Cemal Süreya’nın şiirinin yalancısıyım: On altıncı Louis, 14 Temmuz 1789 günü kellesi giyotine yerleştirilmeden birkaç saat önce günlüğünde demiş ki, “Bugün kayda değer bir şey yok.” Ertesinde Fransız ihtilali olmuş. Cemal Süreya’ya göre işte bu söz bile bir “kehanet”, ya da kehanet adlı kısacık bir “şiir”.
Günlerden 14 Temmuz 1789 değil ki, günlerden günsüz günü, gönülsüz günü. Saat kaç? Bilmiyorum. Sanırım yoklama yapıyorlar. Elimi kaldırdım, buradayım dedim. Sanırım yine aynı şeyi soruyorlar: Hayallerimi. Hayallerim elbette var ama, sır kalsın gördüğüm rüyalar ve kâbuslar. İnanırım her yalana gerçek olana kadar… Cevap veriyorum: Yıldızdan yaktım sigaramı Bulut yaptım dumanından. Sonra üfledim hafifçe, okyanuslarda patlattım bir kasırga… Bu yalan mecazi yalan, cezası edebi olan… İnfazı yok lakin sürgünü müebbet aman! Düştüm hayat mahpusuna vay.
Gardiyanlarımsınız: Görüyorum, geçmiş karşıma sırıtıyorsunuz. Pişkin ve pişmiş birer kellesiniz hepiniz. Kiminiz müstear adların ardına gizlenmişsiniz. Giyotinlere gelesiniz. Zaten gördüğüm kadar varsınız. Gözümü kapattım mı yoksunuz. Göz kapaklarım en müthiş kitle imha silahlarıdır, bilmiyorsunuz. Bir kapatıyorum, yok oluyorsunuz. Hayır yok olmuyorsunuz. Sesten ibaret bir karanlığa dönüşüyorsunuz. İşte orada artık siz, sadece televizyonun sesisiniz: Ölmüşler öldürmüşler yorumlamışlar ve yorulmamışlarsınız…
Bugün kayda değer bir şey yok… Kayda geçenler hep olup bitenler ve hep olup bitecekler.. “Yeter artık bakın sizleri görüyoruz, gözümüzü açtık” denilene kadar, bugünün adı yok. Kahrolsun bugün. Ama Yarının adı olacak. Yarının adını biz koyacağız ve çünkü Yarın kayda değer bir şey olacak. Yaşasın Yarın.
Lafı uzatmayayım. En iyisi burada birkaç yıl önce Refleks dergisinde gençler için yazdıklarımı tekrarlayayım:
Yaşasın kahrolsun dememek
Kahrolsun yaşasın dememek
Kahrolsun ve Yaşasın en sevdikleri iki kelimedir devrimci genç insanların. Bu iki kelimeyi ağız dolusu sadece onlar söyleyebilir. Bu iki kelimeyle sadece onlar İyileri ve Kötüleri tasnif edebilir. Kahrolsunları ve Yaşasınları genç insanların, bir slogandan öte hayat diyalektiğidir; hiçbir yaşı geçkinin kabul edemediği…
Kahrolsunları ve Yaşasınları genç insanların, gün gelir rengârenk bir ikilem olur. Bu ikilem ikliminde grilere vallahi yer yoktur. Bu ikilemde sarılar ve yeşiller, maviler ve allar, turuncular ve morlar ve illa ki kıpkızıl aşklar boy atar. Aşkı kıskandırıp devrimi yaşatır gencecik insan, devrimi kıskandırıp aşkı yaratır. Aşktan ve devrimden yana olanlar hep iyidir, yaşasındır. Aşka ve devrime karşı olanlar hep kötüdür, kahrolsundur.
Sadece bunu, başlangıçta sadece bunu bilmesi yeter gencecik devrimci insanların. Nasolsa daha vakitleri vardır, öğreneceklerdir. Nasolsa daha fırsatları olacaktır, bilgileneceklerdir. Yanlışları ve yanılgıları biriktirmektir aşk. Yanlışlardan ve yanılgılardan, doğruları doğurtmaktır devrim…
Aşk yeni bir çelişkidir, devrim yeni bir bilgidir. Diyalektik bir devrimdir, aşk; devrimci bir diyalektiktir, aşk. Diyalektik bir aşktır, devrim; aşık bir diyalektiktir, devrim. Her aşık her devrimin diyalektiğidir. Yürek dolusu aşktır diyalektik, aşk dolusu diyalektiktir devrim.
Devrim yeni bir bilgidir, aşk yeni bir çelişkidir. Daha birçok şey bilmediğini bilmektir yaşı geçkin bilgelik, çelişkiye düşmeksizin. Oysa neyi bilmediğini bilemez ki gencecik insan; çünkü baştan aşağı çelişkidir; ve pek az şeyi bildiği için, sadece pek çok şeyi henüz bilemediğini bilebilir. Her şeyi bilirmiş gibi bilirse gencecik insan, çabucak yaşlanacaktır çünkü; belki en çok bunu bilir. Öyleyse: Diyalektik bir bilgedir gencecik devrimci insan; çünkü aynı anda kahrolsun ve yaşasın diyebilendir.
