Cin’lerden haber var
Ruhsal hastalıklar konusunda büyük mesafe kaydeden psikiyatri de kendi sahasının dışında bazı ruhi bozuklukları kabul ediyor. Psikolog Dr. Kerem Doksat, beyinsel bir rahatsızlığı olmayan bazı insanların yaşadıkları vakalarla karşılaştıklarını ve bunu bilim adına reddetmenin bağnazlık olacağını vurguluyor.
Sıcak bir ağustos akşamı yorgun argın eve döndüğümde ineğinin hasta olduğunu söylediler. Murdar olmaması için saba’ha kadar başında beklemem gerekiyordu. Battaniyemi aldım ahırın bir köşesinde, ineğe yakın olan bir yere uzandım. Henüz uykuya geçmiştim ki sırtıma yediğim bir tekmenin acısıyla uyandım. Direğe asılı duran fanus lambanın sönük ışığı altında seçebildiğim, bana tekmeyi vuran; iriyarı, saçı sakalı birbirine karışmış acayip bir mahluktu. Yerimden kalktım fanusun olduğu direğe dayanarak öylece kaldım. Gördüğüm şeyin bir cin olduğunu anlamıştım. Çünkü her sabah ahıra geldiğimde atın yelelerini örülmüş olarak bulurdum. Korkudan zangır zangır titriyordum. Dilim sanki boğazıma kaçmış, ağzımda tükürük namına bir şey kalmamıştı. Binlerce insan boğazımı sıkıyordu sanki, bildiğim duaları okumak için kendimi zorladım, hiç hareket yoktu. Bağırmayı denedim olmadı. Kollarım ve bacaklarım da kıpırdamıyordu. Ölmek üzere olduğumu zannettim. Bana tekme atan cin deli olarak bildiğimiz öküzün yanına giderek bağını çözdü. O anda kendisine benzeyen birkaç cin daha geldi. Onlar da diğer malları açarak üzerlerine bindiler. Sırtlarına oturdukları öküzleri, inekleri ahırın bir ucundan diğer ucuna sürdüler, sürdüler.
Kendimden geçmiş cansız bir ceset gibi dururken ezan okunmaya başladı. Hoca ‘Allahü-ekber’ der demez cinlerin hepsi birden büyük gürültüler çıkararak kaçıştılar, kayboldular. Ezanı duyunca rahatlamış, kendime gelmiştim. Besmele çekerek kapıya doğru gerisingeri yürüdüm. Ahırdan çıkmamla eve gitmem bir oldu. “
Erzurum’un Aşağı Canören köyünde oturan Bedir Kavak başından geçen bu esrarengiz olayı anlatırken o korkuyu yeniden yaşıyor gibiydi. Bazen sözüne itim at ettiğimiz kişilerden de buna benzer vakalar dinleriz. Peki insanoğluna apansız zamanlarda görünme ihtiyacı hisseden bu varlıkların mahiyeti nedir, ne yerler, ne içerler, insanlarla irtibatları ve onlarla evlenmek mümkün mü?
(Mehmed Siyahkalem-Cinlerin Tasviri)
Cinleri Anlamak
Cinler… Birlikte yaşadığımız, aynı mekanları paylaştığımız belki de yediğimiz içtiğimiz aynı olan esrarengiz mahluklar… Varlığı Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflere göre tartışma götürmez bir şekilde kesin olan cinlerin insanlarla münasebetleri ve mahiyetleri konusunda ise bir ittifak sözkonusu değil. Bu araştırmaya bizi sevkeden sebep birçok Müslüman’ın bu konuda ifrat ve tefride kaçması. Cinlerle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan Müslümanlar’ın bir kısmı cinlere büyük manalar atfederken bazıları da yalancı cincilerden dolayı cinleri inkar derecesine varıyor. Konuyu ayet ve hadislerle sınırlı tutmaya özen gösterdik ancak bu konuda değişik fikirler beyan eden ilim adamlarımızın görüşleri ve yaşanmış bazı vakıalarla da araştırmamızı zenginleştirdik.
