Bugün Bianette gözüme çarpan Evrim Hikmet Ögüt ‘ün Mohsen Namjoo ile ilgili yazısını okurken İran başta olmak üzere Ortadoğuda İslam baskısı ve İslam devletçiliği yönetimiyle sanatın, sanatçının yeteneğine zincir vurarak sürgün edildiğini hatırlamanın hüznüyle doldum. Benine Brenttmo’un “Sanattaki gerçeğin sırrına ulaşmak, öz varlığı, ilahi varlığa bırakmaktır.” Sözlerinden yola çıkarak sanatın iç dinamiklerinin derin bir tarih bilgisiyle meydana geldiğini ve bunun toplumlardan, bireylere, bir aydınlanma ve özgürlük olarak yansıdığını anlamak zor değil. Aynı zamanda esin kaynağı sıklıkla tarih olayları, inançlar, efsanevi olaylar, mistisizm ve doğa olayları olan bütün sanat dallarının anlaşılması ve ‘gerçek’ sanatçılar tarafından günümüze kadar taşınması toplumun benliğini yapılandırırken, varoluşsal sezgilere ulaşılması için insanlara ışık tutan benzeri olmayacak kadar kutsal bir icraat. İşte tam burada; nice efsanelere, aşklara, inançlara, medeniyetlere ve tarih kitaplarına sığmayacak olaylara tanıklık etmiş kadim yuvamızda özde ki bizi hatırlatacak pek çok şeyden tahrip ya da baskı yoluyla mahrum bırakılıyoruz.
Bazı okurlar konuyu doğululaşma, doğuda kalma istenci olduğuna vurgu yapabilirler ancak burada daha ziyade anlatılmak istenilen de kendi kültürümüzden ve tarihimizden kopmadan batılılaşmayı ve batılılaşmanın topluma katkıda bulunduğu yanlarını doğru şekilde anlayıp uygulamaktır.
Bianetten Evrim Hikmet’in yazısını olduğu gibi buraya taşıyorum, bu makale Ortadoğuda sanata indirilen darbe için sadece bir örnek teşkil ediyor ve bu örnek bile yeterince detaylar verilmeden anlatılmış olmasına rağmen kendi topraklarımızda yabancılaşmanın ve kimliksiz kalmanın nasıl gerçekleştiğini bize anlatır nitelikte. Burada vurgulanmak istenen sadece Mohsen’ ve onun sanatı mı? Elbette bu kadar değil, İran’da İslam rejiminin insanlara yaşattığı zulme karşı başkaldıran (Devlet din adamlarının iğrenç söylemlerine şarkılarıyla cevap verdiği için) Rap müzik sanatçısı Shahin Najafi’yi, Şair Füruğ Ferruhzad’ı, kanunlar gereği albüm yapmalarına ya da konser vermelerine izin verilmeyen Mahsa&Marjan Vahdat kardeşlerin sürgünlerini ve yüz yıllardır sözde İslam adına acı çeken ve tarihinden koparılmış bir halkı da unutmamak gerek. Bütün bunlar Firdevsi’nin Şehname’sinde ki isyanların bir kısmına dalalet ediyor belki, Şehname’den Firdevsi’nin şu sözlerini hatırladım; “kojā ān bozorgān-e Sāsānīyān /ze Bahrāmīyān tā be Sāmānīyān? (“Nereye gitti büyük Sasaniler? / Ne oldu Behram’a ve Samanilere?)”
Namjoo’nun sesi hem son derece karakteristik hem de muazzam bir güce sahip. Gözlerinizi kapadığınızda zihninize doluyor, biraz sonrası acıtacakmış gibi ama biraz daha sürsün, kesilmesin istiyorsunuz.
İranlı müzisyen Mohsen Namjoo, Türkiye’ye ilk ziyaretinde, 28 Ocak’ta Ankara’da ve 30 Ocak’ta İstanbul’da iki konser verdi. İstanbul konseri yüksek bilet fiyatlarına rağmen dopdoluydu.
Her şeyden önce belirtmek gerekir ki Mohsen Namjoo şarkı söylemiyor, güçlü sesini çok çeşitli kalitelerde, konuşmaktan çığlığa, söylemenin her türünü kapsayan geniş bir alanda kullanarak adeta şakıyor!
İstanbul konserinden bazı notlar aktarmadan önce Namjoo’nun kim olduğunu kısaca hatırlayalım, zira Namjoo’nun hayatı da bahsetmeye değer.
Mohsen Namjoo kimdir?
Namjoo, İran’ın Razavi Horasan Eyaletine bağlı, ağırlıklı olarak Türkmen ve Fars yerleşimi olan ve adını Sufi bir şairden alan Torbat Cam’da doğmuş. Doğum tarihi 1976 ki müzisyenin gür, kır saçları göz önüne geldiğinde genç bir yaşta öğrenmek şaşırtıcı.
Erken yaştan itibaren müziğin yanı sıra edebiyata da ilgi gösteren Namjoo, 12 yaşından itibaren müzik eğitimi görmüş ve 1994 yılında müzik eğitimine Tahran Üniversitesi’nde devam etmek için Tahran’a taşınmış. Üniversitenin enstrüman eğitimini zorunlu tutması karşısında, o zamanki maddi gücünün ancak bir setar (üç telli bir yerel çalgı) almaya yettiği bilgisi ya gerçek ya da internette dolaşan bir efsane.
Kendi sitesinde “klasik Fars şiirinin rock, blues ve caz gibi Batı müziği formları ile bir birleşimi” olarak tanımlanan müziğine Tahran Üniversitesi’nde yer bulamayan Namjoo, 2003 yılında yaptığı amatör kayıtlar ve Tahran’da verdiği konserlerle bir yandan geniş bir dinleyici topluluğuna ulaşırken, bir yandan da geleneksel şiire ve müziğe müdahaleleri nedeniyle olumsuz tepkilerle karşılaşmış. 2006 yılında Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde yaptığı konser, bunu izleyen radyo söyleşisi ve İran’ın alternatif müzik dünyasını konu edinen Sound of Silence (Sessizliğin Sesi) belgeselinde yer almasıyla birlikte uluslararası alanda da dikkatleri üzerine çeken Namjoo, 2007 yılında ilk profesyonel albümü Toranj’ı İran’da yayınlamış. Namjoo, 2009 yılında Shams (Şems) adlı şarkısında Ayetleri bilinmemekle birlikte Kuran’ın 91. (Şems) suresinden alıntı yaptığı iddiasıyla gıyabında 5 yıl hapse mahkum olduysa da davadan önce 2008 yılında İran halkından özür dilediği bilinmekte. Şems Suresine buradan ulaşabilirsiniz.
Mohsen Namjoo ile Söyleşi:
Mohsen Namjoo Shems (Şems)
Şems – 1/7
Veş şemsi ve duhâhâ. / Andolsun güneşe ve ışığına.
Vel kameri izâ telâhâ. / Ve onu takip ettiği zaman aya.
Ven nehâri izâ cellâhâ. / Ve onu (güneşi) izhar ettiği zaman gündüze.
Vel leyli izâ yagşâhâ. / Ve kapladığı zaman geceye.
Ves semâi ve mâ benâhâ. / Ve semaya ve onu bina edene.
Vel ardı ve mâ tahâhâ. / Ve arza ve onu yayıp döşeyerek yaşanır hale getirene.
Ve nefsin ve mâ sevvâhâ. / Nefse ve onu sevva edene andolsun.
/p>
من و تو – Ben ve Sen
اسرار ازل را نه تو دانی و نه من
وین حرف معما نه تو خوانی و نه من
هست از پس پرده گفتگوی من و تو
چون پرده برافتد، نه تو مانی و نه من
Esrâr-i ezel râ ne to dânî yu ne men/ Vin harf-i muammâ ne to hânî yu ne men/ Hest ez pes-i perde goftigûy-i men u to/ Çon perde ber ofted, ne to mânî yu ne men.Ezel sırlarını ne sen bilirsin, ne ben/ Bu muammayı ne sen okursun, ne ben/ Sen ile ben dedikodusu var perde arkasında / Perde kalktı mı ne sen kalırsın, ne ben.
