İskandinav mitolojisinde “baş tanrı”, “tüm tanrıların babası” olarak anılan savaş, ölüm, şiir ve bilgelik tanrısı Odin, renkli olduğu kadar insanın kafasında soru işaretleri yaratan hikayelerin de baş kahramanıdır. Bor ve Bestla’nın üç oğlunun en büyüğü olan Odin, kardeşleri Vili ve Ve ile yaratılışın önemli birer parçaları olarak karşımıza çıkarlar. İlk Aesir tanrıları olan üç kardeş birlikte dünyayı yarattıktan sonra, ilk insan çift Askr ve Embla’ya, Odin ruh, Vili akıl Ve ise görme, duyma ve işitme yetileri verir. İlk tanrılardan olmalarına rağmen Vili ve Ve pek aşina olunmayan isimlerdir. Odin gibi popüler bir ağabeyiniz olursa isimlerinizin arka planda kalması normal olsa gerek.
Yakın dönemde yapılmış en çok bilinen tasvirinde Odin, her kapısından 960 savaşçının geçebildiği 640 kapılı sarayı Valhalla’da, oturduğunda dokuz dünyada olanları görebildiği tahtı Hlidskjalf’ta çizilmiştir.
İki yanında kurtları Geri (Açgözlü) ve Freki (Yırtıcı) ile yanı başında iki kuzgunu Huginn (Düşünce) ve Muminn (Hafıza) bulunmaktadır. Kuzgunlar her gün dünyanın dört bir yanını dolaşıp, Odin’i olan biten hakkında bilgilendirirler. Odin’in elinde ise hedefini hiç ıskalamayan, Dünya Ağacı (World Tree) Yggdrasil’in kutsal külünden yapılmış ve üzerinde kendi yazdığı büyülü rünlerin olduğu mızrağı Gungnir’i tutmaktadır.
Kurtlar ve kuzgunların yanı sıra Odin’in bir de atı bulunmaktadır. Loki kendi başının altından çıkan bir iddiada işlerin ters gitmesi üzerine tanrıların hışmından korunmak için olaya hinlik karıştırmak zorunda kalmıştır; bu sebeple kısrağa dönüşmesi ve bir aygırı baştan çıkarması gerekmiş, sonucunda da Loki’den olma Sleipnir doğmuştur. Sonrasında ise Loki, sekiz ayağı olan, yerde, denizde ve havada çok hızlı şekilde yol alabilen Sleipnir’i Odin’e vermiştir.
Odin denince akla gelen en önemli fiziksel özellik ise tek gözünün olmamasıdır. İlgili hikaye ise kısaca şöyledir; Dünya Ağacı Yggdrasil’in kökleri arasında bir bilgelik kuyusu bulunmaktadır. Odin bu kuyudan bir yudum içmek için yanıp tutuşarak gittiğinde, kuyunun koruyucusu bilge Mimir, Odin’in bu isteğine karşı çıkmıştır. Odin, kuyudan bir yudum içebilmek için bir gözünü oyar ve kuyuya atar. Bunun üzerine Mimir gerekli diyetin yerine getirildiği kabulüyle boynuzunu kuyuya sokar, doldurur, Odin’e uzatır. Böylece amacına ulaşmak için gözünden olmayı göze alan Odin, suyu içer ve arzu ettiği bilgeliğe kavuşur.
Başka bir hikayede ise, Odin, mızrağı Gungnir ile kendini Dünya Ağacı Yggdrasil’a asar ve dokuz gün dokuz gece aç ve susuz bir şekilde asılı kalır, bu sayede büyülü rünlerin bilgeliğini de kazanmış olur. Bu anlatımdan yola çıkarak halk arasında “herkesin yemek yediği bir yerde yemeyen bir gezgin var ise bilin ki o Odin’dir” söylemi doğmuştur.
Vasir’in Mimir’i öldürmesinden sonra ise Odin Mimir’in kafasını almış ve O’ndan daha birçok bilgi öğrenmiş; çok acil ve ani karar verilmesi gereken durumlarda da Mimir’in kafasına danışmayı da ihmal etmemiştir.
