“Herodot kitabında, Babil’de her kadının evlenmeden önce mabette bir erkekle yatmasının zorunlu olduğunu, bu yüzden evlenmek isteyen kadınların mabedin etrafında oturarak erkek beklediklerini, güzel kadınların hemen bulduğunu, çirkin kadınların ise uzun süre bulamadıklarını yazıyor.“
“Sumer kanununa göre evlenen kadın bakire değilse , kocasından boşanırken bakire olarak evlenen kadının alacağı tazminatın yarısını alabiliyor.“
“Antropologlara göre en eski toplumlarda uygarlık kadınlar eliyle başlamış. İlk ipi yapmayı akıl eden, yiyecekleri koymak için tartan ve kilde kap kacağı yapan, yenecek ve ilaç olarak kullanılacak bitkileri, ateşi bulan, hayvanları evcilleştiren kadınlarmış. Kadınların en önemli niteliği de çocuk doğurmalarıydı. Bu olay onların yaratıcı olarak tanımlanmalarına neden oluyordu. Böylece ilk ana tanrıça ortaya çıkmış. Kadınlar da yeryüzünde ana tanrıçanın bir temsilcisi. M.Ö. 10.000 yıllarında ilk tarım topluluğunun başlaması sonucu insanlar arasında bir ‘din’ düşüncesi gelişmiş. Ana tanrıça için küçük tapınaklar yapmışlar. Buralarda düzenlenecek törenler için rahibeler sınıfı oluşmuş. Kuşkusuz tanrıçanın gücüne ulaşmak için seks ayinleri yapılıyormuş. Daha sonra avcılığın başlaması ile erkekler güçlenmiş, bunun sonucu erkek tanrılar ortaya çıkmış, onlara hizmet için de rahipler. Bunlar kadınlar üzerinde baskı yapmaya başlamışlar. İşte o devirde fahişelik vücut bulmuş, diyor Nickie Robert.1
Bunun ilk örneğini Mezopotamya’da Sumerlilerde görüyoruz. Sumer’in Aşk ve Savaş Tanrıçası İnanna belgelerde ‘göğün fahişesi’ olarak adlandırılır. Kocası Çoban Tanrısı Dumuzi de onun için ‘o fahişedir, benim eşim fahişedir’ diyor. İnanna, fahişelerin de koruyucusu. Kutsal fahişelik, sokaklarda değil, mabetlerde yapılana deniyor.
Sumer mabetlerinde rahipler ve rahibeler büyük bir grup oluşturuyor. Rahibeler 20′ye yakın sınıfa ayrılmışlardı. Bunlar arasında şarkıcılar ve dansözlerin özel bir yeri vardı. Onlar arp, lir gibi çalgılarla şarkılar söyleyerek, danslar ederek tanrıları, dolayısıyla insanları eğlendirirlerdi. Bunlarda asıl amaç tanrıları eğlendirerek onları sakinleştirmek, böylece insanlara zarar vermelerini önlemekti. Rahibeler arasında sihir ve kahinlik yapan, rüya tabir edenler ayrı ayrı sınıflardı.2 Prensesler, şehir beylerinin ve kralların eşleri erkek tanrılara ait baş rahibe olarak mabedin idari işlerini yürütürlerdi. Bunların önemli görevlerinden biri de Kutsal Evlenme törenlerinde Tanrıça İnanna yerine geçerek Tanrı Dumuzi’yi temsil eden kral ile evlenmeleriydi.
Böyle rahibelik, ilk Ur şehrinde Akad Kralı 1. Sargon’un kızı şair Enheduanna ile başlamıştı. Ondan sonra Sumer ve Akad’da hangi kral başa geçerse onun kızı bu göreve atanmıştı. Böylece siyasal ayrılıklar olduğu zaman bile bu kurumlar şehir beylikleri arasında bir kült bağı oluşturmuşlardır. Bu gelenek M.Ö. 1800′lere kadar sürmüştür.