2008’de ilk solo ABD turnesini gerçekleştiren Namjoo, Stanford Üniversitesi’nin konuk sanatçı programına kabul edildiği 2010 yılından bu yana ABD’de yaşıyor. Namjoo’nun 2009’da İtalya’da kaydedilen Oyalbümünden bu yana (Şems şarkısı bu albümde yer alıyor) yayınlanan albümleri arasında 2011’de A Minor’le birlikte Useless Kisses ve 2014 yılında son albümü Trust the Tangerine Peel yer alıyor. Namjoo’nun bundan başkaStrange Times (2010) adlı bir single’ı ve iki konser kaydı bulunmakta.
İstanbul konserinden notlar
Namjoo, İstanbul konserinde 3700 kişilik bir seyirciye son albümünde birlikte çalıştığı dört müzisyen eşliğinde çaldı. Perküsyon (Greg Ellis), bas (Kasra Saboktakin), ve elektrik gitardan (Mohammad Talani) oluşan ve konsere hakim olan rock sound’unu belirleyen sete ek olarak, kamança ve setar Namjoo’nun müziğinin geleneksel boyutuna işaret ediyordu. Bis (tekrar) parçası olarak ilk albümden Toranj’ı çalarken ise Namjoo ilk albüme emek veren müzisyenlerden ikisini sahneye davet etti.
Konserde ağırlıklı olarak son albümünden parçalara yer veren, hatta kaydedilmemiş bir parçasını dahi seslendiren Namjoo, elbette Türkiyeli dinleyicinin aşina olduğu şarkılarını çalmayı da ihmal etmedi. Konseri Türkiye’de de çok sevilen Nobahari’nin solo yorumu ile açan müzisyen, Kürt dostlarına ithafen yine çok sevdiğimiz Shirin Shirinam’ı (Şirin Şirinam) da seslendirdi.
Başta da belirtmiştim, Namjoo’nun sesi hem son derece karakteristik hem de muazzam bir güce sahip. Özellikle üst oktavlarda, bir anda koca bir salonu doldurup, binlerce kişinin nefesini kesecek bir güçte. Gözlerinizi kapadığınızda zihninize doluyor, biraz sonrası acıtacakmış gibi ama biraz daha sürsün, kesilmesin istiyorsunuz. Namjoo bunun yanı sıra kafa sesini ve diğer rejistirleri de başarılı bir şekilde kullanıyor. Geleneksel ses süslemelerden progressive bir ses kullanımına geçmesi her zaman bir an meselesi.
Müziğinin -sıklıkla tekrar edildiği gibi- bir senteze mi yoksa farklı stillerin bir araya gelişine mi işaret ettiği tartışılabilir. Ancak Namjoo’nun, beslendiği geleneksel kaynaklara hem edebi hem de müziksel anlamda hakim olduğu aşikar. İyi bildiği bu geleneksel malzemeyi kullanarak kendi çağının müziğini yaptığını söyleyebiliriz. Bu müziğin İran gibi bir ülkede ancak alternatif yeraltı mekanlarında yaşama şansı var. Ülke içinde geniş bir market kurmaktan mahrum durumdaki İranlı müzisyenlerin bir kısmı bu sebeple -ABD başta olmak üzere- Batı’ya göç etmekte. Bölgenin köklü müzik geleneğini/geleneklerini ve nitelikli müzik eğitimini göz önüne aldığımızda, bu müzisyenlerin göç ettikleri ülkelerde müzik yaşamına güçlü bir soluk kattıkları muhakkak.
Bir başka deyişle, Namjoo gibi bir müzisyen için, hem yaptığı müziğin niteliği hem de gıyabında verilen hapis cezası nedeniyle İran dışında yaşamak bir zorunluluk gibi görünmekte. Bu yüzden konseri dinlemeye gelen bir grup İranlı seyirciye neden İngilizce konuşmayı tercih ettiğini açıklarken söylediği “Farsça’yı unutuyorum” sözünün insanın içini sızlatması işten değil.
Müzisyenin hem dinleyici hem de birlikte çaldığı müzisyenlerle kurduğu sıcak ilişki, özellikle İranlı dinleyicilerin istek parçalarını hep bir ağızdan söylemeleri, müzisyenlerin sahne üzerindeki sıcak iletişimi ve Ellis’in virtüözik perküsyon icrası da, Namjoo’nun sesi ve şarkılarına ek olarak, konserden akılda kalacak ayrıntılar.
Bir sonraki konserin bir an önce ama bu kez dinleyiciye daha aktif bir katılım olanağı veren samimi bir mekanda ve daha uygun fiyatlı biletlerle gerçekleşmesini dileyelim…
Mohsen’i Kendinden Dinlemek
“Zordur birisi hakkında konuşmak, hele ki yanlış anlaşılmaya açıksa bu kişi ve modern iletişim araçları kolayca yayabiliyorsa bu yanlış anlaşılmaları. Aslında öyle görünüyor ki kimse dinlemek istemiyor seni, sen kendi hakkında konuştuğunda. Yine biz öğrendik ki ahalinin eserlerin hakkındaki görüşleri, senin kendi hakkında yaptığın yorumlardan daha değersiz değil. Kısa keseceğim bu yüzden. 1976 yılında torbate jam’de doğdum. 12 yaşımdan 18 yaşıma kadar Nassrollah nasseh- pour’la klasik-geleneksel İran müziği söyleyişi üzerine çalıştım. Yüksek eğitimime kabul edildiğim Tahran Üniversitesi’nde tiyatro ya da müzik alanında devam edebilirdim. 1 yıl müzik kursunu beklemek yerine tiyatro kursuna başlamaya karar verdim. 1 yılsonunda müzik kursuna başlamaya hazır; öğrenmek, tecrübe etmek ve ilerlemek için heyecanlıydım. Fakat tahmin ettiğim gibi yürümedi işler ve Tahran Üniversitesi’nin eğitim sistemi beni hayal kırıklığına uğrattı. Başlangıçta müzik aşkımdan dolayı müzik okumaya karar vermiştim, sonunda müzik aşkım için müzik okumayı bırakmak zorunda kaldım. Her müzisyen gibi, hayalim profesyonel müzik sahasında yer almaktı. Sonunda, felaket yıllarımın ardından, bundan sadece birkaç yıl öncesinde müzik benim tek işim haline geldi. Eserlerim (100′den fazla) , müzikle olan 18 yıllık yolculuğumun sonuçları. Müziklerin ve şiirlerin kaynağı uçsuz bucaksız İran kültürü ve tarihidir. Bu ezgiler ve sözler, 400 yıldır çarpışan modernite ve geleneğin savaş alanı İran’dan bahseder ve İran kültüründe bulur anlamını. Ne vakit gülesim gelse toplumumdaki çelişkilere, blues müziğin gülen gamını ve söyleyişini kullanırım, harmanlayarak İran gamıyla ve söyleyişiyle. Sonra ne vakit bir ağlamak tuttursam, anlatmak istesem kederimi; İran söyleyiş tarzıyla Blues a yol alırım ya da bir mülteci olarak bulurum kendimi ezberlenen şiirlerde.
(başlangıçta dediğim gibi zor iştir birisi hakkında konuşmak, dolayısıyla emin değilim size söylediklerimin, söylemem gerekenler olduğundan.)”
Mahsen Namjoo Konseri ile ilgili yazımız ve konser kayıtları için burayı..
Mahsa&Marjan Vahdat Kardeşlerle ilgili yazımız için burayı..
Shahin Najafi ile ilgili yazılarımız için burayı tıklayın.