1958 yılında İstanbul’da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’nde bitirip, yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümün’nde tamamladı.
Slyvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath’ın bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı genç şairi etkiledi. Nilgün Marmara, şiirlerinde çoğunlukla , 1. tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan izleklerini kullandı.
Çeşitli derilerde şiirleri yayınlandı. Küçük İskender, Lale Müldür, Orhan Aklaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli İnal, ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi.
Slyvia Plath sevgisi, Marmara’yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987’de henüz 29 yaşındayken “yaşam karşı ölüm” dedi ve intihar etti.
ESERLERİ
Şiir
Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988)
Metinler (1990)
Günlük
Kırmızı Kahverengi Defter (Gülseli İnal tarafından hazırlandı,1993)
www.wikipedia.org/wiki/NilgunMarmara
YABANCI
En yakın yabancı sendin,
Daha sürülmemişken ışığın biberi
yaramıza,
Yaslanırken boşlukta duran bir merdiveni
henüz.
Güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
İlkyaz derken _kışı gözden kaçıran
Yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
en güçsüz kollarla_
Çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
Çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu….
Yabancıların en yakınıydın sen!
(Haziran 85)
KUĞU EZGİSİ
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir –
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir –
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!
Nilgün MARMARA
Aslında şiirle hiç ilgim yoktur, diyebilirim. Fakat Nilgün Marmara’dan bahsetmeme neden olan olay, taaa çocukluğuma kadar gidiyor. Ben onu gıyabında tanıyordum. Babası babamın arkadaşıydı. Zaman zaman evimize de gelirlerdi. En son onun hakkında bilgiyi Boğaziçi Üniversitesi’ni yeni bitirdiği yıllarda, babamla birlikte ziyaretine gittiğimiz, babasından öğrenmiştik. Okulu bitirmiş fakat iş beğenmediğini, çalışmak istemediğini söylemişti, babası. Ben onun Boğaziçi’ni bitirip de çalışmak istememesini şımarıklık olarak değerlendirmiştim. Niçin bitirmiştin ki güzelim okulu madem?
Ama her zaman olduğu gibi görünen gerçeği yansıtmıyordu. Aslında hepimizin içinde kaybolduğumuz “kara delikler” var. Fakat bu kadar duyarlı olan insanlar bunu daha derinden hissediyor, sanırım.
Hani şimdilerde de görüyoruz ya, Boğaziçi’ni bitirdi, sonra Amerika’ya gitti, pastacılık kursuna devam edip, sertifikasını aldıktan sonra sosyetik bir semtte pastacı dükkânını açtı.
Öyle düşünmüştüm işte. Oysa benim o yıllarda çok derin acılarım vardı. Annemi yeni kaybetmiştim ve onun bu yaptığının ailesi tarafından şımartılmış bir kızın şımarıkları olduğunu düşünmüştüm.
Taaa ki geçen yıl, kasım ayına kadar. Her hafta aldığım K dergisinde ondan bahsediyordu. Cemal Süreya, onu Scott Fitzgerald’ın karısına benzetmiş ve “Çılgın Zelda” adıyla anılmaya başlanmış. Psikiyatr, ona okumaya, yazmaya ara vermesini söylemiş fakat o bunu reddetmiş. Kısacık ömründe bohem bir hayat yaşamış. Bazı günler, Orhan Veli Kanık’ın hayatındaki en önemli kadın olan Nahit Hanım’ın evinde buluşuyorlarmış. Ama çoğunda aralarında Cemal Süreya’nın, Ece Ayhan’ın İlhan Berk’in, Edip Cansever’in, Tomris Uyar’ın da bulunduğu topluluktan bir kişinin evinde toplanıyorlarmış. Nilgün Marmara caz solistlerininkini andıran sesiyle Azeri şarkıları, ama en çok da artık ismini hiçbirinin hatırlamadığı Bulgarca şarkıyı söylemeyi seviyormuş.
Biraz büyük bir kız çocuğu biraz da küçük bir kadınmış. Doğurganlığını reddeden ve çoğalmak istemeyen bir kadın. “Kendi çocuğunu incitmekten korktuğu ve mutsuzlar ordusuna yeni bir nefer katmamak için” anne olmak istememiş.
Ve sonunda… Henüz 29 yaşındayken bir kutu ilaç içip, beşinci kattan aşağıya kendini bırakmış. O kadar ölmeyi istemiş olmalı ki; hiçbir yaşam şansı bırakmamak için hep bir kutu ilaç içip hem de beşinci kattan atlamış. Dünyayı ciddiye alınacak bir yer olmadığını düşünmüş olmalıydı. Belki de bu bu kadar hayatı önemsemeye, değmezdi. “Bir kuşüzümü kadar ufak” dediği hayata katlanamamıştı. “Hayatın neresinden dönülse kâr”dı. İntihar mektubunu “Benden sonra kuşlara iyi bakın” diyerek bitirmiş ve gitmiş…
blog.milliyet