|
|
Mabetlerde, özellikle İnanna’nın mabetlerinde rahibelerin özel bir görevi de genel kadınlık, bir tür fahişelikti. Bunlar tanrıya hizmet ettiklerinden kutsal sayılıyordu. Tapınak fahişesini Gilgameş Destanı’nda görüyoruz. Gilgameş’e arkadaş yapılmak istenen Enkidu bir orman adamıydı. Ormanda hayvanlarla yiyip içiyor, onlarla yaşıyordu. Onu insan gibi yapmak için mabetten bir fahişe gönderilir. Bu kadın ona insan gibi yemeyi, içmeyi, konuşmayı öğrettiği gibi cinsel ilişkiyi de öğretir.3 Bu da fahişe olarak adlandırılan bu rahibelerin, acemilere cinsel ilişkide bir tür öğretmenlik görevi yaptıkları izlenimini veriyor. Daha sonra bu gelenek Babillilere ve Asurlulara geçmiş. Herodot kitabında, Babil’de her kadının evlenmeden önce mabette bir erkekle yatmasının zorunlu olduğunu, bu yüzden evlenmek isteyen kadınların mabedin etrafında oturarak erkek beklediklerini, güzel kadınların hemen bulduğunu, çirkin kadınların ise uzun süre bulamadıklarını yazıyor. Sumer’de böyle bir gelenek olamaz, çünkü onlarda kadınların evlenmesinde bekaret aranıyor. Sumer kanununa göre evlenen kadın bakire değilse, kocasından boşanırken, bakire olarak evlenen kadının alacağı tazminatın yarısını alabiliyor. Mabet fahişeliği bir meslek. Onlar kendilerini tanrı namına bu işe gönüllü olarak adayan kadınlar. Bunlar aynı zamanda bereket kültünün de temsilcileri. Sumer dininin bir simgesi olan 100 kadar kurumu kapsayan ‘me’ler arasında fahişelik de bir kurum olarak görünüyor. Bu rahibelerin diğer rahibelerden ayrılmaları için başlarını örtmeleri gerekir.4 M.Ö. 1600 yıllarında bir Asur kralının yaptığı kanunun 40. maddesiyle o tarihten sonra bütün evli ve dul kadınların başlarını örtmeleri şart koşulmuş. Kızlar ve sokak fahişeleriyse örtemeyecek. Böylece evli ve dul kadınlar da mabet fahişeleri gibi yasal seks yaptıklarından kutsallaştırılmışlar.5 Sokak fahişeleri örtünürse çok ağır ceza görüyorlar. Kuşkusuz mabet fahişeliği yanında sokak fahişeliği iyi görülmüyor. Bu mabet fahişeliği geleneği, Babilliler ve Asurlular yoluyla Kenanlılara, oradan da İsrail’e geçmiş, ama Tevrat boyunca bu geleneğin kaldırılma çabaları izleniyor.
Diğer taraftan Tevrat araştırıcıları da iki kısma ayrılmış. Bir kısmı İsrail’de mabet fahişeliğinin olduğunu, bir kısmı da tanrı namına cinsel ilişki yapılmasının akıl alamayacağını söylüyor. Bütün söylentilere karşın, İnanna’nın bereket kültünün ve mabedinin İştar, Astarte adlarıyla İsa’nın doğumuna kadar sürdüğünü görüyoruz. İsa’nın annesi Meryem doğmadan önce Meryem’in annesi onu mabede adamış.
Kur’an, Al-İmran Suresi, ayet 35-37:
‘İmran’ın karısı şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. (…) Rabbim! Ben onu kız doğurdum, (…) Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi. Rabbi Meryem’e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya’yı (teyzesinin kocasını) da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızk bulur ve ‘Ey Meryem, bu sana nereden geliyor’ der; o da, Bu, Allah tarafındandır, Allah, dilediğine sayısız rızk verir, derdi.’
Bu ayetten anlaşıldığına göre, o zaman mabetler vardı.
Tevrat ve İncil’de de mabetlerin bulunduğu yazılı.
Daha önce sözünü ettiğimiz kitabında Nickie Robert fahişeliği aslında kadının bir tür özgürlüğü olarak görüyor. Yunanlar’da keyfince yaşamak isteyen kadınlar kendi istekleriyle fahişe oluyorlarmış. Hıristiyanlık başladığı zaman Korentliler’in Venüs ve Afrodit mabetlerinde binden fazla fahişe varmış. İnançlarına göre, bunların erkeklere yaptıkları bu iş karşılığında memlekete bereket geliyormuş. Bu düşünce tamamıyla Sumer’in bereket kültünün bir devamıdır.
Kutsal fahişelik Hindistan ve Afrika’da da varmış. Fakat oralarda geç başlamış. Güney Hindistan’da mabet fahişeliği sürüyor. 1927 yılında Madaras’da 200 bin fahişe olduğu tahmin ediliyormuş.6 Lidya kızları da çeyizlerini hazırlamak için fahişelik yapıyor. 20. yüzyılın başında Cezayir’de bir kabilenin kızları büyük Biskara’ya gidip dans ve fahişelik yaparak para kazanıp evlenirlermiş. Kadınlar fahişelikten ne kadar çok para kazanırlarsa o kadar saygın oluyorlarmış. Mabet fahişeleri kendileri için bir ücret almıyorlarmış, ama mabede gelir sağlıyorlarmış.
