11.Şubat 1867’de özelbanker Aron Schüler ve karısı Jeanette’in altı çocuğundan en küçüğü olarak Rheinland’da bağlı Elberfeld’de dünyaya gelir.
Temesül Yahudi anne-babanın evinde çok telaşlı bir çocukluğu geçer. Yahudi karşıtı sürtüşmeler sonucu 1880 yılında –sağlık nedenlerinden dolayı– 11 yaşında iken okuldan alınır, evde özel ders görmeye başlar. 21 yaşında iken çok sevdiği annesini yitirir; onun için yaşamı boyunca yas tutar ve adına şiirler adar. 1898’de Dr. Berthold Lasker ile tanışıp evlendikten sonra Berlin’e yerleşir. Burada kendisini büsbütün çizgi ve resim sanatına verir. Bu arada şair Peter Hille ve onun sayesinde iki kardeş Heinrich ve Julius Hart ile tanışır. 1898’de oğlu Paul’un doğumundan sonra kocasından ayrılır.
1903’de müzik ve modern sanat ile ilgilenen ve 1910’da “Fırtına / der Sturm” adlı yazın ve sanat dergiyi kuran Herwarth Walden ile 1901’de evlenir. Aynı zamanda Alfred Döblin, Gottfried Benn, Franz Werfel, Georg Trakl gibi dışavurumcu kuşaktan arkadaşlar edinip edebiyat çevresini genişletir.
Peter Hille’den esinlenerek kendisini liriğe verir, 1899’da ilk şiirlerini yayımlar. Her ne kadar dışavurumcu kuşağa ait olmasa da, Else Lasker-Schüler bu gelişmenin odak noktasında bulunur ve bu kuşak şairlerine düşünsel büyük katkıda bulunur.
1912’de Walden’den boşanması, I.Dünya Savaşı’nda birçok edebiyat dostunu kaybetmesi yaşamını hüzün gölgelerine boğar. Ona en büyük acıyı ise 1927’de oğlu Paul’un ölümü verir.
1932’de Else Lasker-Schüler ve Richard Bellinder’e Kleist Ödülü verilir. Else yurt anılarında ve kendini kaptırdığı kuruntu dünyasında büsbütün Şark’ı yaşamaya başlar. Bu kuruntu dünyasında şiir ve öyküleri tomurcuklanır. Else elli yıla yakın, düzensiz ve göçebe şair yaşamını sürdürür; hiçbir zaman mekan ve kendisine ait bir eve sahip olmadı; dar ve ıssız odalarda kalırdı.
1933’de faşistler tarafından kovuşturmaya uğruyarak İsviçre’ye kaçmak zorunda kalır, oradan da Mısır ve sonra Filistin’e gider. 22 Ocak 1945’de kalp yetmezliğinden Küdis’de yaşamını yitirir.
Kaynak:
Kurt Pinthus
Menschheitsdämmerung, ein Dokument des Expressionismus
Rowohlts Verlag, 1982
Bernd Kettern
Biographisch-Bibliographischen Kirchenlexikons
LASKER-SCHÜLER, Else
Verlag Traugott Bautz
Tunca Özer – 2003 (Anafilya)
Else Lasker – Schüler
Almancadan Çeviren: Arife Kalender
“Her şey benimle bitecek, öldükten sonra sevemem” diyen ve Nazi Almanya’sında ‘aşkı’ direnç simgesi olarak gören Else Lasker-Schüler; 1869’da, özel bankacı, yahudi bir babanın altı çocuğundan, en küçüğü olarak Elberfeld’de doğdu. Çok erken yazıp, okuduğu için ailenin harika çocuğu oldu. Üç dört yıllık aralarla, önce erkek kardeşini sonra annesini ve babasını kaybetti. 1894 yılında doktor Jonathan Berthold Lasker ile evlendi ve 1899 yılında oğlu Paul doğdu.1902’de ilk şiir kitabı yayımlandı. 1903 yılında kocasından ayrılarak yazar Georg Lewin ile evlendi. 1911’de ‘Atılım’ adlı draması ve ‘Mucizelerim’ adlı çalışması yayımlandı. İlk ürünlerinde, eski alman gerçeküstücülerin izlerini taşıyan Lasker-Schüler’in eserleri arasında ‘Aşk Lirikleri”, bugün de tanınmış eseri olarak karşımıza çıkar. Şiirlerinin geri planında ise dinsel motifler ile doğu felsefesi göze çarpar. “Eski Tibethalısı” başlıklı şiiri bunun en tanınmış örneğidir.
