“Lanetlenmiş Kadınlar” / Charles Baudelaire

0

» Belgesel: Küller ve Kar / Gregory Colbert
» Şiir: “Lanetlenmiş Kadınlar” / Charles Baudelaire

Baudelaire’in 1857 Ağustos’unda, yayımlanalı bir aydan fazla olmamışken yasaklanan şiiri “Lanetlenmiş Kadınlar”ın çevirisi Erdoğan Alkan’a ait. Belgeseldeki görüntüler, Hindistan başta olmak üzere Mısır, Myanmar, Tonga, Sri Lanka, Namibia, Kenya ve Antartika’da geçirdiği 14 yılın fotoğraf ve videolarıyla Gregory Colbert’in. (www.ashesandsnow.org/) Kanadalı fotoğrafçı “İnsanlar ve hayvanların ahenk içinde yaşadıkları bir dünya”ya olan özlemini ve inancını “Ashes and Snow” adlı projesiyle, The Nomadic Museum (Göçebe Müze) ile 2002 yılından bu yana 10 milyondan fazla kişiye tanıtmış. New York, Mexico, Tokyo ve daha pek çok ülkede sergilenen bu doğa(l) müzenin Türkiye’ye de uğraması düşüyle… (Tanıtım bilgisi: Gürol Korkmaz)

 

Lanetlenmiş Kadınlar | Charles Baudelaire(Dephine ile Hippolyte)

Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran
Mindelerlere uzanmış sessizce duruyordu,
Ve toy gençkızlığının perdesini kaldıran
Güçlü okşayışları, dalgın, düşünüyordu.

Sabah uyandığında nasıl başını yolcu
Çevirip mavi ufka bakarsa, tıpkı öyle,
Henüz uzaklardaki gökleri arıyordu
Fırtınalı bir anın ürküttüğü gözlerle.

Ölgün halkalardaki o tembel gözyaşları,
Bitkin, perişan hali, şehvetli üzgün teni,
Hurda silahlar gibi terk edilmiş kolları
Ve her şey süslüyordu narin güzelliğini.

Dişlediği avını öldürmeyip gözleyen
Güçlü bir hayvan gibi, Delphine, eteklerinde,
Dingin ve kıvanç dolu, baktıkça alevlenen
Gözlerini örtmüştü Hippolyte’in üstüne.

Güçlü güzellik ince güzellik önünde diz
Çökmüş ve şarabını içerken utkusunun,
Dermek istercesine ağzından tatlı bir söz,
Uzanıyordu ona doğru, sevdalı, tutkun.

Kurbanının gözünde arıyordu durmadan
Arzunun şakıdığı sessiz ilahileri
Ve uzun ahlar gibi gözkapağından çıkan
Şükran duygularını, o tatlı sözcükleri.

-Dedi: nedir düşüncen, ne dersin olanlara?
Hoyratça soldururlar, Hippolyte, tatlı yürek,
İlk güllerin kutsal adağını o kaba,
O yaban soluklara asla sunmaman gerek.

Benim öpüşüm, akşam, büyük, saydam gölleri
Okşayan susineği gibi yumuşacıktır,
Erkeklerin dudağı saban demiri gibi,
Tekerler gibi oyar, acı izler bırakır;

Atlar, öküzler gibi geçerler üzerinden,
Çiğnenirsin altında insafsız ayakların,
Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,
Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,

Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,
Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,
Daha loş arzuların kaldırıp perdesini
Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!

Hippolyte genç başını kaldırdı usul usul:
-Pişmanlık duymuyorum, hiç de nankör değilim
Ama, ağır bir akşam yemeği yemiş gibi
Sıkıntılı ve öyle endişe içindeyim.

Sanki kanlı bir ufkun her yandan kapattığı
İşlek, uzun yollara beni sokmak isteyen
O yoğun ve o kara hayalet taburları
Çökmüşçesine ağır bir yük altındayım ben,

Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,
Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?
Sen meleğim! dedikçe korkudan titriyorum,
Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.

Kalbimin sonsuza dek sahibi, kızkardeşim,
Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme,
Beni yakacakları ateş ve cehennemim,
Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile

Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,
Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,
Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:
-Kim söz edebilirmiş Aşk varken Cehnnemden?

Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,
Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,
Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!

Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,
Bir işe yaramayan inmeli bedenini
Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!

Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;
Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;
Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine
Bana getireceksin, azapla dolu, solgun…

Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!
Çocuk birden acıyla haykırdı: -duyuyorum,
Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir
Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!

Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!
Euménide’in, elinde meşale, kanına dek
Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin
Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.

Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!

-İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,
İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan
Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar
Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla

Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç
Uğultusunda, koşun en son noktasına dek
Arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç
Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;

Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize
Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi
Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,
Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.

Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı
Susuzluğu dindirip derinizi geriyor,
Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları
Etinizi bir bayrak misali titretiyor.

İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,
Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;
Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,
İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!

Türkçesi: Erdoğan Alkan
(Kötülük Çiçekleri, Varlık Yayınları, 1999)

Damned Women | Charles Baudelaire(Delphine and Hippolyta)

Over deep cushions, drenched with drowsy scents
Where fading lamplight shed its dying glow,
Hippolyta recalls and half-repents
The kisses that first thawed her youthful snow.

She sought, with tempest-troubled gaze, the skies
Of her first innocence, now far away,
As travellers who backward turn their eyes
To blue horizons passed at break of day.

Within her haggard eyes the tears were bright.
Her broken look, her dazed, voluptuous air,
Her vanquished arms like weapons shed in Right,
Enhanced her fragile beauty with despair.

Stretched at her feet Delphine contented lay
And watched with burning eyeballs from beneath
Like a fierce tigress who, to guard her prey,
Has set a mark upon it with her teeth.

Strong beauty there to fragile beauty kneeling,
Superb, she seemed to sniff the heady wine
Of triumph: and stretched out to her, appealing
For the reward of raptures half-divine.

She sought within her victim’s pallid eye
Dumb hymns that pleasure sings without a choir,
And gratitude that, like a long-drawn sigh,
Swells from the eyelid, swooning with fire.

“Hippolyta, dear heart, have you no trust?
Do you not know the folly that exposes
To the fierce pillage of the brawling gust
The sacred holocaust of early roses?

My kisses are as light as fairy midges
That on calm evenings skim the crystal lake.
Those of your man would plough such ruts and ridge
As lumbering carts or tearing coulters make.

They’ll tramp across you, like a ruthless team
Of buffaloes or horses, yoked in lust.
Dear sister, turn your face to me, my dream,
My soul, my all, my twin, to whom I trust!

Turn me your eyes of deepest, starry blue.
For one of those deep glances that you send,
I’d lift the veil of darkest joys for you
And rock you in a dream that has no end.”

But then Hippolyta raised up her head,
“No blame nor base ingratitude I feel,
But, as it were, a kind of nauseous dread
After some terrible, nocturnal meal.

I feel a swooping terror that explodes
In legions of black ghosts towards me speeding
Who crowd me on to swiftly moving roads,
That, sliced by sheer horizons, end up bleeding.

Have we done something monstrous that I tremble?
Explain, then, if you can; for when you say,
‘Angel’, I cower. Yet I cannot dissemble
That, when you speak, my lips are drawn your way.

Oh, do not fix me with a stare so steady
You whom I love till death in still submission,
Yes, even though you, like an ambush ready,
Are the beginning of my own perdition.”

Then Delphine stamped and shook her tragic mane,
And, like a priestess, foaming and fierce, and fell,
Spoke in a lordly and prophetic strain
— “Who dares, in front of Love, to mention Hell?

Curbed forever be that useless dreamer
Who first imagined, in his brutish mind,
Of sheer futility the fatuous schemer,
Honour with Love could ever be combined.

He who in mystic union would enmesh
Shadow with warmth, and daytime with the night,
Will never warm his paralytic flesh
At the red sun of amorous delight.

Go, if you wish, and seek some boorish lover:
Offer your virgin heart to his crude hold,
Full of remorse and horror you’ll recover,
And bring me your scarred breast to be consoled…

Down here, a soul can only serve one master.”
But the girl, venting her tremendous woe,
Cried out “I feel a huge pit of disaster
Yawning within: it is my heart, I know!

Like a volcano burning, deep as death,
There’s naught that groaning monster can assuage
Nor quench of thirst the Fury’s burning breath
Who brands it with a torch to make it rage.

Let our closed curtains isolate the rest,
Until exhaustion bring us sleep, while I
Annihilate myself upon your breast
And find in you a tomb on which to die.”

Go down, go down, poor victims, it is time;
The road to endless hell awaits your lusts.
Plunge to the bottom of the gulf, where crime
Is flagellated by infernal gusts.

Swirling pell-mell, and with a tempest’s roar,
Mad shades, pursue your craving without measure:
Your rages will be sated nevermore,
Your torture is begotten of your pleasure.

No sunbeam through your dungeon will come leaking:
Only miasmic fevers, through each chink,
Will filter, like sick lanterns, redly streaking,
And penetrate your bodies with their stink.

The harsh sterility of all you relish
Will swell your thirst, and turn you both to hags.
The wind of your desire, with fury hellish
Will flog your flapping carrion like wet flags.

Far from live folk, like werewolves howling high,
Gallop the boundless deserts you unroll.
Fulfill your doom, disordered minds, and fly
The infinite you carry in your soul.

Roy Campbell, Poems of Baudelaire
(New York: Pantheon Books, 1952)

mavimelek.com sitesinden alıntılanmıştır.

Share.

About Author

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn