Seyid (İmadeddin ) Nesimî
Nesimi Azerbaycan dilinde şiirin ilk güzel örneklerini veren, düşüncelerini yüksek edebi bir dille ifade etmeyi başaran güçlü bir sanatkar olmuştur. Onun ana dilinden başka Arapça ve Farsça yazmış olduğu divanlar da vardır.
Şairin gerçek adı Ali’dir. 1369 yılında Azerbaycan’ın Şamahı şehrinde doğmuştur. Babası Seyid Muhammed çağının tanınmış adamlarından olmuştur. Seyid Ali (Nesimi) ilk eğitimini Şamahı’da almış, daha sonra özellikle felsefe ve dini cereyanları öğrenmeyeheves göstermiştir. Nizami, Hakani, Mehseti, Feleki, Zülfikar Şirvani, Arif Erdebilli, Mahmut Şebusteri ve Marağalı Evheddin’in eserleri ile terbiyelenmiş aynı zamanda Orta Doğu’nun Celaleddin Rumi, Rudeki, Sadi, Attar gibi görkemli şairlerinin eserlerini derinden öğrenmiş, idrak ederek kendi de küçük yaşlarından itibaren şiir yazmaya başlamıştır.
Orta Doğu’da Mahmut Şebüsteri, Celaleddin Rumi, Marağalı Evheddin gibi şairlerin panteist (tüm tanrıcılık) fikirleri daha geniş yer tutardı. Doğu panteistleri de kendi aralarında çeşitli kollara ayrılarak görüşlerini bildirirlerdi. Genç Nesimi de daha medrese öğrencisiyiken Doğu’da meydana gelen bu görüşleri ilgi ile izlemeye başlar. ‘’Enelhak’’ (ben hakkım, ben tanrıyım) dediği için 10.yüzyılda Bağdat’ta idam edilen Hallaç Mansur Hüseyin’in tarikatını çok beğenmiştir. Bu yüzden ilk şiirlerini Hüseyin mahlası ile yazmıştır. Bu dönemde Timur’un orduları Orta Doğu’yu istila etmeye başlamış ve asrın sonuna doğru da Azerbaycan tabi olmuştur. Yeni bir görüş olan Hurufilik de bu dönemde yayılmaya başlamış ve şairin babası ve kardeşi Seyid Hüseyin Hurufilik’e rağbet göstermişlerdir. Hurufi görüşün kurucusu olan Fezlullah Nesimi ile şahsen tanışan bu aile, Hurufilik’in Şirvan’da yayılmasında önemli rol oynamıştır.
1394 yılında Fezlullah Nesimi taraftarı ile birlikte Timur’un oğlu Miranşah tarafından Şirvan’da hapsedilip daha sonra da idam edilmişlerdir. Bakü’de bulunan ailesi ve diğer yandaşları ise buradan kısa bir süre içinde uzaklaşmışlardır. Nesimi’nin kızı ile evlenen Nesimi önce Irak sonra Türkiye’ye gitmiş uzun süre Anadolu’da Hurufilik’i tebliğde bulunmuş, buradan da Halep’e geçmiştir.Hurufilik’in kurucusu olan Tebrizli Neimi bu tarikatın esaslarını Cavidanname, Muhabbetname, Nevmname gibi eserlerinde izah ederek geniş bir şekilde tebliğe başlamıştır. 1380’den sonra Şirvan’a gelen Nesimi ile bu dönemlerde tanışan Nesimi Hurufi görüşü benimsemiş, bu devirden sonra şiirlerini Neimi ile ses benzerliği gösteren Nesimi mahlası ile yazmaya başlamıştır.
Nesimi Halep’te de fikirlerini yaymaya ve taraftar toplamaya başlamıştır. Mısır Memlukları ve Halep dini liderleri tarafından dinsizlikle suçlanmış 1417 yılında Halep hükümdarının emri ile zindana atılmıştır. Din meclisinde şairin ölümüne fetva verilir. Şeriat mahkemesinin belgelerini okuyan El-Müeyyed şairin diri diri derisinin soyulup yedi gün Halep’te ibret-i alem olarak herkese gösterilmesi emrini vermiştir. Facialı bir şekilde şair idam edilir.
Şairin ölümü hakkında birbirinden farklı söylentiler vardır. Bir söylentiye göre şair şu şekilde idam edilir.
“Bir gün Halep şehrinde genç bir Hurufi şairin şiirini yüksek sesle okuyormuş. Genci tutuklamışlar. Genç, şiiri kendisinin yazdığını söyler ve dini liderlerin fetvası ile idamına karar verilir. Olayı duyan Nesimi hemen ceza meydanına gelir, şiirin kendi şiiri olduğunu bildirir. Ruhaniler onun Hurufi mürşidi olduğunu öğrenip, diri diri soyulmasına fetva verirler. Derisi soyulurken kan kaybeden şairin sarardığını gören ruhaniler alaylı şekilde sorarlar:
-Sen ki haksın, peki niye rengin sarıdır?
Nesimi: -ben edebiyet ufuklarında doğan aşk güneşiyim. Güneş batarken sararır, diye cevap verir.
Şairin ölümüne fetva veren ruhani: -Bu o kadar melundur ki, onun kanı nereye düşerse onu kesip atmak lazımdır.