1927 yılında oğlunun ölümü üzerine, büyük bunalıma giren şair’in oyun ve şiirleri Nazi gözetiminden kurtulamadı. İlkin Zürih’e, daha sonra Filistin’e kaçan şair; üç kez Filistin Zürih arasında gidip geldikten sonra,1938 de, yeniden alman vatandaşı olarak kabul edildi. Savaş bittikten sonra İsviçre’ye döndü.1932 de toplu şiirleriyle Kleist Ödülü’nü alan şair; 1943 yılında önemli eserlerinden biri olan ‘Benim Mavi Piyanom’u yayımlattı. Else Lasker-Schüler evliliklerinde, zorunlu gittiği ülkelerde mutluluğu, huzuru yakalayamamasına karşın, ‘aşk’ı direnme aracı olarak seçti. 1944’de ağır bir kalp krizi geçiren şair, 1945 yılında Jerusalem’de yaşama veda etti.
2010 Cumhuriyet Kitap-Şiir Atlası
Şiirleri
Veda Mektubum
Ernest’e
Artık gözlerimi açamam
Gördüklerim zamanla birlikte yok oldular.
Sildi renklerini günbatımları
Altın ışıltıların güzelliğinden yoksunlar.
-Akşamın yıldızları çınlıyor
Ernest——
Ellerini sıkıca tutuyorum-
Senin ve benim
İkimizin yetişkin içtenliğiyle.
Otların arasındaki mandalin ağacında
Yuvadaki kuş şarkı söylüyor
Artık kızarmaktan utanmadığımı
Hüzünlerimin acısından da.
Ernest…
Bir kez ‘seni seviyorum’ de!
Dudakların eğer
Dört yapraklı yoncaya değerse-
Çiçek tarhlarında düş gülleri açar
Işıldar bedenim, Ernest.
Beni yükselen sulara bırak
İçinde yarınların uyuduğu
Terkedilmiş kentlere dön.
Yollarda kimsesiz, Ernest, şiirler.
Nasılsa karşılaşırız,
Artık senin ve benim olmayan
Anılarımızla, Ernest.
Cezam devam ediyor,
Geceler ağarana dek Ernest.
Yük arabasını çekiyor at
Umutsuzluğun yüküyle yorgun-
Ve –kırbaç darbeleriyle.
Yüreğim çimlerin üstünde
aşka inanışını, otlayan hayvanlara anlatır,
Beyaz ve kırmızı tomurcukların arasında, Ernest.
“Ah, hiçbir zaman ellerim ellerinde olmadı” –
zarflar içinde dizilir, Ernest
Sesindeki sevimli iletiler.
Sahra kumlarının üstünde bulutlar birikiyor
Bildik yataklarda
Göksel ışıkları karartmak için.
Başımı avuçlarına bırakıyorum
Avuçlarında dinleniyor ruhum, ellerin benim vatanım
Orda soluyor düşler, şiirler…
Sonbahar
Yolların son güzelliklerini topluyorum….
Bir melek bana ölüm giysisi dikiyor-
Kendimde farklı dünyalar taşıyorum.
Ebedi yaşam-‘onda’ aşkın varlığı söylenir
Her şeyi ayaklandırır insanda aşk
Sonra nefret başlar, meşale alevlerine benzer.
Aşka dair çok şey söylemek istiyorum
Güçlü fırtınalar estiği zaman,
Girdaplarda savrulurken ağaçlar,
Kalbimde onların ağırlığı var.
Acılar yaşadım….
Dolunaylar sorularını yanıtlar.
Günlere nasıl tutunduğumu ay görüyordu,
Parmaklarımın üstüne basarak geçtiğim korkular.
Sonra
…..Sonra gece senin rüyanla geldi
Issız yıldızların ışıltısında.
Gün neşeyle geçti içimden
Vahşi güller nefes aldı soluğumda.