Tevrat’ta iki türlü fahişelik var. Biri qadeşah; anlamı kutsal kadın veya adanmış kadın, daha doğrusu kült fahişeliğini ifade eden kelime. Bunun Akadcası qadiştu. Bazı araştırıcılar mabette böyle bir görev olacağını kabul etmek istemiyorlar. Qadeşah kelimesinin ebe veya büyücü olabileceğini söylüyorlar. Sokak fahişesinin şiirsel bir adı olabilir diyenler de var. Diğer taraftan belki kıtlık zamanlarında ülkeye bereket sağlaması için bir rahip ile birleşen bir rahibe de olabileceği öne sürülüyor. Sokak fahişesinin adı ise zonah.7
İsrail’de kült fahişesi ahlaki bakımdan iyi görülmese de yasa dışı değil.
“Rah Hoşeaya dedi: Git kendine bir kötü kadın, ve zina çocukları al; çünkü memleket Rabbin arkasından ayrılarak çok zina ediyor.’ (Tevrat, Hoşea, Bap 1-2.)
Tevrat araştırıcıları bunu, İsrail Halkı’nın inançsızlığının ve yabancı tanrılara tapmalarının bir tür cezalandırılması olarak yorumluyorlar.
Yine aynı yerde şöyle yazar:
‘… çünkü zina ruhu onları saptırdı ve kendi Allahlarından ayrılıp zina ettiler. Dağların başlarında kurban ediyorlar, tepelerde meşe ve kavak ve çitlenbik ağaçlan altında buhur yakıyorlar, çünkü onların gölgesi iyidir; bundan dolayı kızlarınız fahişelik ediyorlar, gelinleriniz zina ediyorlar. Fahişelik ettikleri zaman kızlarınızı ve zina ettikleri zaman gelinlerinizi cezalandıracağım; çünkü erkekler kendileri fahişelerle bir yana çekiliyorlar ve fuhşa vakfedilmiş kadınlarla birlikte kurban kesiyorlar.’ (Tevrat, Hoşea, Bap 4: 12- 14.)
Burada fuhşa vakfedilmiş sözleri mabet fahişeliğini anlatıyor. Diğer taraftan Tevrat, Levililer, Bap 19: 29′da ‘Kızını fahişe ederek onu murdar etme, ta ki, diyar zina etmesin, ve diyar alçaklıkla dolmasın’ şeklinde yazar. Burada ‘kızını mabet fahişesi yapma’ anlamına geliyor olmalı, çünkü aklı başında bir baba kızını sokak fahişesi yapmaz. Üstelik evlenirken bekaretin çok önemli olduğu bir ülkede.
‘(…) kahinler ve rahipler (…) fahişe veya bozuk kadın almayacaklar. Ve kocasından boşanmış kadın da almayacaklar, çünkü, kahin Allahına mukaddestir. (Tevrat, Levililer, Bap 21: 7.)
‘Bir kahinin kızı fahişelik ederek kendini bozarsa, babasını da bozmuş olur; ateşle yakılacaktır.’ (Tevrat, Levililer. Bap 21: 9.)
‘İsrail kızlarından ve İsrail oğullarından kendilerine fuhşa vakfetmiş kimse olmayacaktır. Kadın fuhuşunun kazancını veya erkek fuhuşunun ücretini herhangi bir adak için Allahın Rabbin mabedine getirmeyeceksin; çünkü bunların ikisi de Allahın Rabbe mekruh şeylerdir.’ (Tevrat, Tesniye. Bap 23: 17- 18.)
Burada fuhuş ile kazananın mabede verilmemesi, yine mabet fahişeliğinin varlığını gösteriyor. Ayrıca bu ayete göre, mabetlerde erkek fahişelerin de bulunduğunu anlıyoruz. Onlara “qadeşim ? yani kutsal erkek deniyor. Sumerlilerde de mabetlerde erkek fahişeler var. Bunlar eşcinsellik yapıyorlar. Tanrıça İnanna için yazılan bir ilahide buluyoruz bunu:
Saygın danışman, göğün süsü,
Uyku sona erince, gün ışığı olursun,
Sümer Halkı önünden geçer,
Sana selam, deriz.
Ayın yedinci gününde
Ay hilal olunca,
Kutsal suda yıkanıp kraliçelik elbisesini giyince,
Davullar vurulur önünde.
Sümer Halkı önünden geçer,
Göğün yüce hanımına selam, der.
Erkek olan kadınlar,
Kadın olan erkekler
Önünden geçer, sana selam, der
Kadın olan fahişeler,
Erkek olan fahişeler
Önünden geçer, sana selam, der.