Tesadüfen şairin kanından bir damla bu ruhaninin parmağına sıçrar. Cemaat ondan parmağının kesilmesini talep eder. O ise “Ben söz gelişi dedim.” der
Al kanlar içinde olan şair; Zahidin bir parmağın kessen dönüp haktan kaçar, Gör bu gerçek aşığı serpa soyarlar ağrımaz” diyerek ölür.
Şair, şiirlerinde cahil insanları eleştirir, hayatın güzelliklerinden ilham almaya çağırır. Onun didaktik, aşk konusunda yazılmış şiirleri, doğanın tasvirine hasrolunmuş eserleri okuyucunun estetik zevkini okşar. Şair aynı zamanda hakim tabakanın zulüm ve adaletsizliğini, istilacıların hırsızlıklarını, onlara hizmet eden ruhanilerin ihanetini gösteren eserler de yazmıştır. Şairin üç dilde yazılmış şiirleri edebi yönden büyük bir sanatkarlıkla işlenmiş özellikle ana dilinde yazdığı eserler bütün Türk dilli halklar için numune olmuş, estetik değeri yüksek bir üslupla kaleme alınmıştır.
Nesimi’nin sanatı insan güzelliğine, insanın gücüne hayranlıkla dolu bir marş gibi seslenir. Ancak bu güzellik, bu kudret dünyada bütün insanlara değil, yalnız kendini tanımış, anlamış kamil insanlara özgüdür. Buna göre de şair kamil insanı “canımın cananesi” adlandırır, ona secde etmenin vacip olduğunu gösterir. Kamil insanın güzelliğine secde etmeyenler, ona hayran olmayanlar ise şaire göre hak yolundan çıkmış yaratıklara, şeytan ve düşüncesiz hayvanlardır. Ancak insancıl şair bu gibi insanların mahvedilmesini, cezalandırılmasını istemez aksine ıslah, terbiye yolu ile onların kendilerini tanımasına, insan oldukları için gurur duymalarına çalışır.
Eserleri ilk defa 1844, sonra 1871 ve 1880 yılında İstanbul’da basılmıştır. Bu baskılardan önce şairin Farsça şiirlerinden de numuneler vardır. Azerbaycan’da ise edebiyatçı Selman Mümtaz tarafından 1926 yılında Nesimi Divanı Arap harfleriyle baskıya hazırlamıştır. Bu yayınlar Nesimi’nin geniş bir şekilde tanınmasını sağlasa da eserlerini tamamiyle kapsamamaktadır. Şairin ana dilinde divanının ilmi tenkidini ilk defa Azerbaycan alimlerinden C. Kahramanov hazırlamıştır. Bakü, Leningrad, Erivan elyazmaları kurumlarında saklanılan 5 nüshayı, İstanbul ve Bakü baskıları ile birleştirerek şairin ana dilinde eserlerinin ilk ilmi tenkidini Arap harfleri ile neşrettirmiştir.
Merhaba Hoş Geldin
Merhabâ hoş geldin ey rûh-i revânım merhabâ Ey şeker-leb yâr-ı şirîn lâ-mekânım merhabâ Çün lebin câm-ı Cem oldu nefha-i Rühu'l-Kudüs Ey cemilim ey cemâlim bahr u kânım merhabâ Gönlüme hîç senden özge nesne lâyık görmedim Sûretim aklım ukûlüm cism ü cânım merhabâ Ey melek sûretli dil-ber cân fedâdır yoluna Çün dedin lahmike lahmi kana kanım merhabâ Geldi yârım nâs ile sordu Nesîmî neçesin Merhabâ hoş geldin ey rûh-i revânım merhabâ
Ben de Sığar İki Cihan
Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam Cevher-i lâmekân benim kevn ü mekâna sığmazam Kevn ü mekândır âyetim zâta gider bidâyetim Sen bu nişân ile beni bil ki nişâne sığmazam Kimse gümân ü zann ile olmadı Hakk ile biliş Hakkı bilen bilir ki ben zann ü gümâna sığmazam Sûrete bak vü ma'nîyi sûret içinde tanı kim Cism ile cân benim velî cism ile câna sığmazam Hem sadefim hem inciyim haşr ü sırât Bunca kumâş ü raht ile ben bu dükâna sığmazam Genc-i nihân benim ben uş ayn-ı ayân benim ben uş Gevher-i kân benim ben uş bahr ile kâna sığmazam Arş ile ferş ü kâf ü nûn bende bulundu cümle çün Kes sözünü uzatma kim şerh u beyâna sığmazam Gerçi muhît-i a'zâmım adım âdem durur âdemim Dâr ile kün fekân benim ben mu mekâna sığmazam Cân ile hem cihân benim dehr ile hem zamân benim Gör bu latifeyi ki ben dehr ü zamâna sığmazam Encüm ile felek benim vahy ile melek benim Çek dilini vü epsem ol ben bu lisâna sığmazam Zerre benim güneş benim çâr ile penc ü şeş benim Sûreti gör beyân ile çünkü beyâna sığmazam Zât ileyim sıfât ile Kadr ileyim Berât ile Gül-şekerim nebât ile piste-dehâna sığmazam Şehd ile hem şeker hem şems benim kamer benim Rûh-ı revân bağışlarım rûh-ı revâna sığmazam Tîr benim kemân benim pîr benim civân benim Devlet-i câvidan benim îne vü âna sığmazam Yer ü gökü düzen benim geri dönüp bozan benim Cümle yazı yazan benim ben bu dîvâna sığmazam Nâra yanan şecer benim çarha çıkar hacer benim Gör bu odun zebânesin ben bu zebâne sığmazam Gerçi bugün Nesîmîyim Hâşîmîyim Kureyşîyim Bundan uludur âyetim âyet ü şâna sığmazam
Sığmazam
Mende sığar iki cahan, men bu cahana sığmazam,
Gövher-i lamekan menem, kövnü mekane sığmazam.