İlk insanın yaratılışından beri süregelen tartışmalar, tarihte bütün toplumların cinlerin varlığını kabul ettiğini gösteriyor. İslam dışı toplumlarda cinler yüzünden katliamlar meydana gelirken, cinleri gerçek manasıyla anlayan yalnızca Müslümanlar olmuş. Hatta Batı’da son zamanlara kadar akıl hastalarının içine cin girdiği gerekçesiyle onu çıkarmak için hastayı çeşitli işkencelere tabi tutuyorlardı. Öyle bir hale gelmişti ki akıl hastaları engizisyon mahkemelerinde yargılanarak cezalandırılıyorlardı. Ta ki pozitif bilimlerin ilerlemesi beynin anatomisinin, histolojisinin ve biyokimyasının bulunmasıyla nihayet 1950’li yıllarda akıl hastalığının ne olduğu anlaşıldı ve böylece işkenceler son buldu.
Bütün bunlar karşısında Müslüman toplumlar, delileri akıl hastası olarak kabul ederek onları müzik ve çeşitli yollarla tedavi etmiştir. Selçuklu ve Osmanlı’daki bimarhaneler bunun en bariz örnekleridir.
Mahiyetleri Tartışılıyor
İslam öncesi cahiliye devrinde revaçta olan kahinlik Peygamberimizin gelmesiyle dumura uğradı. Cinler vasıtasıyla meleklerden bilgi çalan kahinler bu yeteneklerini yitirdiler. Cinlerin de peygamberi olan Hz. Muhammed (A.S) cinlerle görüşüp onlara tebliğde bulundu. Fakat onların mahiyetleri hakkında fazla açıklama yapmadığı için kendisinden sonra sahabiler arasında farklı görüşler ortaya çıktı. Bu görüş farklılığı cinlerin varlığı ile alakalı değil mahiyetleri ile ilgiliydi. Bu tartışmalar günümüze kadar sürüp geldi. Yaptığımız araştırmada cinlerin mahiyetinin hala tartışıldığını gördük. Cinlerin insanlarla münasebetini, insanın insanla münasebeti gibi düşünenlerin yanında, bu münasebetin tamamen manevi olarak telakki edilmesi gerektiğini savunanlar da var. İkinci görüşü benimseyenlerin dayanakları ise İmam-ı Şafi’nin; “Cin gördüm diyen kişinin şehadeti kabul edilmez” şeklindeki görüşü.
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ali Osman Ateş, doktorasını “cinler ve büyü” üzerine yapmış. “Kur’an ve Hadislere Göre Cinler ve Büyü” adında neşredilmiş bir kitabı da olan Ateş, cinleri görmek, onlarla evlenmek ve cinlerin yiyecekleri konusundaki kaynakların çürük olduğunu iddia ediyor. Yine bu konuda geniş bir araştırma yapan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Çelebi de, İslami kaynaklarda zikredilen iki görüşten birinin sessiz olarak kabul edildiğini ve diğer görüşün hiç kaale alınmadığını belirtiyor. İnsanların cinlerden faydalanmasının kesinlikle mümkün olamayacağını savunan bu iki bilim adamımız, cinlerle uğraşanların yüzde doksanının şarlatan olduğunu ve bir Müslüman’ın bu kişilerden yardım talep etmesinin caiz olmadığını ileri sürüyorlar. “Ruh Dosyası’ adlı bir kitabı bulunan araştırmacı-yazar Ahmet Ersöz de, cinlerle ilgilenmenin yasak olduğunu, onlar vasıtasıyla yardım istemenin caiz olmadığını vurgularken, insanların cinlerle irtibat kurmalarının mümkün olabileceğini ifade ediyor. Ahmet Ersöz, ayrıca “gönül gözü açık olan herkesin cinlerle irtibat kurmalarının mümkün olduğunu” kaydederek bu konudaki yaşanmış vakaları örnek gösteriyor. Akademik seviyede araştırma yapan bu ilim adamlarımız insanların cinlerle ilişkisini mümkün olduğu kadar sınırlayıp bu işlerle uğraşanları kesin olarak reddetmelerine karşın buna ruhsat veren ilahiyatçılarımız da yok değil. İstanbul Müftülüğü Fetva Heyeti Başkanı Abdülaziz Bayındır, cinlerle uğraşan kişileri, kendi sahalarında birer teknisyen olarak görüyor ve bu konuda muzdarip olan birinin son çare olarak bu kişilere başvurmasında bir sakınca olmadığını belirtiyor. Gördüğünüz gibi, bilimin alabildiğine geliştiği günümüzde de cinlerin mahiyetleri konusunda bir ittifak yok. Ancak, İnsanların cinlerle münasebeti konusuna mesafeli yaklaşan ilim adamlarımızın şu kaygısını da gözardı etmemek lazım: “Halkın, cinciyim diyen şarlatanlara bel bağlaması”. Nitekim Cin-insan münasebetini inkar gibi bir çabaları yok. Çünkü insanların yaşadıkları müşahhas vakalar cinlerin insanlarla münasebetini açıkça ortaya koyuyor. Ruhsal hastalıklar konusunda büyük mesafe kaydeden psikiyatri de kendi sahasının dışında bazı ruhi bozuklukları kabul ediyor. Psikolog Dr. Kerem Doksat, beyinsel bir rahatsızlığı olmayan bazı insanların yaşadıkları vakalarla karşılaştıklarını ve bunu bilim adına reddetmenin bağnazlık olacağını vurguluyor: “Bu tip konularla parapsikoloji uğraşır. Çünkü parapsikoloji, klasik psikolojinin uğraşmaktan kaçındığı noktaları bilimsel metodlarla inceler. Ruhbilim deyimi yanlış kullanılıyor aslında, çünkü ruh çok geniş bir kavram. Halbuki bizim ilgilendiğimiz saha yalnızca beyinle ilgili. Bu nüansı yalnız Araplar ayırmışlar.
