Albert Camus: Kaygı her şeyin başlangıcıdır

0

Ruhum ölümsüz yaşamın ardından koşma, olanaklar alanını tüketmeye bak.
– Pindaros

Albert Camus okuyanlarımız bilir, 20. Yüzyıl varoluşçu felsefesi onun fısıldadıkları ile yankılanır. Kitap yukarıdaki alıntı ile başlar. Ve ilk giriş cümlesi ile yaşamın varlığı ve yokluğu üzerinde okuyucuyu sorgulamaya sevk eder:

Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: İntihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir.”

Kitabın yazılma amacı her ne kadar bir yargıya varmak gibi görünse de; felsefeye yanıt bulmak değildir bence. Camus, II. Dünya Savaşı yıllarında, çağının uyumsuz insanını anlatan bir kitap yazmıştır. Çağımızda da bu uyumsuzluk hâlen devam etmektedir. Bir yandan kurulu dünya düzeni: “evet her şeyimiz var, güzel işlerimiz ve eşlerimiz, arkadaşlarımız” öte yandan; içinden çıkamadığımız “insan” ve “düşünce” . Yaşam bir gün sona erecekse, bunu her şeyden iyi biliyorsak neden yaşıyoruz? İşte, absürt ve uyumsuz insanın hikâyesi asıl burada başlıyor.

Tanrılar Sisifos’u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdi; Sisifos kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla yeniden aşağı düşecekti hep.” 

Kitabın ismi mitolojideki bu öyküden geliyor. Kaderine ve kederine boyun mu eğeceksin, yaşamın tüm değerlerini tadıp, baş mı kaldıracaksın?

Kitabın yazıldığı dönem, II. Dünya Savaşı zamanları; tek başına bunu bile –savaşı gereksiz ve saçma saydığı, intiharın ve ölümlerin çoğaldığı o yıllarda– çağına, yaşananlara, tarihine bir başkaldırı olarak sayabiliriz.

Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi , çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün “neden?” yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. Başlar, işte bu önemli. Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edinimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır.

Uyumsuz insan uyumsuzluğun farkına vardığında başkaldırı başlar ve başladığında ise gerisinde diğer soruları getirir; yani gösterdiğin çaba, meydan okuma ile ne kadar ve nasıl yaşayabileceksin?

Uyanıklığın egemen olduğu yerde, değerler basamağı gereksiz kalır.

Sevmekle iş bitseydi, her şey fazlasıyla basit olurdu. İnsan ne kadar çok severse, uyumsuz o ölçüde sağlamlaşır.

Camus tüm bu saçmalığı ve uyumsuzluğu anlatırken, ölümlü olduğun bu dünyada didinirken yani, kitabın sonunda intiharı haksız çıkartır. “Sisifos’u dağın eteğinde bırakıyorum! Kişi yükünü eninde sonunda bulur. Ama Sisifos tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün bağlılığı öğretir. Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter.

Aslında elimde olsaydı da her satırını yazabilseydim buraya.

Peki, sizce hiçbir şeye sarılıp, sarınmadan yaşayabilir miyiz? Belki yalnızca hiçlikle…

Share.

About Author

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn fuck you google, child porn