Arşla ferşü nun mende bulundu cümle çün
Kes sesini ve ebsem ol, şerhi beyane sığmazam.
Kövnü mekandır ayetim, zati dürür bidayetim,
Sen bu nişanla bil meni, bil ki, nişane sığmazam.
Kimse güman-ü zan ile olmadı hak ile biliş,
Hakkı bilen bilir ki, men zann-u gümane sığmazam.
Surete bak menini suret içinde tanı kim,
Cism ile can menem, veli cism ile cane sığmazam.
Hem sedefem, hem inciyem, haşru sırat esenciyem,
Bunca kumaş-ü raht ile men bu dükane sığmazam.
Genc-i nihan menem men uş, ayn-ı ayan menem men uş
Gövher-i kan menem men uş, behrev-ü kane sığmazam.
Gerçi muhite zemem, adım ademdir, ademem,
Dar ile künfekan menem, men bu mekane sığmazam.
Can ile hem cahan menem, dehrile hem zaman menem,
Gör bu latifeyi ki, men dehr-ü zamane sığmazam.
Encüm ile felek menem, vahy ile hem melek menem,
Çek dilini ebsem ol, men bu lisane sığmazam.
Zerre menem, güneş menem, çar ile penç-ü şeş menem,
Sureti gör beyan ile, çünkü beyane sığmazam.
Zat ileyem sifat ile, kadr ileyem berat ile,
Gülşekerem nebat ile, beste dehane sığmazam.Nar menem, şecer menem, arşa çıkan hacer menem,
Gör bu odun zebanesin, men bu zebane sığmazam.
Şems menem, kamer menem, şehd menem, şeker menem,
Ruh-i revan bağışlaram, ruh-i revane sığmazam.
Tir menem, kaman menem, pir menem, cavan menem,
Dövlet-i Cavidan menem, ayinedane sığmazam.
Gerçi bugün Nesimiyem, Haşimiyem, Kureyşiyem,
Bundan uludur ayetim, ayet-i şane sığmazam.Merhaba, hoş geldin, ey ruh-i revanım, merhaba!
Ey şekerleb yar-i şirin, lamekanım, merhaba!
Çün lebin cam-i cem oldu nefhe-i Ruhülkudus,
Ey cemilim, ey cemalim, behr-ü kanım, merhaba.
Könlüme heç senden özge nesne layık görmedim,
Suretim, aklım, ugulum, cismü canım, merhaba.
Ey melek suretli dilber, can fedadır yoluna,
Çün dedin lehmike lehmi, gane kanım, merhaba.
Geldi yarim naz ile, sordu, Nesimi, nicesen?
Merhaba, hoş geldin, ey hırdadehanım, merhaba.Aceb la’lin mi şol, ya can-ı ahbab?
Aceb zülfün mü, ya zincir-i pürtab?
Gözümden akan, ey dilber, gamından,
Aceb hunabe mi, ya eşg-i innab?
Aceb geddin mi şol, ya serv-i butsan,
Aceb haddin mi şol, ya verd-i sirab?
Aceb aynın mı şol, ya sihr-i Babil,
Aceb dişin mi şol, ya lülü-i nab?
Aceb yüzün mü şol, ya hirmen-i gül
Aceb kaşın mı şol, ya tak-i mihrab?
Aceb şol mest-i sevda-i moğolçin
Menim bahtım mıdır, ya çeşm-i pürhab?
Nesiminin gözü yarin gamından,
Dürün dürcü midir, ya behr-i simab?Ya rab, ne sebebdendir olur takatimiz tak,
Çoktan beridir çeşmimiz ol çeşmine müştak.
Andan beri kim, aynımız ol yüzünü gördü,
Bir mu ile asıldı canım, kaldı muallak.
Gülzare kadem bas sinemi saz ile, mütrib,
Gel ayş edelim zevk ile, ger olmasa zerrak.
Pervane sıfat oldum o ruhsarına karşı,
Bel bağlamışam hizmetine men de çü uşşak.
Yazım der idim nameyi hun-i ciğer men,
Töküldü ürek kanı yere tutmadı evrak.
Gördü ki tükenmez yazuban vasf ile şerhin,
Katlanmadı bu derde zaif, oldu kalem şak.
Ey hüsn iyesi, aşıka bir merhamet eyle,
Sun lütf ile biçareye bir cam-i mürevvak.
Ger ister isen yarı bugün, pir talep eyle
Gör kim nece yol gösterir ol pir-i muhakkak.