‘Ve onlar her yüksek tepe üzerinde ve her yeşil ağaç altında kendileri için yüksek yerler; dikili taşlar ve Aşerler yaptılar ve diyarda fuhuşa vakfedilmiş erkekler vardı. İsrail oğulları önünden Rabbin kovduğu milletlerin bütün mekruh şeylerine göre yaptılar.’ (Tevrat, 1. Kırallar, Bap 14: 24.)
Burada sözü edilen ağaçlar tanrıça, dikili taşlar da tanrı sembolleri. Bunlar kitabın çeşitli yerlerinde tekrarlanıyor, Halk Rab’ı tanımıyor veya onunla birlikte tanrıça ve tanrılara da tapıyorlar.
“Ve Asa atası Davud gibi Rabbin gözünde doğru olanı yaptı ve fuhuşa vakfedilmiş erkekleri diyardan kovdu ve babalarının yapmış oldukları bütün putları ortadan kaldırdı. ? (Tevrat, 1. Kırallar, Bap 15: 11-]2.)
‘(Kral Yehoşafat) babası Asanını günlerinde bırakılmış olan fuhuşa vakfedilmiş erkeklerin geri kalanını memleketten süpürüp attı.’ (Tevrat, 1. Kırallar, Bap 22: 46,)
Burada sözü edilen Asa, Kral Süleyman’ın torunu. Kıral Süleyman öldükten sonra memleket İsrail ve Yahuda olmak Üzere ikiye ayrılıyor (M.Ö. 931). Asa 911-870 yılları arasında Yahuda’da krallık yapıyor. İsrail tarihi İbrahim ile başladığına göre onun yaşadığı tahmin edilen tarihten (M.Ö. 1900- 1800) Asa’nın zamanına kadar hemen hemen 1000 yıl geçmiş olmasına rağmen mabet fahişeliğinin devam ettiğini görüyoruz. Kral Asa’dan hemen hemen 250 yıl (M.Ö. 641-609) sonra krallık yapmış olan Yoşia, 2. Krallar 23: 7’de yazdığına göre, ‘Fuhşa vakfedilmiş erkeklerin Rab evinde bulunan evlerini yıktı. Kadınlar orada Aşera için çadır dokurlardı’.
Nerede ise Yahuda devletinin sonuna gelinmek üzere olduğu halde (M.Ö. 586; yine de mabet fahişeliğinin sürdüğü görülüyor.8 Mabet içinde onların özel yerleri bulunuyormuş, İsrail mabedinde de Sumer mabetlerinde olduğu gibi kadınlar tarafından dokumacılık yapıldığı da anlaşılıyor.
Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, İsrail’de mabet fahişeliği vardı ve Tevrat boyunca onu kaldırmak için uğraşılmış. Fakat ne olursa olsun bu gelenekten vazgeçmek kolay değildi. İsrail’de erkeklerin çok kadınla evlenmelerinin fahişeliği önlemek için olduğu söylenirse de, yine önüne geçilememiş. Çok kadınla evlenemeyen erkeklerin onlara ihtiyacı varmış. Yazıldığına göre bugün bile en çok genelev Telaviv’de imiş. Belki de mabet fahişelerine gitmek kutsal bir görev kabul ediliyordu. Sumer’de mabet fahişelerinin başlan örtüldüğü gibi İsrail’de de yüzlerine peçe takıyor olmalılar. Yüzüne peçe takıp kendisini fahişe gibi göstererek kaynatası ile yatan Yakub’un gelini Tamar’ın Tevrat’ta yazılan öyküsü, yüz yıllardan beri Tevrat araştırıcıları arasında mabet fahişesi mi, sokak fahişesi mi, olduğu tartışması sürüp gidiyor. Halbuki o zonah olarak değil, qadeşah olarak yazılmış.
Olay şu:
İbrahim’in torunu Yakup’un oğullarından Yahuda’nın üç oğlu oluyor. Bunlardan birini Tamara adlı bir kadınla evlendiriyor. Oğul ölüyor. Gelenek icabı kadın ikinci oğul ile evleniyor. O da ölünce kaynata onu üçüncü oğluna almıyor. Buna kızan gelin dulluk elbisesini çıkarıyor, yüzüne peçe takarak kaynatasına kendisini fahişe gibi göstererek onunla yatıyor. Fahişelik ücreti olan bir oğlağa karşılık kadın adamın kuşağını, mührünü ve sopasını alıyor. Adam verdiklerini geri almak için bir oğlak vermek istiyor, ama kadını bulamıyor.9 Tamara gebe kalıyor ve kaynatası onun yakılmasını istiyor. Fakat o çocuğun kaynatasından olduğunu ondan aldıklarıyla kanıtlıyor. (Tevrat, Tekvin, Bap 38: 12 vd.)