Bahar günü gibi özlüyorum
Aşkının varlığını.
Bin yıllık düşlerle
Yanmak istiyorum dudaklarında.
Aşk Şarkısı
Gittiğin günden beri
Şehir karanlık.
Gölgeleri biriktiriyorum
Sen palmiyelerin üstünde,
Altında dolaşırken.
Aynı melodiyi söyleyip duruyorum
Dallarda asılı bana gülümseyen.
Yeniden seviyorsun beni-
Kime sevincimi söylesem?
Bir biçimde düğünlere benzer,
Seslerden sezilen mutluluk.
Beni ne zaman düşündüğünü
Her daim biliyorum.
Çocuklaşıyor kalbim
Ve çığlık atıyor.
Yollara açılan her kapıda
Oturup düş kuruyorum;
Evlerin duvarlarına güzelliğini çizmek için
güneşe yardım ediyorum.
Irak Akşamlar da
Iraksın benden
Akşamlarda arkadaşlarının arasında;
Karanlık üstümüze ışıltılarla kapanır…
Ve ben tüm hıyanetlere katlanırım.
Bulut saçaklarında ışıklar kızarırken
Her şey yalnızlığımızda kalır.
Ve bazen yumuşak bir hava gelir
Ve boyar senin ve benim yanaklarımı
Ve bu senin sesindir, beni çağırır
Salondaki tüm seslerden daha akıcı
-Ve beni kollarına alırken gökyüzünü çınlatır.
Oysa gözlerinde rahatı bulamıyorum
Sözlerin güç vermiyor avunmak için-
Aşka düşüyorum ve aşk bana ağır geliyor.
Herkesin içindeki cevher gibi,
Zerrelerimde ruhumun konuğu görünüyor.
Biliyorum, sadece beni sevdiğini…sadece
Ve senin için anlaşılmaz olduğumu da,
Tüm tatlı sözleri söylerken, yine de ağlıyorum.
Beni Görüyor musun?
Yer ile gök arasında mıyım?
Patikamdan geçmiyor kimse
Yüzün dünyamı ısıtıyor
Her şey çiçek açıyor seninle.
Ne zaman bana baksan
Kalbim tatlılıkla doluyor.
Gülümsemende beklerken
Gün geceye hazırlanıyor
Sihirbaz oyunlarıyla seni özgür bırakıyorum
Yok oluşun alıştığım bir oyun.
Aşk
Bilir misin, çılgın düşlerimde
Zincirlere bağladığımı seni …
Bu yüzden gece karanlığında, tan alacasında
Öpüşlerinle esir alıyorsun beni.
Anemonların yerini bilir misin
Kırmızı ışıltılarla deniz yangını gibi…
Derin fincanların içindeki falda gördüm
Ardımdan gelen günahlarımı.
Keşke o kadar muhteşem olmasaydı-
Tenimin alevlerinde ölüşün…
Cehennemim cennetini bastırır
Kanımın yangınında erirsin.
Mavi Piyanom
Mavi bir piyanom var, evimde
Ve nota derseniz bilmiyorum.
Karanlığında durur o bodrum kapısının
Bu dünya duyarsızlaşalı.
Yıldız eller çalar onu dört
-Ay hanım türkü söyler sandalda.
Şimdi ise şakırtıda dans eder fareler.
Paramparça olmuş klavye…
Mavi ölüye ağlarım.
Ah sevgili melekler, açın bana
– Acı ekmekten tattım ben-
Yaşarken gökkubbe kapısını –
Bütün yasaklar çiğnense de.
Mein blaues Klavier
Ich habe zu Hause ein blaues Klavier
Und kenne doch keine Note.
Es steht im Dunkel der Kellertür,
Seitdem die Welt verrohte.
Es spielten Sternenhände vier
-Die Mondfrau sang im Boote-
Nun tanzen die Ratten im Geklirr.
Zerbrochen ist die Klaviatür…..
Ich beweine die blaue Tote.
Ach liebe Engel öffnet mir
-Ich aß vom bitteren Brote-
Mir lebend schon die Himmelstür-
Auch wider dem Verbote.
Duy Tanrı…
Gözlerimin altında gece
Bir halka misâli toplanır.