Allah ile ol imdi, niyaz eyle, Nesimi,
Başed ki, suçundan keçe, lütf eyleye Rezzak.Canana menim sevdiyimi can bilir ancaq
Könlüm dileyin dünyada canan bilir ancaq.
Bildim, tanıdım elmde me’budu, yeqin ki,
Şöyle bilirem kim, anı Qur’an bilir ancaq.
Abdal oluban beylik eden arifi gör kim,
Bu seltenetin qedrini sultan bilir ancaq.
Sufimidir ol cam-i müseffasına meşğul,
Pünhani içer eyle ki, şeytan bilir ancaq.
Ey saqi, getir dövr eyağını dövr elasün kim,
Bu dövr eyağın dövrünü dövran bilir ancaq.
Könlüm gemisin qerq ede gör eşq denizine
Kim bu denizin behrini ümman bilir ancaq.
Heç kimse Nesimi sözünü keşf ede bilmez,
Bu, quş dilidir, bunu Süleyman bilir ancaq.Bu ne adetdir, ey türk-i perizad,
Qeminden olmadım bir lehze azad.
Siyehdil gözlerin qan tökmek içün
Çekibdir tiğini manend-i cellad.
Bu bidadı mana eşqin qılıbdır,
Cahanda qılmadı Nemrudü Şeddad.
Reva mı, könlümün şehrinde senden
Feraqü qüssevü qem tuttu bünyad.
Gel, ey Şirindehen, eşqin yolunda
Menem ol kuhken biçare Ferhad.
Nezer qılgil bu viran könlüme, şah,
Qılır sultan olan viranı abad.
Bir eyü ad edin fani cahanda,
Ululardan cahanda qaldı bir ad.
Nesimi’nin kelamından eşitgil,
Vefasızdır cahan, sen qılma bidad.Ay ile gün sücud eder suret-i canfezayine,
Ay ile gün nedir kim, ol düşmeye hak-i payine.
Cam-i cahannümadur ol, sende iki cahanı gör,
Çün göresen sen olmusan can-i cahane ayine.
Fail-i mutlak-i yakin kim ki, diler göre bugün,
Baksın anın cemaline, hakkı görer bu ayine.
Aşık-i sadık oldurur hak yoluna şehid ola,
Hak deyeni alır anun durmuş anun behayine.
Yusuf-i Misri canü dil, yani ki Fezl-i Zülcelal,
Geldi sefai zevk ile şehr-i beden serayine.
Kıldı fena vücudumu kül kerim ile kelam,
Zerg-i hasen budur ki, şah sandı bugün gedayine.
Her ki Nesimitek sücud Fazl-ı ilahe kılmadı,
Div kimi bugün anı belke bu yolda dayine.
Tuyuğlar
Gel ki müştak olmuşam didarına,
Vermişem can zülf-i anberbarına,
Mahrem ettin çün meni esrarına,
Ey peri, gel çek meni bir darına.Ey yüzünden zahir esma-i huda,
Şöyle ki, Kur’an’da dedi kulleha,
Ademi bil, andadır esrarha,
Can ile başın yolun kıl feda.Aşk ile geldi cem-i enbiya,
Aşktır seyrü süluk-i evliya,
Aşk ile yola girerler biriya,
Aşk ile vasıl olurlar tanrıyaAl elinden atını yaban at,
Hakperest ol, hakkı tanı, olma at.
Dünyanın devrinde yoktur çün sebat,
Atını kaçırma ruhdan, olma mat.Gelmişem kalubeliden meyperest,
Aşikem, metsem, veli mest-i elest.
Ey gözün sevdalarından fitne mest,
Sünbülün her taresi me’nide şest.Canımın cananesi sensen, Habib,
Hubların ferzanesi sensen, Habib,
Künde kenzin hanesi sensen, Habib,
Vahdetin dürdanesi sensen, Habib.Ey cemalin kulhüvallahü ehad,
Suretin yazısı Allahüssamed
Bir ucu zülfün ezel, biri ebed,
Hüsnüne şeytan imiş men la seced.Hak Teala varlığı ademdedir,
Ev onundur, ol bu evde demdedir,
Bilmedi şeytan bu sırrı, gamdadır,
Ol sebebden ta ebed matemdedir.
Kul Nesimi
17. yüzyılda yaşamış nefesleriyle ünlü tekke şairi Kul Nesimî’nin asıl adı Ali’dir.
"Mahlasım Nesimi, ismim Ali'dir
Bu çarh dönmektedir, sanmam halidir
Şükür kalbim iman ile doludur
Cürm'i isyanımız bileden beri"
Alevi-Bektaşi inançlarını dile getirdiği şiirleriyle tanınır. Mahlasını 14.yüzyılda
yaşamış Hurufi şair Seyyid Nesîmî'ye olan sevgisi dolayısıyla aldığı ileri
sürülmektedir. Saz elde, keçe külah başında, dere tepe, köy kasaba dolaşmış
bir derviştir. Nerede yaşadığı konusunda yeterli ve kesin bilgiler yoktur.