‘İlm-i nefs’ diyorlar. “Doksat, bu konuların vuzuha kavuşabilmesi için ülkemizde parapsikoloji kürsülerinin kurulması gerektiğini de sözlerine ekliyor.
Cin Şiirleri ve Hadisleri
Araştırmamızı yaparken cinlerle ilgili kaynakların tümüne ulaşmak istedik. Eski esereler konusunda ihtisas sahibi olan Doç. Dr. Hüseyin Elmalı yardımlarını esirgemedi bizden. Dokuz Eylül Üniversitesi Arap Dili öğretim üyesi olan Elmalı, üniversite kütüphanesi ve kişisel arşivini bizim için yeniden taradı. Hicri 622 yılında Ahmet bin Ali el-Buni tarafından yazılmış “Şemsü’l Maarif’ten, “Şemsü’l Envar ve Künüzü’l Esrar”a, “Iktü’l Mercan fi ma Yetealleku bi’l Can”dan “Kenzü’l Esrar”a kadar birçok kitaba ulaşmamızı sağladı. Arap dili edebiyatı doçenti olan Hüseyin Elmalı ayrıca Arap edebiyat kaynaklarında Cinler tarafından yazıldığı kaydedilen şiirler bulunduğunu ve bazı hadis kitaplarında da cinlerden rivayet edilen hadisler mevcut olduğunu ifade etti.
Cinler ve Büyü
Günümüzde cinlere başvurma sebeplerinin çoğunluğu büyü gerekçesiyle yapılıyor. İslam alimlerinin bu konudaki görüşü ise şöyle: “Büyü bilimsel bir gerçeğe dayanıyorsa hakikatı vardır, dayanmıyorsa hurafedir.” Büyünün yapılabileceği konusunda ittifak eden İslam alimleri, bundan kurtulmanın yolunun da ancak Kur’an okumakla ve Allah’a yalvarmakla mümkün olacağını belirterek medyumlara gidilmesini yasaklıyorlar. Bu konuda hazırlanmış kitaplardaki büyü örnekleri ve bunları bozma yollarını araştırdığımızda korkunç bir durumla karşılaştık. Kur’an’ın kesin olarak reddettiği sihirle ilgili yazılan kitapların hemen hepsinde ayet ve hadislere sinsi bir saldırı ve küstahça bir alay söz konusu. Ayrıca, “hayır hatemi” ve “şer hatemi” diye verilen şekillerde (vefklerde) altı köşeli siyon yıldızının yer alması da bu saldırının nereden geldiğini bariz bir şekilde ortaya koyuyor. Yahudi kökenli olan bu büyü örneklerine sonradan ayetlerin sokulması ise tamamen onların işi.
İslam’ın, geldiği toplumlarda var olan bu büyüleri yasaklaması üzerine onlar da buna İslami bir kılıf bularak daha önce çeşitli harfler ve şekillerin yerine Kur’an ayetlerini yerleştirerek İslami bir kimlik katmışlar. Konuyla hiç alakası olmayan bir ayetteki bir kelime yüzünden onu oraya yerleştirmişler. Mesela muhabbet kelimesi geçen bir ayeti alarak karı koca arasını bulmada kullanmışlar.
