“insan yalnız yaşadığı andan itibaren kendi geçmiş yaşantısıyla ilgili konuların yükü altında ezilir. bu yük onu sersemletir. bundan kurtulmak için de, bunun bir miktarını onu her görmeye gelenin üstüne sıvaştırır, bu da bu sefer onların canını sıkar. yalnız olmak demek, ölüme yönelik alıştırmalar yapmak demektir.” (s.420)
“sözcüklerden asla yeterince sakınmayız. öyle zararsız gibi durur sözcükler. tehlikeli bir halleri falan yoktur elbette. hava cıva, ağızdan çıkan bir takım sesler, etliye sütlüye karışmayan, kulaktan girip beynin o kocaman gevşek gri dokusunun müthiş sıkıntısı tarafından kolayca emilebilen. onlardan sakınmayız, sözcüklerden. felaketler de öyle gelir zaten… öyle sözcükler vardır ki, diğerlerin arasına gizlenmiş taşa benzerler. onlara öyle özel bir aşinalığınız da yoktur, oysa bir an da sahip olduğunuz hayatı, hem de tümünü birden, allak bullak ederler, hem zayıf yönlerini, hem de güçlü yönlerini… işte o zaman paniğe kapılırsınız… çığ düşmüştür tepenize. duyguların üzerinde sallanırsınız, öylesine idam sehpasında gibi. bir kargaşadır bu, gelip geçmiştir, dayanamayacağınız kadar güçlü, o kadar şiddetlidir ki bu, sırf duygulardan yola çıkarak böyle bir şeyin olabileceğine asla inanmazdınız.” (s.536)
Gecenin Sonuna Yolculuk – Louis-Ferdinand Céline (1894-1961 / Fransa)
-geliştirilmekte
Geceyi sevdiğimi söyledim…
Sustu sadece, o da seviyordu biliyordum. Bildiğimi bildiği için sustu.
Açıklama ihtiyacı hissetmiyordu. Konuşmak bir yerde bozmaktır insanlığı, ırzına geçerek hem de. Konuşsa bozulacaktı gece, bozulacaktı dehşet, ve yalnızlık. Sakindik…
Hayata diş geçirmeye çalışırken bunu sakince yapmaya çalışan iki acemiydik. Bizim bildiğimizi diğerlerinin de öğreneceğini düşünürdük kutsal bir inançla. Hem de kendimizi anlatma ihtiyacı duymadan, bizim bilincimize sahip olacaklardı. Konuşmadan anlaşacaktı bir gün tüm dünya. Tüm dünya üzerinde yaşanan derin bir sessizlik…
Biliyorduk; insan sesinin çıkardığı gürültüyü başka hiçbir canlı çıkaramazdı, fısıldama olsa bile. Çünkü insanın çıkardığı seslerin bir anlamı vardı ve zihinde kapladığı yer evrensel bir boşlukta uzayıp gidiyordu. Şekil değiştiriyordu, “acaba” oluyordu, “ya da” oluyordu, “belki” oluyordu, “hassiktir” oluyordu. Anlamını değiştiyor, değiştirdikçe zihne daha fazla basıyor, kokuyordu. Çöpler kovasına sığmıyordu.Tüm bunları bilmesi, tüm bunları bildiğini bilmem konuşmamışlığımıza dayanır.
Dünya denen dehşetli yerde en az kendim kadar şaşkın birinin daha olabilme ihtimalini bile aklımdan geçirmezken, bir ayna gibi ona bakmam, gözlerini okumam, sakinliğini duymam kadar şaşkınlık verici bir şey daha olamaz.
Dünyanın dehşetengiz şaşkınlığına, birbirimizin şaşkınlığını da eklediğimizde, kafası bir ton, damıtılmış bir cesaret çıkıyor ortaya ki, cesaretin böylesi gerçekten tehlikelidir.
Louis Ferdinand Céline