Aleve dönüştürürse de kanımı nabzım
Yine de her yanım karanlık idi.
Ey Tanrım, yaşam dolu şu günde,
Ölümü düşlerim nedense.
Suda içerim onu ve kuru ekmekle yutkunurum.
Ölçüsü yok acılarımın senin o terazinde.
Duy Tanrım…çok sevdiğin mavi renkte
Şarkı söyledim senin gökkubenden –
Ve günü uyandıramadım ebedi nefesinde senin.
Yüreğim utanır oldu sana karşı sağır yara izlerinden.
Nerede son bulacağım? – Ey Tanrım!! Çünkü yıldızlara,
Aya da baktım, senin tüm meyvalarının vâdisinde.
Daha üzümken bayatlar kırmızı şarap…
Ve acı – her yerde, her bir çekirdekte.
Gott hör…
Um meine Augen zieht die Nacht sich
Wie ein Ring zusammen.
Mein Puls verwandelte das Blut in Flammen
Und doch war alles grau und kalt um mich.
O Gott und bei lebendigem Tage,
Träum ich von Tod.
Im Wasser trink ich ihn und würge ihn im Brot.
Für meine Traurigkeit gibt es kein Maß auf deiner Waage.
Gott hör… In deiner blauen Lieblingsfarbe Sang ich das Lied von deines Himmels Dach –
Und weckte doch in deinem ewigen Hauche nicht den Tag.
Mein Herz schämt sich vor dir fast seiner tauben Narbe.
Wo ende ich? – O Gott!! Denn in die Sterne,
Auch in den Mond sah ich, in alle deiner Früchte Tal.
Der rote Wein wird schon in seiner Beere schal…
Und überall -die Bitternis- in jedem Kerne.
Bir Aşk Türküsü
Sascha’ya
Sen gittin gideli
Karanlık kaldı bu kent.
Gölgelerini topluyorum
Altında gezindiğin,
Hurma ağaçlarının.
Dallarda gülümseyerek rakseden,
Bir ezgi uğuldamalıyım hep.
Beni yeniden seviyorsun –
Kime anlatayım ki tutkunluğumu?
Akislerde mutluluğu duyumsayan,
Bir bilgeye mi yoksa bir evlenen mi?
İşte biliyorum hep,
Beni ne zaman düşündüğünü –
Kalbim çocuklaşır ansızın
Ve haykırır.
Her sokak girişinde
Durur ve düşlerim;
Güneşle çiziyorum güzelliğini
Ve evlerin bütün duvarlarına.
Gitgide eriyorum
Çizdikçe seni.
İnce sutünlere dolanıyor bedenim
Sarsılana dek.
Heryerde kanımızın,
Asi soylu tomurcukları parıldıyor;
Altuni oğlakların yünündeki,
Kutsal yosunlarda kayboluyoruz.
Uzansa gövdesiyle
Bir kaplan
Bizi ayıran uzaklığın üzerine,
Bize yakın bir yıldız misâli.
Erkenden düşer yüzüme
Soluğun.
Ein Lied der Liebe
für Sascha
Seit du nicht da bist,
Ist die Stadt dunkel.
Ich sammle die Schatten
Der Palmen auf,
Darunter du wandeltest.
Immer muß ich eine Melodie summen,
Die hängt lächelnd an den Ästen.
Du liebst mich wieder –
Wem soll ich mein Entzücken sagen?
Einer Waise oder einem Hochzeitler,
Der im Widerhall das Glück hört.
Ich weiß immer,
Wann du an mich denkst –
Dann wird mein Herz ein Kind
Und schreit.
An jedem Tor der Straße
Verweile ich und träume;
Ich helfe der Sonne deine Schönheit malen
An allen Wänden der Häuser.
Aber ich magere
An deinem Bilde.
Um schlanke Säulen schlinge ich mich
Bis sie schwanken.
Überall steht Wildedel,
Die Blüten unseres Blutes.
Wir tauchen in heilige Moose,
Die aus der Wolle goldener Lämmer sind.
Wenn doch ein Tiger
Seinen Leib streckte
Über die Ferne, die uns trennt,
Wie zu einem nahen Stern.
Auf meinem Angesicht
Liegt früh dein Hauch.