Hakkında bütün bilinen 1668'de sağ olduğu Bektaşiliğe bağlandığıdır:
"İkiyüz altmışdört yıldan sonra
Bu nazmile bunu ettim ben izhar"
* * *
"Meşrebidir herkese yaran olur Bektaşiler
Kimse bilmez sırlarını seyran olur Bektaşiler
...
Biz Tarık-ı Bektaşiyiz zikrederiz Hakk'ı biz"
* * *
"Pirim Alioğlu, Bozdoğan'dan gel oldu
Gördüm mürşidim, müşkülüm halloldu
Kılavuzum Şah Merdan Ali oldu
Özüme gönderdim kendi kuşumu"
Kendisi, Yunus Emre'nin izleyicilerinden Hacım Sultan'a bağlı Sait Emre'nin soyundan geldiğini bildirmiştir:
"Şükür Hakk'a iyd oldu
Katarımız mezid oldu
Ceddim Said Emre'dir
Nesli de Said oldu"
Osmanlı- Safevi (İran) dinsel ve siyasal mücadelelerinde Safevi (İran)
yanlısı bir tutum takınması ve bunu şiirlerinde dile getirmesi nedeniyle kovuşturmalara uğradığı ve öldürüldüğü sanılmaktadır:
"Mehdî-i zaman elde zuhur kalmaya perde
Yezit olanı kırsa gerek tig ü teberde Nesîmi Şah'ın mehdin okur şam ü seherde"
Hem hece, hem de aruz ölçüsüyle yazmıştır. Şiirleri Hurufilik, Caferilik ve Haydariliğe olan ilgisini yansıtır
"Ben ol sadık kulam ki Caferi'yem
Hakikat söylerem ben Haydari'yem"
Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal'ın etkisinde kaldığı, kimi şiirlerini Seyyid Nesimi'ye nazire olarak yazdığı kabul edilir.
"Kul Nesimi sen seni Mana bilir söylersin Biz bir deniz geçeriz Bir ummana benzemez"
* * *
"Şîşemi ben daşe çaldım Hakkı izhâr eyledim, Andan ahvel ağrısa doğru nazarlar ağrımaz" [Seyyid Nesimi]
* * *
"Ben melâmet hırkasını kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini taşa çaldım kime ne" [Kul Nesimi]
Bazı şiirlerinde ham sofuları eleştirir. Özellikle heceyle söylediği şiirleri özgün ve yalın bir dil taşır. Nefesleri, Aleviler ve Bektaşiler arasında çok benimsenmiş, bazıları ezgileriyle günümüze değin ulaşmıştır.
Kul Nesimî, uzun süre 1404’te Halep çarşısında derisi yüzülerek öldürülen Azeri asıllı Hurufi şair Seyyid Nesîmî ile karıştırılmıştır. Kul Nesimî’nin ayrı bir şair olduğunu, yaşamıyla ilgili bilgileri ve şiirlerini ilk kez bir kitapta (Kul Nesimi, 1969) toplayan Cahit Öztelli ortaya koymuştur.
“Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır
Çağırma meclis-i riyâya bizi
Biz şerbet içmeyiz, dolumuz vardır.”
Minnet Eylemem
Har içinde biten gonce güle minnet eylemem
Harabi,Farisiyi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-ı Mustakim üzere gözetirim Rahimi
İblisin talim ettiği yola minnetg eyleme
Bİir acayip derde düştüm herkes gider karına
Bugün buldum bugün yerim,Hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünya varına
Rızkımı veren Hüda dır kula minnet eylemem
Ey Nesimi Can Nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatarım Ahmed-i Muhtar iken
Cümlelerin rızkını veren ol gani serdar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
*********
Edebiyat tarihimiz, tasavvuf şairi olarak yalnız bir Nesimi tanır. O da Bağdatlı Nesimi’dir. Oysa, cönklerden topladığımız yüze yakın şiiri bulunan başka bir Nesimi daha var. İste, bu kitapta konu olan ikinci Nesimi’dir. İkisini birbirinden ayırmak için konumuz olana Kul Nesimi diyeceğiz.
Bugüne değin Kul Nesimi’nin şiirlerinden pek azı ele geçmiş, onlar da Bağdatlı Nesimi’nin sanılmıştı. Hece ile yazılanları bile onun yeni şiirleri olacağı düşüncesine yol açmıştı. İlk olarak Sadettin Nuzhet, Bektaşi Şiirleri adlı eserinde yeni bir şair karşısında olduğumuza işaret etmiş, şairin hayatı hakkında bilgi vermeden altı şiirini yayınlamıştı. Ad benzerliği dolayısıyla ve her iki sairin Hurufi olması karışıklığa yol acmışsa da dilleri çok ayrıdır. Bundan başka Kul Nesimi’nin ayrı kişi olduğunu gösteren belgeler vardır. Bunları sıralamadan önce Bağdatlı şairin kısaca hayatının bilinmesinde fayda vardır.