Cinlerin Yaratılışı
Rahman sûresinin on beşinci ayeti kerimesinde, “Cinler, halis yani dumansız ve korsuz ateşten yaratılmışlardır” buyuruluyor. Cinlerin mahiyeti ve yapısı mevzuunda Kur’an’ın verdiği malumat bu kadar. Yalnız, Hicr süresinin yirmi yedinci ayetinde, “(vücudun gözeneklerine) nüfuz eden kavurucu ateş” tabiri de kullanılıyor. Şu kadar ki, mahiyet ve keyfiyetleri bizim için yine meçhul. Çünkü teleskop ve mikroskop, bize henüz böyle bir alemden ve bu alemin mahiyetinden bir şey bahsetmiyor. Evet cinler, belki de mekan dahilinde bile eşyayı bize gösteren ışık dalgalarının içinde göremediğimiz varlıklardır. Kelimelerle, ilmi tabirlerle bir şeyler söylenmeğe çalışılsa bile, yapılarının nasıl olduğu ve yaratılış maddelerinin hangi keyfiyette bulunduğu mevzularında kat’i hükme varmak yanlış te’vil ve tefsirde bulunmak olur ki, bu da vahyi kendi hesabımıza konuşturmak demektir. Zira, Kur’an’da geçen ‘maric’ ve ‘nar’ ile, ‘nar-ı semüm’un ne olduğunu bilemiyoruz. Bakın, aslı toprak olan insan neticede nasıl bir şekil alıyor ve hangi hali kazanıyor; o halde cinlerin yaratıldığı ateş de, kimbilir nasıldır?
Mekanları ve Temessül
İmam-ı Şibli’nin (http://biriz.biz/evliyalar/ea1375.htm) Cinlerin Esrarı adlı eserinde belirtildiğine göre, cinler en çok hamam, otluk ve çöplük gibi pis yerlerde bulunurlar. Cinler her ne kadar cismen latif varlıklar olsalar da şurası bir gerçektir ki, insan, hayvan, yılan, akrep, deve ve sığır kılığına bürünüp çeşitli şekiller alabilirler. Hatta katır ve merkep şekline girdikleri, kuş kılığına bürünüp havada uçtukları da görülmüştür. Maric ve nar’dan yaratılan cinler, bir çok hususlarda bizim gibi olmanın yanında, temessül de ederler. Yani cinler, rüyalarda bir kısım insanların mana alemine girdikleri gibi, rüya dışında da temessül eder (görünür hale gelir) ve insanların yaşadığı alemi onlarla paylaşabilirler. Fakat bu, onların asıl hüviyetleri değildir, göründükleri insanların mir’at-ı ruhlarına (ruh aynalarına) aksediş şeklidir. Yani alıcının kabiliyet ve istidadına göre bir aksediştir.
Ne Yerler Ne İçerler
Cinler de insanlar gibi yerler, içerler ve evlenirler. Onlar da aynen insanlar gibi cinsi ilişki kurabilirler. Halk arasında peri olarak adlandırılan varlıklar, cinlerin dişilerinden başka bir şey değil. Cinler Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e yiyeceklerini sormuşlar. O da: “Elinize geçen, üzerine Allah’ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir” buyurmuşlar. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v) “Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istinca etmeyin, çünkü onlar (cinni olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir” diye sahabe efendilerimize tenbihte bulunmuş. Ancak buradaki Resülullah (s.a.v)’ın “Üzerine besmele zikredilmiş kemik” sözü farklı şekilde anlaşılmışsa da filimlerimiz, üzerine besmele çekilen kemiğin, mü’min cinlerin yiyeceğini, besmele çekilmeyen kemiklerin de kafir cinlerin yiyeceğini teşkil ettiğinde ittifak etmişlerdir. Ancak, bu hadisi zahiri manasıyla hemen kabul etmenin mümkün olmadığını kaydeden Doç. Dr. Ali Osman Ateş: “Ben hadisleri konu bütünlüğü içinde topladım. Metin kritiği yaptım. Oradan çıkardığım sonuca göre bazı hadislerde cin adıyla mikroplardan bahsedilmiş. Mesela cinlerin yiyeceği konusunda ‘etli kemikler ve tezek’ mikrop yuvası olduğu için o zamana göre görünmeyen bilinmeyen bir şey olarak mikroplar cin diye tarif edilmiş. Ama bu zahiri anlamında kullanıldığı ve bazı hadislerle birleştirildiği için cinlerin yiyeceği olarak anlaşılmış. Halbuki hadislerde mecaz vardır, istiare vardır bunları gözardı edersek işin içinden çıkamayız. Ayrıca cinler, istedikleri zaman da şekil değiştiremezler” diyor. Konuyu, cinlerle irtibatlı olduğunu iddia eden Mehmet Memiş’e de sorduk, “Benim bildiğim cinler insanların yediği her şeyi yerler. Pirinci ve mercimeği de çok severler. Kemik yemeleri söz konusu değildir” cevabını aldık.