Bu ikilemi hiçbir yaşı geçkin insan kavrayamaz. “Kahrolmasınlar canım”ları, “yaşasınlar canım”ları yetmez… Zira her şeyi bilgece görmeye yatkın olan yaşı geçkin insanların, her şeye tahammülleri vardır aşka tahammülleri yoktur. Ve bütün bilgelikleriyle yaşı geçkin insanların, sadece yenilenmiş eski bilgilere ihtiyaçları vardır ve yeni aşklara ihtiyaçları yoktur. Oysa pek az bilgileri vardır gencecik insanların; kıpkızıl devrimleri ve sımsıcak aşkları. İşte bu yüzden, ancak denenmemiş doğruları olabilir ve denenmiş yanlışları.Ve bir de, elbette, yaşamakta oldukları aşkları.
Doğrularını doğursun diye yanılgıları: Başlangıçta bir avuç bile olsalar devrimci genç insanlar, her daim gençlik aşısı yapmayı mutlaka göze alırlar. Çünkü aşk ve devrim diyalektiğinde diğer gençler de bir güzel aşılanırlar. Bütün gençler diyalektik aşı olunca ne olur? Toplum genç olur, genç toplum devrime aşık olur. Pek de iyi olur. Yumruklu ve Yıldızlı pekiyi olur..
(Ve böylece artık her gün kayda değer bir şeyler de olur.)
Melik Pekdemir, birgun.net
XVI. Louis, (d. 23 Ağustos 1754 – 21 Ocak 1793) 1775 – 1792 yılları arasında Fransa Kralı ve Marie Antoinette’nin kocası.
21 Ocak 1793’te Fransız İhtilali esnasında “Vatan Hainliği” suçlaması ile giyotinle idam edilmiştir. Fransız devrimi’nin “günah keçisi” haline gelmiş ve eski rejim (ancién regime)’in bütün olumsuzlukları kişiliğine yüklenmiştir.
Küçük yaşta Fransa’nın Kralı olan Louis’in aslında son derece hazin ve hazin olduğu kadar da inanılmayacakbirhayat hikayesi var;
Fransa’da 1789’da patlayan ihtilál, Kral 16. Louis’in mutlak otoritesine son vermişti. Kral önce haklarından feragat etti ama entrikaya dayalı politikasından vazgeçmemesi üzerine tahtından indirildi, ihanetle suçlanıp yargılandı ve idama mahkum edildi. İhtilálciler 1793’ün 21 Ocak’ında Louis’in kafasını giyotinle kestiler. Kralın aslında bir Avusturya prensesi olan karısı Kraliçe Marie Antoinette de aynı senenin 16 Ekim’inde giyotine yollandı.
Fransa Kralı 16’ıncı Louis’nin, 1793 yılında, idam edilmeden önce taktığı türban, açık arttırmada 88 bin Dolara satıldı.
Tarihçilere göre, Kral 16’ıncı Louis, Paris’teki zindanda, başını sıcak tutmak için bu beyaz türbanı takıyordu ve giyotine götürülürken türbanı başka bir mahkuma verdi.
Tarihi türbanın, adının açıklanmasını istemeyen Fransız-Amerikalı bir aile tarafından satın alındığını öğrenildi.
Türbana verilen 88 bin Doların, şimdiye kadar tarihi bir bez parçasına ödenen en yüksek miktar olduğu bildiriliyor.
Nedeni ise Fransa Kralı 16’ıncı Louis’den günümüze pek az kişisel eşya kalmış olması.
Fransa Devrimi´nin talihsiz kralı 16.Louis’in yanına daha çocukken garip bir adam ziyaretine geldiği iddia edilir. Bu adam, genç kral adayını uyarmak istiyordu, 21 sayısının Louis için tehlikeli olduğunu söylüyor ve ömür boyu her ayın 21´inde kralın yanında olmak istiyordu, onu ancak böyle koruyacaktı. Louis adamdan hoşlanmadı ve saraydan uzaklaştırdı. Adam giderken 21 sayısının onu öldüreceğini haykırdı. Çok uzun yıllar geçti, Devrim patladı, Kral ve Kraliçe kaçarken Varennes Ormanında yakalandılar, tarih 21 Haziran 1792´idi, 21 Eylül´de Devrim Konseyi Krallığı lağvedip, cumhuriyeti ilan etti ve 21 Ocak 1793´de ise Kral 16.Louis giyotinle idam edildi. Acaba 21 sayısının garip raslantısını farketmiş ve o garip ziyaretçiyi hatırlamışmıydı? Peki,o adam kimdi?