Tatlı tatlı konuşurdun, yüreklice
Ağzına alırken dağınık yatakta
Limuzinin beklerdi sokakta
İşte sebepler bunlar, New York böyleydi işte
Para ve şehvet peşinde koşardık durmadan
Adına da aşk derdik bunun, biz şarkı işçileri
Belki hâlâ da öyledir, varsa bizden geriye kalan
Sonra çekip gittin işte bebeğim
Sırtını kalabalığa döndün ve çekip gittin
Gittin “Sana ihtiyacım var,” dediğini hiç işitmedim
Hiç “Sana ihtiyacım yok,” da demedin
Seni hatırlıyorum Chelsea Oteli’nde
Meşhurdun, yüreğin bir efsane
Tekrar tekrar söylerdin yakışıklı erkek isterim diye
Ama bana bir kıyak yapacaktın işte
Yumruğunu sıkardın bizim gibi
Güzelliğin imgeleri önünde ezilmişler için
Sonra iğneni yapar, “Ne yapalım yani,” derdin
“Çirkiniz ama müziğimiz var ya!”
Sonra çekip gittin işte bebeğim
Sırtını kalabalığa döndün ve çekip gittin
Gittin “Sana ihtiyacım var,” dediğini hiç işitmedim
Ama hiç “Sana ihtiyacım yok,” da demedin
En çok seni sevmiştim diyorum sanma
Ölen her serçenin hesabını tutamam ki
Seni hatırlıyorum Chelsea Oteli’nde
İşte o kadar, çok sık düşünmüyorum seni
Chelsea Oteli No : 2
Leonard Cohen / Janis Joplin’e
COHEN, Janis Joplin ile New York’taki Chelsea Oteli’nde yaşadıkları gizli aşkı anlatır; aşk bile değil belki, bir birbirine sığınma macerası. Ufak tefek Montréal’li Yahudi delikanlısı, en iyi ihtimalle biraz Dustin Hoffman’a benzeyen Cohen ile, yine ufak tefek, şekilsiz saçlı, çipil gözlü, biraz şişmanca Janis Joplin. Tanışmaları otelin asansöründe olmuş. Cohen asansörde rastladığı Joplin’e kimi aradığını soruyor, Joplin de Kris Kristofferson’u” diye cevap veriyor. Cohen de “Şanslı günündesin bugün,” diyor, “ben Kris Kristofferson’um!” Şu adamdaki iddialılığa bakın siz! O iriyarı, o günlerde hem müzik hem de sinemada yavaş yavaş ilahlığa soyunan “yakışıklı” Kristofferson’a benzetiyor kendisini. Janis yememiş numarayı tabii. Ama sonunda çok seyrek görüşülse de (hep Chelsea Oteli iki numarada) bir tür bağlılığı içeren bir ilişki kurulmuş aralarında. Janis ünlenip bir yandan kokain bir yandan da ünü ve parası için peşinde koşan “yakışıklı erkekler” arasında şarkılarını söyleyip sonunu merakla ararken de devam etmiş ilişki…
Sonra Janis çekip gitti. Billie Holiday’den bu yana “Baby” (bebeğim) sözünü en güzel söyleyen kadın, kalabalığa sırtını döndü ve çekti gitti (diyor Cohen). Cohen “güzelliğin imgeleri karşısındaki savaşını tek başına sürdürdü bugüne kadar. Başarılı da oldu galiba; ama bu hiç önemli değil, Cohen başarıya pek aldırmaz çünkü. Önemli olan tek şey, müzik, hep onun yanında kaldı.
O Ünlü Mavi Yağmurluğun
Aralığın sonu, sabahın dördü
İyi olup olmadığına bakmak için yazıyorum
New York soğuk olsa da, seviyorum buraları
Akşam boyunca Clinton Caddesi’nde müzik oluyor
Duydum ki, o küçük evini çölün içinde yapıyormuşsun
Hep bir yerlere kaydettiğini sandığım şeylerin hiçbiri için yaşamıyorsun artık
Elinde senin saçının bir tutamıyla Jane geldi
Dediğine göre sen vermişsin onu
Her şeyi kafandan atmaya gittiğin gece
Kadandan atabildin mi bari?
Seni son gördüğümüzde, çok daha yaşlı görünüyordun
O pek ünlu mavi yağmurluğun da omuzdan yırtılmıştı
Bir keresinde tüm trenleri karşılarmışçasına istasyona gitmiştin hani
Sonra da eve Lili Marlenesiz gelmiştin
Ve yaşamından sıyırırmışçasına kadınıma yüklenmiştin
Ve sonunda eve geldiğinde kimsenin kadını değildi artık
Pekala, seni orada ağzında bir gülle dururken görüyorum
Bir zayıf hırsız çingene daha
Eh, Jane uyanmış
Sana sevgilerini iletiyor.
Kardeşim, katilim, sana daha ne söylerim ki
Ne söyleyebilirim
Sanırım seni özlüyorum, sanırım seni affediyorum
Aslında beni durdurduğun için sana teşekkür etmeliyim.
Eğer buralara yolun düşerse, Jane için ya da benim
İşte katilin uyuyor, kadının da özgür
Ve onun gözlerinden o belayı aldığın için de teşekkürler
Onun orada durmasının iyi olduğunu düşündüğümden ben dokunmamıştım.
Ve Jane elinde senin saçından bir tutamla geldi
Dediğine göre onu sen vermişsin
O kafanı düzlüğe çıkartacağın gece..
Janis Joplin için bakınız..