Ölen kardeşin karısı ile evlenme zorunluluğu, Tevrat, Tensiye 25: 5-10′da şöyle açıklanıyor:
Eğer kardeşler bir arada otururlarsa, onlardan biri ölürse, oğlu yoksa, onun karısı yabancı adama varamayacak, kocasının kardeşi onu karılığa alacak. Kadının doğuracağı ilk oğul ölen kardeşin adıyla onun yerini tutacak, adı İsrail’den silinmeyecek. Eğer adam istemezse yaşlılar önünde anlatacak, kadın onun yüzüne tükürecek ve çarığını çıkaracak. Adamın adı ‘çarığı çıkarılan’ olacak.
İkinci oğlun neden yengesiyle evleneceği ve onun ölmesinin sebebi Tevrat’ta şöyle yorumlanmış:
‘Ve Yahuda Onan’a dedi: kardeşinin karısının yanına gir ve ona kain biraderlik yap ve kendi kardeşine zürriyet yetiştir.’(Tekvin, Bap 38: 8.)
‘Tamara’nın ikinci evlendiği ona Onan doğacak çocuğun kendisinin olmayacağını bildi. Kardeşine zürriyet vermesin diye yere dökerdi. Yaptığı Rab’ın gözünde kötü oldu ve onu öldürdü.’ (Tekvin, Bap 38: 9-10.)
‘Bir adam kardeşinin karısını alırsa murdarlıktır; kardeşinin çıplaklığını açmaktır; çocuksuz olacaktır.’ (Levililer, Bap 20: 21.)
Tevrat’ta Süleyman’ın Atasözleri bölümünde bulunan fahişelikle ilgili atasözlerinden bazı örnekler ise şöyledir:
“Yabancı kadının dudaktan bal damlatır, ağzı yağdan yumuşaktır. Fakat sonu pelin otu gibi acıdı.’ (Bap 5: 3.)
“gençliğinin kansı ile sevin. Sevimli geyik, nefis ceylan gibi onun memeleriyle seni doyursun. ? (Bap 5: 18.)
“kötü kadından. yabancı kadının yaltaklanan dilinden korunmak için babanın emirlerini oku, annenin öğrettiklerini bırakma. Onun güzelliğine arzu çekme ve seni kirpikleriyle yakalamasın. Çünkü fahişenin elinden insan bir parça ekmeğe muhtaç olur.’ (Bap 5: 23.)
‘Fahişenin yüzünden insan bir parça ekmeğe muhtaç olur.’ (Bap 6: 26.)
‘onu bir kadın karşıladı, fahişe kılıklı, yüreği kurnaz ve yaygaracıdır. Kem almaz, ayakları evde durmaz, kah sokakla, kah meydanlardadır. Her köşede pusuda bekler.’ (Bap 7: 10.)
‘komşunun karınsın yanına giren, ona dokunan kim olursa olsun suçsuz tutulamaz.’ (Bap 7: 29.)
‘fahişe derin bir çukurdur; yabancı kadın dar bir kuyudur.’ (Bap 23: 27.)
‘fahişelerle arkadaşlık eden malını kaybeder.’ (Bap 29: 8.)
Rehab adlı bir fahişe hem Tevrat, hem de İncil’de korunuyor:
‘Şehir evinde olanın hepsi Rab’a tahsis edilecek (yani öldürülecek,), yalnız fahişe Rehab ve kendisiyle beraber evde olanların hepsi yaşayacak, Çünkü gönderdiğimiz habercileri sakladı.’ (Tevrat, Jeos, Bap 6: 17.)
Maria Magdelene adlı bir kadın, fahişelik yaparken İsa’ya yanaşıyor, fahişelikten ayrılıyor ve Hıristiyan oluyor. Sonra da azize haline geliyor, İsa’nın ölümü sırasında yanında imiş, İsa’nın yeniden dirildiğini de Havarilere o bildirmiş, Bu olay yüzyıl sonra ancak İncil’e yazılıyor. Hıristiyanlıkta bütün fahişelerin bedenlerini satmaktan vazgeçip İsa’ya sığınmaları öneriliyor. Fahişelerle ilişki kuran erkekler de lanetleniyor.
Bütün uyarılara, sıkılara karşın bu kurum kaldırılamamış, hatta bazı ülkeler zaman zaman onların çoğalmasını istemiş, onlardan aldıkları vergi ile bütçelerini zenginleştirmişlerdir. 10
Konumuzu burada kapatıyoruz, görüldüğü gibi tanrı sözü olarak inandırılan din kitapları, çeşitli kültürlerden alınan etkiler, yerli halkın kültürü ile karıştırılarak meydana gelmişlerdir.
Medresede okuyup hafız, sonra da öğretmen olan babam bana ‘Kızım Kuran üç kısımdan oluşur, efsaneler, emirler ve tarih’ derdi. Araştırmalarımızda Kuran’da yazılan öykülerin hemen hepsi Musevi efsanelerinden alınarak, İslam düşüncesine göre şekillendirilmiş, Tevrat’tan bile değil. Tevrat’ta ise diğer kültürlerdeki efsanelerin Musevi kültürü ile karıştırılarak yazılmış olduğunu görüyoruz. ?
1 Nickie Robert Batı Tarihine Fahişeler, çeviren: Gülden Şen. Sabah Kitapları.
2 Sumer rahibe!eri hakkında bkz. Renger, Zeitschrift für Assyriology, N.F 24. 126 S. 139. Afo VII 23.
3 Burada kadının insanın uygarlaşmasındaki rolünü açıkça görüyoruz.
4 Hartmut Schmökel, Kulturgeschichte des Alternorient, Stuttgard, 1961, s.37.
5 Prof. Mebrure Tosun, Doç. Dr. Kadriye Yalvaç. Sumer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-saduqa Fermanı, s.252.
6 M. Yamouchi. Cultic Position Essays Presented to Cyrus Gordon on his Occasion of his sixty Birthday, s.213.
7 Jhonatan Kirsh, The Harlot by the Side of the Road.
8 Harper Collins. Atlas of the Bibel, s.21.
9 Bundan fahişelik ücretinin bir oğlak olduğu ortaya çıkıyor.
10 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Emre Caner, Toprak ve Kadın Kutsal Fahişelerden Bakire Meryem’e. Su Yayınları 2004: Nickie Roberts. Batı Tarihinde Fahişeler. Çeviren: Gülden Şen. Sabah Kitapları.
(Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği, Muazzez, İlmiye Çığ, Kaynak Yayınları)
İştar, Akad mitolojisinde bir tanrıçadır. Asur ve babil’in en gözde tanrıçasıdır. Sümer mitolojisindeki İnanna’dan türemiştir; İştar’a İnanna’nın Akad mitolojisindeki hali denilebilir. Kökeni kuzeybatı Semitik tanrıça Astarte’ye dayanır. İştar’ın Astarte, Anunit ve Atarsamain olarak da anıldığı olmuştur.
İnanna Utu/Shamash’ın ikiz kız kardeşi, Nanna/Sin’in kızıdır. Enlil’in dünyasında ilk doğan odur. Verilen ilk isimler Sümerce iken ikinciler Akadlar tarafından bu tanrılara verilen isimlerdir.
Tanrıça İştar Venüs gezegenini temsil eder. Bereket, aşk, savaş ve seks tanrıçasıdır.
İştar’ın batı dillerinde kullanılan karşılığı, ‘yıldız’ anlamında ‘star’ (İngilizce), ‘Stern’ (Almanca)’dır. Batıda, haftanın her günü Güneş, Ay ve beş yıldız(bazıları aslında gezegen) ‘dan birine tapınılırdı.
İştar’ın simgeleri arasında bugün çok yaygın olarak kullanılan beş köşeli yıldız, gül (özellikle kırmızı gül), kalp sembolü, dikili tahta kazık, meşe ağacı ve meşe yaprağı (bol yapraklı ağaçlar) ve kırmızı rengi, 5 ve 50 sayıları bulunur. İştar yıldızı pentagram ayrıca, güneş çemberinin içinde ters çevrilmiş şekliyle satanizm’in bir simgesidir. İştar’ın başkaca adları arasında Astarte, Aştoret, Artemis, İsis, Venüs, Kibele gibi çeşitli adlar bulunur. İştar ilk başta Semiramis adıyla Nimrod’un (Marduk-Baal) eşidir. Daha sonra Semiramis dünyaya getirdiği oğlu Tammuz’un reenkarnasyon yoluyla ölen kocasının ruhunu aldığını iddia eder. Bu şekilde oğlu Tammuz’da en azından sembolik olarak kocası olmaktadır.
Kırmızı gül İştarı simgelerken, lale Baal ile ilgili bir simgeyi oluşturur. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi bazı efsanevi aşklar, batıda başka adlar da alarak, gerçekte Baal ve Astarti (İştar) aşkını simgelerler. İştar’ın rengi olan kırmızı ile, bir savaş tanrıçası olan İştar’ın kan dökülmesini sağlaması ve insanları çatışmalarda kurban etmesi simgelenir. İştar kuzey Zazaca’da Astare, güney Zazaca’da ise İştar olarak adlandırılır Türkçe karşılığı ise yıldız demektir.
