz ve sodomi yer alır. tek görevin, hangi yolla olursa olsun varlığını sürdürmesi için gerekli temel biçimi korumak olduğu bir yönetimde, ahlâki suç olarak adlandırılan şeylerin, yani belirttiğimiz türdeki tüm eylemlerin tamamen önemsiz olduğundan elbette bir an bile kuşku duyamayız: cumhuriyetçi bir yönetimin biricik ahlâkı budur. imdi, bu yönetimin etrafındaki despotlar sürekli yalanlıyor diye, kendini korumaya yönelik araçlarının ahlâki araçlar olabileceğini hayal etmemiz mantıken imkânsızdır; çünkü bu yönetim ancak savaş yoluyla kendini korur ve savaştan da daha az ahlâki bir şey olamaz. şimdi, yükümlülükleri nedeniyle ahlâksız olan bir devlette bireylerin ahlâklı olmasının temel önemde olduğu nasıl kanıtlanabilir sorarım size.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” başlıklı bildirisinin “töreler” alt başlıklı kısmından, s.138
“özgür bir varlık asla mülk edinilemez; bir kadına tek başına sahip olmak kölelere sahip olmak kadar haksız bir şeydir; bütün insanlar özgür doğar, hepsi hukuken eşittir: bu ilkeleri asla gözden kaçırmayalım; buna göre, bir cinsin diğerine tekelci biçimde sahip çıkma hakkı kesinlikle meşru bir hak olarak görülemez ve cinsiyetlerden ya da sınıflardan biri diğerine asla keyfi olarak sahip olamaz.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” başlıklı bildirisinin “töreler” alt başlıklı kısmından, s.141
“insan nedir? onunla diğer bitkiler arasındaki fark nedir? onunla doğadaki tüm diğer hayvanlar arasındaki fark nedir? kesinlikle hiç fark yoktur. insan da onlar gibi bu yerkürenin üzerine rastlantı sonucu yerleştirilmiştir, onlar gibi doğmuştur; onlar gibi ürer, çoğalır ve azalır; onlar gibi yaşlanır ve onlar gibi doğanın her hayvan türüne biçtiği sürenin sonunda, organlarının yapısı nedeniyle hiçliğin içine düşer. benzerlikler bu kadar doğruysa, filozofun incelemeci gözünün herhangi bir farklılık görmesi de o ölçüde olanaksızdır. bu durumda, bir hayvanı öldürmek de bir insanı öldürmek kadar kötüdür, ya da her ikisi de pek az kötüdür ve farklılık yalnızca bizim önyargılı kibrimizde mevcuttur; ama kibrin önyargıları kadar saçma bir şey ne yazık ki yoktur.” dolmancé’nin “fransızlar, cumhuriyetçi olmak istiyorsanız biraz daha çabalayın” başlıklı bildirisinin “töreler” alt başlıklı kısmından, s.153
insanların gözünün açılacağını, herkese özgürlük sağlanacağını, zavallı kızların kaderinin unutulmayacağını umalım; ama onlar kendilerini unutturmayacak kadar şikayet ederlerse, kendilerini geleneğin ve önyargının üstüne yerleştirirlerse, onları köleleştirdiği varsayılan utanç verici prangaları ayakları altında cesurca çiğnerlerse; ancak o zaman, gelenek ve kamu karşısında zafer kazanırlar; daha özgür olacağı için daha akıllı olacak erkek, kadınları küçümseyişindeki adaletsizliği hissedecektir. tutsak bir halkın suç olarak gördüğü doğanın itkilerine kendini bırakma edimini özgür bir halk suç olarak görmez.” madam de saint-ange, s.45
Donatien Alphonse François le Marquis de Sade – Yatak odasında felsefe (la philosophie dans le boudoir) / Alıntılar