Başta belirttiğim sıfatlarından bilgeliği elde etmek için bir sürü şeyi göze alan Odin’nin, diğer sıfatlarından biri olan şiir tanırısı sıfatını kazanışı ile ilgili hikaye ise şu şekildedir:
Aesir ve Vanir arasındaki kısa süreli barış esnasında her iki tarafın tanrılarının bir kaba tükürmesi ile bilge Dev Kvasir meydana gelmiştir. Kvasir herkesi dolaşıp bilgeliğini paylaşıp, herkese yardımcı olmayı misyon edinmiştir. Kvasir ile bilgiden hiç hazetmeyen iki cüce kardeş Fjalar ve Galar’ın yolları kesiştiğinde ise, iki cüce Kvasir’i öldürüp kanını süzerler. Süzülmüş kanı bal ile karıştırıp fermante ederler ve ortaya efsanevi şiir şarabı (likörü) olarak anılan içki ortaya çıkar. İntikam almak isteyen Dev Kvasirin oğlu Suttungr de iki cüceyi gelgitle ortaya çıkan bir adaya koyarak onları ölüme terketmekle tehdit eder. Dev’in elinden kurtulmak için cüceler elde ettikleri içkinin hepsini kan parası olarak Dev’e vermeyi kabul etmek zorunda kalırlar. Elbette Odin bu şaraptan içmek ister. Hikayenin bundan sonrası iki ayrı şekilde devam edip aynı sona bağlanıyor. Daha çok sevdiğim versiyonda içkiden içmek için yola çıkan Odin, Suttungr’ın kardeşi Baugi için çalışan çiftçilerin kör uçlu tırpanlar ile hasat topladığını görür ve bir tırpanı bileği taşıyla keskinleştirir, hasadın ne kadar kolay yapıldığına inanamayan çiftçilerin ortasına bileği taşını atar. Taşı kapmak için birbirine giren çiftçiler keskin uçlu tırpanın kafalarını kesmesi sonucu ölürler. Baugi çalışacak adamı kalmadığı için üzülürken Odin, Dev’e kendini Bölverk olarak tanıtır ve tüm yaz çalışıp hasadı tek başına toplayacağını söyler. Hasat sonunda ise çok yorulduğunu ve şaraptan bir yudum içmek istediğini söyler. Baugi tamam dese de Suttungr buna izin vermez. Bölverk şaraba ulaşabilmek için Baugi’yi bir el matkabıyla dağı delmesi için kandırır. Dev’in dağı delmesinden sonra bir yılana dönüşüp delikten içeri giren Bölverk kazanlara ulaşır ve üç yudumda tüm içkiyi içer, kartala dönüşerek Valhalla’ya uçar. Hırsızlığın farkına varan Dev Suttungr, Odin tarafından kandırıldığını anlar ve kartala dönüşerek Odin’in peşine düşer. Valhalla’nın semalarında dolaşan kartalı görenler ne kadar kap var ise hemen hazırlarlar ve Odin peşinden gelen Suttungr’dan kıl payı kurtularak midesindeki tüm şarabı kaplara çıkartır.
Bu hikayeye bağlı olarak Odin’i simgeleyen üçlü boynuz, üç yudumda mideye indirilen şaraptan yola çıkarak ortaya çıkmıştır.
En son hikayede Odin’in isim değiştirerek kendini tanıttığını gördük. İsim ve kılık değiştirmeye oldukça fazla başvuran Odin’in girdiği karakterler sebebiyle onlarca ismi bulunmaktadır. İsimlerinden biri ise Woden olan Odin, böylelikle Çarşamba gününün de (Wednesday) isim babasıdır.
Aktarmaya çalıştığım örneklerden yola çıkarak Odin’in ne kadar hırslı, istediği sonuca ulaşmak için kendine dahi acı çektirmeyi göze alıp her isteğini elde eden bir tanrı olduğu görülebiliyor. İsteğini elde etmesinin yanında, elde ettiği özellikler ile egosunu tatmin etmekten de geri kalmıyor.
Buna örnek bir başka hikaye de şöyle; Odin, bir gün ne kadar çok şey bildiğini ortaya koymak için Vafthrunir’i ziyaret etmeye karar verir. Vafthrunir’in salonuna varınca nazik olmaktan çok uzak bir halde Dev’e seslenir. Dev onu salona alır ve sorular sormaya başlar. Kendini Gangrad olarak tanıtan adamın oldukça bilgili biri olduğunu anlayan Dev, adama bir yarışma teklif eder. Yarışmada birbirlerinin bilgilerini sınayacaklar ve kaybeden kellesini kaybedecektir. Gangrad’ın sorduğu tüm soruları cevaplayan dev son soru ile tongaya düşer. Soru şudur: Odin’in kazara öldürülen oğlu Baldr’ın bedeni yakılmak üzere odunların üzerindeyken Odin oğlunun kulağına ne fısıldamıştır?Haliyle bu sorunun cevabını sadece Odin’in kendisi bilmektedir. Böylece dev kendini Gangrad olarak tanıtan kişinin Odin’in kendisi olduğunu ve kandırıldığını anlar. Ve şöyle der;
“Kimse bilemez o kadim zamanlarda,
Oğlunun kulağına senin ne fısıldadığını.
Bittim artık ben, eski öykülerimi anlattım hep,
Ve tanrıların yazgısını da söyledim.
Şimdi biliyorum ki yarıştığım kişi Odin’di,
Her zaman en bilge olan.”
Böylece Odin ne kadar bilgili olduğunu kendine gösterirken kandırılan Dev de kellesinden olur. Bunlar gibi başka birçok anlatımda da Odin’in kandırmacalarını, haklı çıkmalarını, her isteğini elde etmelerini barındıran maceraları bulunmaktadır. Pekiii; Odin tüm bu edinimleri insanlığa yardımcı olmak, ona inananların güvenliğini sağlamak için mi yapıyor? Yoksa aslında her şey kendi egosu ve hırsını dizginlemek için mi? Dönem insanı muhtemelen bu kadar büyük bir tanrının hırslarını makul bulup, bardağın dolu tarafına bakma yoluna gitmiştir, Kim bilir?
Viking’lerin Türk Olduğu İddiası
İsveç tarihinin kurucusu olan Prof. Sven Lagerbring, Türkçe ile İsveççe arasındaki ortaklıklardan, mitolojik benzerliklerden hareket ederek, İsveçlilerin atalarının Türkler olduğunu söylüyor. İsveç masallarında da tanrı Odin’in “Türkland”dan geldiği anlatılıyordu.
Odin ismine İskandinavya kadar Orta Asya Türklerinde de saygı duyulduğu bir gerçektir. Eski kaynaklar Öden Ata isimli kutsal bir Türk büyüğünün Eski Türk Yurdunda anıtları olduğu ve çok saygı duyulduğunu anlatır. Ünlü komutan Timur batı seferine çıkmadan önce Öden Ata’nın kabrini ziyaret etmiş, dua ve dilekte bulunmuştur .
Bugün Bile Benzerlikleri Ortada Olan Bir Kaç Sözcük Sayalım