Baal-Astarti (İştar) tapınması
Baal Babil’in baş tanrısı haline gelen Marduk’un bir diğer adıdır. Baal sözcüğü efendi, sahip, koca anlamlarını taşır. Baal için aynı zamanda Tammuz’da denir. Fırtına tanrısı olan Baal bitkilere yaşam veren yağmuru yağdırdığı için aynı zamanda bir bereket tanrısıdır. Baal aynı zamanda Tammuz adıyla güneş tanrısıdır. Baal, Tammuz ve Astarti bir üçlü olarak, üçü birden Marduk’un farklı görünümlerini oluştururlar. Bol yapraklı bir ağaçla ve odun bir kazıkla (Kutsal odun: Holy wood -> Hollywood) simgelenen İştar ise, bitkileri simgeler. Yaz geldiğinde ortadoğu bölgesinde yağmurlar kesildiğinden Baal’in öldüğü (öldürüldüğü) kabul edilirdi. (Tammuz yazın bir yaban domuzu tarafından öldürülür.) Ancak putperest inançlarda gerçek bir ölüm olmadığından, Baal’in bu dönemde bir yeraltı dünyasına gittiği inancı vardı. Tarımla geçinen insanlar için tarlalarından ürün almak, Baal’in İştar’la çiftleşmesine bağlıydı. Bu inanca göre ilkbaharda yeraltı dünyasından yeniden doğan Baal, İştar’la cinsel ilişkiye girerdi. Bunun tapıcıları için anlamı Baal’ın yağmur yağdırarak İştar’ı (bitkileri) sulaması ve bitkilerin böylece ürün vermesini sağlamasıydı. Bu olay her yıl gece ve gündüzün eşitlendiği Mart ayında kutlanırdı. Bu kutlamalarda yemek yenip şarap içilir, sonra da Baal ve İştar tapınaklarındaki kutsal kadın ve erkek fahişelerle seks yapılırdı. Bundan amaç Baal ve İştar’ı cinsel birleşmeye teşvik etmekti.
Baal ve İştar tapınmasının bir bölümü bunlara kurban sunulmasıyla ilgiliydi. Bu tapınmanın uygulayıcıları Baal için kurbanlar sunmak adına kendi küçük çocuklarını Baal putuna ateşte yakıyorlardı. Baal’in rahiplerine “Cahna” (Cahna -> Kahna -> Kahin) denirdi. Aslı “Cahna Baal” (Baal Kahini) olan “Cannibal” (Kanibal-yamyam) adı buradan doğmuştur.(?) Bu nedenle İştar’ın bir simgesi olan gül, Baal ve İştar tapınmasının kan dökücülüğünü vurgulamak için kırmızıdır. Baal ve İştar’ın aşkıyla ilgili başka simgeler arasında sarı, yeşil ve kırmızı renkler de vardır. Sarı renk güneş olarak Tammuz’u, yeşil renk bitkilerin sulayarak yeşermesini sağlayan Baal’ı, kırmızı renk ise savaş tanrıçası İştar adına dökülen insan kanlarını simgelemektedir.
Günümüzde Baal ve İştar’la ilgili tapınmalar Paskalya (Ostern), Nevruz bayramları şeklinde devam etmektedir. Kutlamalarda yer alan çörek, yumurta ve tavşan İştar’la ilgili olarak İştar’ın doğurganlığını (bitkilerin ürün vermesini) simgeler. Boğa Baal’i simgelerken, inek (kutsal inek) ise İştar’ı simgeleyerek tapınmalarda yer almıştır. Gül-Haç, Gülün Adı (film) sözcükleri de Baal ve İştar’la bağlantılıdır ve Gül İştar’ı kastederken, Haç ise Baal’in bir diğer adı olan Tammuz’un “T”‘sinden gelen “haç” işareti olmaktadır. Pentagram (Beş köşeli yıldız) ise, güneş çemberinin (Tammuz) içinde İştar yıldızı olarak yer alır. İştar yıldızı Baal ile birlikte de kullanılır ve bu durumda beş köşeli İştar yıldızı, Baal’ın simgesi olan hilalin hemen yanında yer alır.