Bağdatlı Nesimi’nin ölümü, kendi halifesi Refii’nin Beşaretname adlı eserinde bildirildiğine göre 1404’tur. Hallac-i Mansur gibi o da “enel hak” (ben Tanrı’yım) dediği için derisi yüzülmüştü. Bu yüzden Alevi-Bektaşiler’le varlık birliğinin ileri taraftarları ve mümessilleri olan Bayrami Melamiler’i, Mevleviler’in Şems kolu denen ve Melamilik’ler Bektaşilik’e pek yaklaşan, hatta onlarla kaynaşan Mevleviler ve diğer tarikatlar içinde Alevilik’i ve Melamet’i benimsemiş kimseler tarafindan, ölümünü müteakip büyük bir şehit tanınmış ve Mansur oğlu Hüseyn-el-Hallac’in ikincisi olmuştur. Ağızdan ağıza, büyükten küçüğe devreden menkabeler, aşağı yukarı bir Nesimi destanı meydana getirmiştir.
Bu menkibeler ve şairin sanatındaki başarısı yüzyıllar boyunca Türk ve öteki Islam edebiyatında derin izler bırakmıştır.
Konumuz olan Nesimi’ye gelince, onun onyedinci yüzyılda yaşadıgını gösteren kuvvetli belgeler yeteri kadar vardır. Bir şiirinde Kul Nesimi şöyle diyor:
İkiyüz altmışdört yıldan sonra
Bu nazmile bunu ettim ben izhar.
Bu şiirin tamamında Hurufilik’in kurallarıyla birlikte kendinden de söz açan Kul Nesimi yukarıdaki beyitte Bağdatli Nesimi’nin ölüm yılını ve tuttuğu yolu söylemek ister. Buna göre, Bağdatli Nesimi’nin ölüm yılına 264 ekleyince 1668 bulunur. Bu şiiri olgunluk çağında söylediği kabul edilirse, onun 17. yüzyıl başlarında doğduğunu düşünmek yersiz olmaz.
Kul Nesimi’nin şiirlerine en eski olarak yine bu yüzyil içinde yazıldıgı kesin olarak bilinen conklerde rastlanılmaktadır. Bundan başka sairin dilinin özelliğini bu yüzyıldan öteye götürmeye de imkan yoktur. Dili tam anlamıyla 17. yuzyıl divan ve halk edebiyatı sairlerinin dilidir.
Bunlardan başka kendi cağında yaşamış şairlerin Kul Nesimi’ye benzerlikleri (nazire) de var.
Kul Nesimi 17. yuzyılda yaşamış bir şairdir. Bu yüzyılın tarih olaylarıyla Nesimi’nin şiirlerindeki bazı sözlerin karşılaştırılmasından hayatını az çok öğrenmek mümkün olmaktadır. Bilindiği gibi 17. yüzyılın birinci yarısı hep Iran’la yapılan savaşlarla geçer. Iran Bağdat’i alır. Osmanlı ordusu birkaç başarısız sefere katılır. Sonunda 4. Murat 1636’da geri alır. 16. yüzyıldan beri Yavuz ile Şah Ismail arasında başlayan uğras bir yüzyıldan çok sürer. Bu arada Osmanlı topraklarındaki Kızılbaş-Aleviler Iran’a yardımcı bazı durumlar yaratırlar. Bu yüzden ezilirler, yüzbinlerce kişi katledilir. Fakat, yine de alttan alta, gizli veya açık, her ayaklanmaya katılırlar. Bu katılmalar Celali ayaklanmalarında da kendini gösterir. 17. yüzyıl boyunca sürer. Bu işlerde tarikat sairlerinin her bakımdan önemli etkileri olduğunu kendi eserlerinden olduğu gibi başka yerlerden ve mesela tezkerelerden öğreniyoruz. Bunlardan Pir Sultan Abdal ve Kul Nesimi’nin çağdasi ve ayni maceralara karışan Alioğlu, Dedemoğlu gibi şairleri de tanıyoruz.
Kul Nesimi böyle bir ayaklanmaya katılmıştır. Bunu bir manzumesinde şöyle anlatır:
Mehdi-i zaman ede zuhur kalmaya perde
Yezit olan kirsa gerek tig u teberde
Nesimi, Sah’in mehdin okur sam u seherde.
Buna göre Iran Şahi’nin “Mehdi-i zaman” olarak ortaya çıkmasını, “yezit”leri, yani Osmanlılar’ı kırmasını dilemektedir. Ayrıca Şah’la ilgisini ortaya koyan bir manzumesinde:
Erenler Sah’tan gelurler
Ali derler pirimize
Imamlarin kullariyuz
Munkir irmez sirrimiza
ve başka şiirlerinde görülen izlerden Iran Şahlari yanını tuttuğu açikca belli oluyor. Bundan başka Osmanlı Devleti’nin Iran ile olan savaşları sırasındaki ayaklanmalardan izler taşiyan manzumeleri de görülmektedir. Osmanlı tarihçileri genel olarak bu gibi ayaklanmaları yazmadıkları için yalnız manzumelerden sonuçlara varmak gerekmektedir. Kısa ve eksik olmakla birlikte bunlar oldukça aydınlatıcıdır. Bir manzumesinde, başından siyasi bir yargılama geçtiğini anlamak zor değildir:
Mahkemede sual sordu kadilar
Kitaplari orta yere kodular
Sen bu ilmi kimden aldin dediler
Ustamdan almisam, pirden gelurem.
Bundan anlıyoruz ki Kul Nesimi de siyasal olaylara ve ayaklanmalara karışmış, hiç olmazsa perde arkasından birşeyler yapmıstır. Bu yüzden yakalanarak yargılanmıştır. Alioğlu ve Dedemoğlu’nun da birer şiirlerinde ayni dörtlügü buluruz. Hatta onlar isi biraz daha açarlar:
Pirim Aliğolu, Bozdoğan’dan gel oldu
Gördüm mürşidim, müşkülüm halloldu
Kılavuzum Şah Merdan Ali oldu
Özüme gönderdim kendi kuşumu.
*
Ihlas kusagini kusandik bele
Her nereye varsam mursidim bile
Kisinin basina yazilan gele
Su dostun yoluna koydum basimi
*
Dedemoglu, yardim eyle duskune
Sen mursitsin secilmeyen muskule
Sah Merdan sahip-zamanin askina
Aman murvet Sah’im Ali gel yetis.
Yine 17. yüzyılında yaşayan Derviş Ali adındaki şairin de böyle olaylara katıldığını gösteren şiirlerinden birkaç parça:
Bizi Sah’a kurban etti Azrail
*
Etimi pare pare ettiler
*
Dervis Ali’yim, kanim na-hak dokme
El ne derse desun sen ana bakma
Sah’im yurumedikce posttan cikma
Oniki imamlar kurbaniyiz biz.
Bu Derviş Ali’nin Alioğlu olduğunu sanırım. S. Nuzhet de şairin 17. yuzyılda yaşadıgını söylüyor.
Derviş Ali, Alioğlu olmasa bile bu yüzyılda Iran ile Osmanlı Devleti arasındaki siyasi gerginlik dolayısıyla Anadolu’da bazı ayaklanmalar olduğu ve çeşitli tarikat erlerinin Şah için çalıstıklarını biliyoruz. Şairin böyle bir ayaklanma sonunda ele geçirilip sorguya çekildiği, etinin parça parça edildiği, yani çok eziyet edildiği, Azrail dediği Osmanlı Padişahı tarafindan Şah’a kurban edildiği, yani ağir cezalara çarptırıldığı, bundan sonra Şah, Osmanlı ülkesine yürümedikçe ortaya atılmamalarını tavsiye ettiği, tarikat ve Oniki Imam yolunda çok sıkıntılara düşüldüğü anlaşılıyor.
Nesimi de böyle olaylara karışmış, kendini bu yola feda etmiş görünüyor:
Canim erenlere kurban
Serim meydanda meydanda
Ikrarim ezelden kadim
Canim meydanda meydandaGercek olan olur gani
Gani olan olur veli
Nesimi’yem yuzun beni
Derim meydanda meydanda
derken taraftarlarının bir yenilgiye uğradığını şöyle anlatır:
Muhib mursidine uydu
Arif olan hisse duydu
Munafiklar nice kiydi
Tig cektiler pirimize.
Kul Nesimi, sanatla ülkücülüğü birlikte yürüten bir kişi olarak görünüyor.
Sairin ilk adinin Ali olduğu bir manzumesindeki şu dörtlükten anlaşılıyor:
Mahlasim Nesimi, ismim Ali’dir
Bu carh donmektedir, sanmam halidir
sukur kalbim iman ile doludur
Curm’i isyanimiz bleden beri.
Kitaba almakta fayda görmediğimiz elliye yakin yazdığı mani içinde ikisi soyu ve buyuk dedesi hakkında bilgi vermektedir:
Sukur Hakk’a iyd olur
Katarimiz mezid olur
Ceddim Said Emre’dir
Neslinde said olur
*
Nesimi’ye al oldu
Sanma acep hal oldu
Ceddi bir abdal idi
Kendi de abdal oldu.
Burada şairin büyük dedesi olduğunu öğrendigimiz Said Emre, 14. yüzyılda yaşamış olup, Yunus Emre’nin en eski izleyicileridendir. Sait Emre’nin Hacı Bektaş ve Hacı Bektaş’ın halifelerinden Hacim Sultan’a da yetişmiş olduğunu bildiren şiirleri vardır. Hacı Bektaş Veli Velayetname’sinde kendisinden uzun boylu söz edilen Molla Sadettin, bu Said Emre’dir. Kendisi Aksaraylıdır. Hacı Bektaş Veli’nin Arapça “Makalat”ini Türkçe’ye çevirmiş, bilgin ve şair bir kişidir. Said Emre’nin şimdiye değin ele geçen ondokuz parça yayınlanmıştır. (bkz. Abdulbaki Gölpınarlı, Yunus – Hayati)
Soyunu kendisinden öğrendiğimiz Kul Nesimi, görülüyor ki eski ve kültürlu bir aileye bağlıdır. Bu yüzden olacak, iyi bir öğrenim görmüş, soyunun bağlı olduğu Bektaşilik yoluna girmiş, ayrıca Hurufilik’te de çağdaşlarından çok ileri gitmiştir.