Cinler İbadet Eder mi?
Her ne kadar cinler latif varlıklar olsalar da onlar da tıpkı bizim gibi maddeye kumanda eden bir ruha sahiptirler ve zişuurdurlar. Zişuur olmaları yönüyle de cansız varlıklar ve hayvanlardan ayrılıp aynen bizim gibi Allah’a, peygamberimize inanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermekle mükelleftirler. Onların da mü’ mini, kafiri, Yahudisi, Hıristiyanı, putperesti, mecusisi vardır. Muhtemelen onların da Marksistleri, Leninistleri, anarşistleri vardır. Dolayısıyla onlar da iyilikleri karşısında sevap alacak, kötülükleri karşısında cezalandırılacaklardır. Müslümanlar’ın galip veya mağlup olmaları, cinler aleminde de aynı tesiri gösterir; yani, Müslümanlar’ın galibiyeti cinni Müslümanlar’ın da galip; mağlubiyetleri cinni Müslümanlar’ın da mağlup olması demektir. Müslümanlar sevindiği an onlar da sevinir, mahzun ve mükedder olduğu anda onlar da mahsun ve mükedder olur.
Peygamberleri
Eski ve yeni bütün alimler, cinler arasında hiç bir peygamber çıkmadığına, peygamberlerin ancak insanlardan gönderildiğine dair ittifak etmişler. İnsanlara gönderilen peygamberler, aynı zamanda cinlere de gönderilmiş. Allah cinleri gönderip Ademoğlu olan peygamberi dinletti ve onlar da kavimlerini irşat etmek üzere döndüler. Kavimlerini insanoğlunun peygamberlerinden duydukları ile irşada koyuldular. Ama az da olsa alimlerden cinlere de kendilerinden peygamber gönderilmiştir diyenler de vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hem bütün insanların hem de bütün cinlerin peygamberidir. Bu konuda alimler ittifak etmişler. Nitekim İbn-i Abbas’dan nakledildiğine göre Hz. Peygamber, “Cinlere ve insanlara, her kırmızı ve her siyaha gönderildim” buyurmuş. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in peygamberliğini kabul etmeyen her insan ve her cin, tıpkı kendilerine gönderilen peygamberleri kabul etmeyen kafirler gibi cezalandırılacaklardır. Bu sahabe, tabiin, Müslümanlar’ın liderleri ve bütün ehl-i sünnet vel-cemaate göre üzerinde ittifak edilen bir fikirdir. EI-Ahkaf süresinin yirmi dokuzuncu ayetinde belirtildiğine göre, “Cinlerden bir grup; Hz. Peygamber (s.a.v)’e gelerek Kur’an-ı dinlemiş ve peygamberimize iman etmişler. Daha sonra bu taife diğer cinlere öğrendikleri şeyleri tebliğ etmişler.” İmam-ı Şibli, Cinlerin Esrarı adlı eserinde değişik rivayetlerle insanların cinlerle, ve yahut cinlerin insanlarla evlenmesinin mümkün olduğunu açıklıyor. Ancak bu konuda Halil Gönenç Hoca “Onlarla evlenmekten söz eden, daha çok avamdır. Şimdiye kadar herhangi bir insanın cinlerle evlendiği sabit olmamıştır. Sorulduğu için bu mesele dile getirildi, yoksa üzerinde durmaya değmez ve onlarla evlenmek uzak bir ihtimal de olsa, fıkıh kitaplarımız onu ihmal etmemişler dile getirmişlerdir. Şöyle ki; bir insanın bir hayvan ile, cins ayrılığı olduğu için evlenmesi caiz olmadığı gibi cinni ile de evlenmesi caiz değildir” şeklinde bir açıklık getiriyor.
İrtibat Kurabilirler mi?