Baal ve İştar’la ilgili simgeler yaygın olarak siyasal, askeri, ticari, dinsel alanlarda ve cinselliğin söz konusu olduğu alanlarda sıklıkla kullanılan sembollerdir. Bu konudaki örneklerden biri, bir cadde üzerinde Holywood yıldızlarının adlarının içine yazıldığı beş köşeli yıldız simgeleridirler. Bazen beş köşeli yıldız baş aşağı ters çevrilerek resmedilir. Bu şeklin adı Bafomet’tir. Beş köşeli yıldız sembolünün ters çevrilerek Bafomet olarak kullanılmasıyla, normal şekilde pentagram olarak kullanılması arasında en önemli fark, pentagramda anlamların açık, diğerinde ise saklı olmasıdır. Bafomet’te savaş ve kötülük sözcükleri aynı şekilde açıkça savaş ve kötülük anlamlarını taşırken, düz sembol pentagramda bunun tersi olan sözcükler aynı anlama gelir. Buna göre, güneş çemberinin içinde üstte bulunan tek köşesiyle duran İştar yıldızı (pentagram) sözkonusu olduğunda, barış ve iyilik sözcükleri saklı anlamlarıyla tam tersi savaş ve kötülük anlamlarını taşırlar. Bu şekilde İştar yıldızının düz ya da ters duran şekilleri bir fark olmaksızın aynı anlama gelerek, bütün anlamlar (açık ya da gizli olsun) acıya, kötülüğe ve kan dökmeye yönelik amacı simgelerler.
Kalp sembolü ve İştar
Kırmızı Gül’ün dışında, aşkın sembolü olarak kullanılan bir simge kalp sembolüdür. Kalp sembolü aslında bir aşk ve seks tanrıçası olan İştar’ın kalçalarını simgeler. Kalp sembolünün alt kısmı Marduk’un küreği Marru’nun biçimindedir. Bu şekilde kalp sembolünde İştar’ın kalçaları ile Bel (Baal) küreği birleşmiş olmaktadır.
İştar, Baal ve Tammuz ile ilgili simgeler, kutlamalar
- İştar: Beş köşeli yıldız, Meşe ağacı (Bol yapraklı ağaçlar), Odun kazık (Kutsal odun -> Holywood – Hollywood sözcüğünün saklı anlamıyla), Kırmızı renk, Kırmızı gül,Gök kraliçesi, Madonna, Kutsal Bakire Anne.
- Baal: Hilal, Lale, Boynuz, Boyunduruk, Yeşil renk, 6 sayısı ve katları
- Tammuz (Marduk: Tammuz – Baal): “T”, Haç, Boğa boynuzları, Güneş, Güneş çemberi ya da güneş diski, Sarı renk.
- İştar: Beş köşeli yıldız, Meşe ağacı, Meşe yaprağı, Gül, 5 sayısı, Beşgen (İştar -> Savaş Tanrıçası -> Pentagon), Kalp sembolü (Aşk Tanrıçası)
- İnsan kurbanları: Kırmızı renk, Kırmızı gül.
- Kalp sembolü: İştar’ın kalçaları ile Bel küreğinin bileşimi.
- Noel: Baalmas (Christmas)
- Cadılar Bayramı: Halloween
- Paskalya: Easter, Ostern, (Nevruz)
- Helleborus Niger: Beş köşeli yıldıza benzeyen beş yapraklı bir çiçek. Nimrod’un beşiğinin şekli.
Güneş çemberi içinde beş köşeli yıldızı simgeleyen tapınma
Beş köşeli yıldız güneş tanrısı Tammuz’la kullanıldığında genellikle Tammuz’un bir simgesi olan güneş çemberinin içinde yer alır. Marduk’a ait olan güneş, ay ve yıldız simgeleri çeşitli şekillerde birarada kullanılarak, tapınmalarda bunlara ait simgelerden oluşturulmuş dinsel törenler ve tapınma uygulamaları oluşturulmuştur. Bu türden bir tapınmada 24 saatlik bir gün, bir saatin kadranına yerleştirilerek bir güneş çemberinin simgesi haline getirilmiştir. 24 saatlik bir gün 60’arlık dakikalardan oluşur ve bu 6’yla ilgili sayılar Marduk, Tammuz ve Baal’a ait sayılardan oluşmuştur. Bu şekilde oluşturulmuş bir güneş çemberinin içinde ise İştar’ın (Astarti) beş köşeli yıldızının yer alması gerekir. Bu ikili simgenin tapınmadaki uygulamasında, 24 saatten oluşan bir gün beş parçaya bölünerek, her bir parçasına beş köşeli İştar yıldızının birer ucu yerleştirilir. Tıpkı bir saatin yelkovanının belli saatleri gösterdiği gibi, bu tapınma uygulamasında bir günden oluşan gün çemberinin içinde İştar yıldızının beş kolu, beş ayrı vakti gösteren birer yelkovan gibi yer almış olur. Bu şekilde Tammuz ve Astarti tapınması zaman kavramıyla birlikte uygulanır.