Sair mahlasını Bağdatli Nesimi’ye olan iç yakınlığı dolayısıyla almıştır. Nitekim, Kul Nesimi de öteki gibi Hurufilik yolunu tutmuştur. Bu yönü pek çok manzumesinde kendini açıkça gösterir. Bu yüzden Seyyit Nesimi’yi örnek alarak o da derisinin yüzülmesini ister, Ondan bahsederken ikisinin adları birleşir. Örnek olarak bazı parçaları :
Ehl-i iman islerin sol demde inkar ettiler
Cun Nesimi’yi Halep sehrinde berdar ettiler
Oyle kim cevr eyleyup zulm ile hakki bastirdilar
Ahsen-i takvimi gor kim nice inkar ettiler
Kufr edup imana gelmez, gelmege ar ettiler
Hak bana emreyledi soyle deyuben soyledim
Sozlerim destan edup alemde destan ettiler
Bileyuben bicaklarin cunku canima kiydilar
Sag iken ben asiki gor nice bimar ettiler
Soydular cikardilar tenimden cun derimi
Yas edup gokte melekler cumlesi zar ettiler
Ey Nesimi vasil oldun Halik-i Rahman’a sen
Cennet-ul me’vayi buldun, yerin gulzar ettiler
*
Kureysiler boyle tevil duzduler
Basmaga Ayatelkursi yazdilarKendi fetvam ile derim yuzduler
Halep sehri derler sardan gelurem.
*
Cun Nesimi gordu isminin Nesimi ismini
Sidkile Kur’an der kim kevn-i mahfuzundadir
Nesimi aynı zamanda Bektaşi’dir. Hallac ve Seyyit Nesimi’nin öldürülmelerinden sonra Hurufiler Irak’ta şiddetli bir kovuşturmaya uğramışlar, bundan kurtulmak için Anadolu’ya kaçmışlardır. Böylece Hurufi dervişleri Bektaşilik’e kendi inanışlarını soktular. Nesimi’de, başka Bektaşi şairlerinden çok Hurufilik görülür. Şiirleri içinde bunu gösteren pek çok örnek vardır, onun için burada bir dörtlüğü örnek veriyoruz:
Biz tarik-i Bektasi’yiz, zikrederiz Hakk’i biz
Bizdedir Sah-i Velayet sirlari hep bizdedir
Pirimiz Hunkar Haci Bektas Veli, kuluyam Nesimi
Etmeyiz cahile minnet, Al-i Sultan bizdedir.
Nesimi ayni zamanda hem Haydari, hem de Caferi olduğunu bildirir. Iki örnek:
Ben ol sadik kulam ki Caferi’yem
Hakikat soylerem ben Haydari’yem
*
Ve ger munkir sorarsa soyle ey dil
Ki mezhep icre bizler Caferi’yuz.
Nesimi’de ali sevgisi son kertededir. Bunu pek çok manzumelerinde açıkça
görmekteyiz. Birkaç örnek:
Ali evvel, Ali ahir
Ali batin, Ali zahir
Ali’dir her ise kadir
Ali’dir yar ile mihman
Ali vahid, Ali ahed
Ali dindir, Ali iman
*
Haydar’in evladini kim can u dilden medheder
Kalbi doldu nur ile kim mevc-i deryalar gibi
Ey Nesimi bir gonulde hubb-i Haydar olmasa
Anda canlar calinur guya kilisalar gibi
*
Hak katinda alemin mahbub-i Rahman’dir Ali
Evliyalar serveri hem Sah-i Merdan’dir Ali
Ey Nesimi “Men aref” sirrin bilendir ademi
Ademin hem suretinde harf-i Kuran’dir Ali.
Nesimi hakkında tezkerelerde ve başka eserlerde hiçbir bilgiye rastlanmıyor. Onun için hayati ve inanışları hakkındaki bilgiyi ancak şiirlerinden anlamak mümkün oldu. Tabii bu da çok eksiktir. Ne yazık ki tezkereciler Nesimi gibi hükümetin istemediği olaylara ve yollara girmiş kişileri söz konusu etmemişlerdir. Yeni belgeler ve şiirler bulununcaya kadar bu değerli şair hakkında söylediklerimizden başkasını elde etmek mümkün değildir.
(Kul Nesimi, 1969) toplayan Cahit Öztelli
Kul Nesimi Şiirleri : http://www.antoloji.com/kul-nesimi/siirleri/sayfa-1/
“Ben melâmet hırkasını kendim geydim eğnime
Âr-ü nâmus şişesini taşa çaldım kime ne
Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni
Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için
Gâh giderim meyhaneye dem çekerim ışk için
Sofular haram demişler ışkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne
Sofular secde ederler mescidin mihrabına
Benim ol dost eşiğidir secdegâhım kime ne
Nesîmî’ye sordular kim yârin ile hoş musun?
Hoş olam yâ olmayayım ol yâr benim kime ne”
“biz mezheb bilmeyiz yolumuz vardır
çağırma meclis-i riyaya bizi
biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır
bizim söyleyecek sözümüz vardır
biz müftü bilmeyiz fetva bilmeyiz
kıl-ü kal bilmeyiz ifta bilmeyiz
hakikat şehrinde hata bilmeyiz
şah-ı merdan gibi ali’miz vardır
bizim söyleyecek sözümüz vardır
nesimi özünü farş etme sakın
ne bil sin ham ervah likasın hakkın
hakkı bilmeyene hak olma yakın
bizim hak katinda elimiz vardır
bizim söyleyecek sözümüz vardır”