Bu konuda da çeşitli görüşlerin ol duğunu yukarıda belirtmiştik. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “İnancın Gölgesinde” adlı eserinde konu yeterince açıklanıyor. Bu konuda yazılanlar özetle şöyle: Bazı insanların ruhları cinlerle temasa müsaittir; çabuk trans haline geçebilir, çabuk bizim hududlarımızın dışına çıkabilir ve onların alemi, onların hududları, onların dilleri ve haberleşmeleriyle mayalanabilirler. Bu bir fıtrat meselesidir.. ancak, bundan bir insani üstünlük manası da çıkarılmamalıdır. Evet, görülmeyen bu kuvvetlerin tabi oldukları belli prensipler vardır. Dolayısıyla insan, her arzu ettiği yerde bunlara iş yaptırtamaz. Zira onlar, Allah (cc)’ın tayin ettiği buudun dışında iş yapamazlar. Kişi mazhar olduğu bir kısım esma ve kelimeleri sırlı kilitleri açar gibi kullanıp cinlerle temasa geçebilir ama, cinler kendilerine verilmeyen imkanı kullanamazlar. Bu itibarla her insan, cinlerden istifade edemez, eden de, onları her arzusunda kullanamaz. Bununla birlikte, bazı kelimeleri cinlere ait birer kod, birer telefon numarası gibi çevirip, belirli şekillerde ve belirli sayıda tekrarlayarak, onlarla irtibat kuran insanlar da az değildir.
İnsana Zararları
Bir takım yolları ve usulleri olmakla beraber cinlerle irtibat kurma, mürşit rehber ister ve o işin ehli olmayı gerektirir. Usul, prensip ve rehber olmazsa, hata ve yanlışlıklar yapıp paçayı kaptırma ihtimali de vardır. Bu tür şeylerle meşgul olanların gözleri mana alemine açık değil ve kendileri ayaklarını basacakları yeri bilemiyorlarsa, o zaman habis ruhların saldırısına uğrar, onların hakimiyeti altına girer ve onların oyuncakları olurlar: Neticede cinler, böylelerini bazan gurur ve kibre sevkeder, okşayıp şımartır; yeri, zamanı gelince de korkutup tehdit ederek tesirleri altına alır ve kendi hesaplarına konuşturup, iş yaptırırlar. tan ve habis cinlere açılan bir kapı ve pencere durumundadır. Bilhassa hassas tipler, bozuk ruhlular, duadan ve dualıların atmosferinden uzak laubali hayat yaşayanlar, çabuk cinlerin tesirine girerler. Tabii ki, cinlerin hayat sınırlarını ve hukuklarını ihlal ve besmele çekmeden evlerini ve yurtlarını işgal de, cinlerden zarar görmede mühim faktörlerdir.
Gelecekte İstifade Etme
Kur’an’da, Süleyman Aleyhisselam’ın kuşlardan ve cinlerden ordularının olduğu, cinlerin kaleler, havuzlar ve kazanlar yaptıkları, içlerinde bina ustalarının ve denizlere dalan dalgıçların bulunduğu, ayrıca birkaç bin kilometre uzaktan Belkıs’ın tahtının anında getirildiği anlatılır. Ayetler, bizi fizik ötesi alemlere götürmekte ve metafizik vakarlada tanıştırıp, cin, şeytan ve ruhanilerle kalbin ve hissin diliyle konuşabileceğimiz bir alemde gezdirmektedir. İnsanlık, şu anda bu işin henüz elif-basında ve emekleme devresinde bulunuyor. Telepatinin, ruhlarla konuşmanın, cin ve şeytanlarla en geniş sahalarda haberleşme yapmanın ve onları emir altına alıp iş gördürmenin perdesi yeni yeni aralanıyor. Özellikle günümüzde Rusya, Amerika ve Çin gibi madde ötesi aleme kapalı ülkeler bu konuda yeni yeni araştırma yapmakta kıtalararası haberleşme sisteminde ve askeri alanda onlardan istifadenin yollarını araştırmaktadırlar. Her geçen günle birlikte biraz daha küçülen şu dünyanın gelecek yapılanmasında cinler çok daha ciddi roller oynayıp uydular ve kıtalar arası hadiselerde varlıklarını daha iyi hissettirebilirler.
Ruh Çağırma ve Cinler
Aslında ruh seansı adı verilen davetlerde gelen görüntüler ruh değildir. Zira hem mantıki olarak düşünürsek bunun böyle olmadığına karar veririz, hem de İslam inançlarına aykırıdır. Gelenler cinlerden başkası değildir. Cinlerin insanları aldatma usullerinden biri olan ruh kandırmacasına maalesef dünyanın her yerinde milyonlarca insan kapılmakta, güya ruhlarla konuştuğunu sanmakta. Aslında konuşulan kesinlikle cinlerdir.
24 Haziran 1995 / İSRAFIL HANCI – ALI AKINER