Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, (6 Temmuz 1907- 13 Temmuz 1954) Meksikalı ünlü ressam.
Bir yirminci yüzyıl popüler kültür ikonu haline gelen ressam, resimlerinin yanı sıra inişli çıkışlı özel yaşamı ve politik görüşleri ile tanınır. Sanatı, sürrealist olarak tanınlanmışsa da kendisi bu tanımı reddetmiştir.
Ressam Diego Rivera’nın eşidir.
.
Yaşamı
1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini, Meksika devrimi’nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika’nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir.
Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış, kendisine “Tahta Bacak Frida” denmişti. Bu özrüyle başetmesini bilen Frida, gençkızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirdi. İlerde Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları oldu. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu; güçlü bir kişilik oluşturmaya başladı. 19 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi.
Otobüs kazası
17 Eylül 1925 okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayacak, 32 kez ameliyat edliecek ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı 1954’te kangren yüzünden kesilecektir.
Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Kahlo, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yaptı. İlk otoportresi, “Kadife Elbiseli Otoportre”‘dir (1926).
1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı. Küba’lı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başladılar. Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu.
Evliliği
Sanatçı, ikinci otoportresini evlendiği yıl yaptı (Eser, 2000 yılında bir Amerikalı koleksiyoner tarafından 5milyon USD’a satın alınmıştır). Aynı yıl Rivera’nın Komünist Parti’den ihraç edilmnesi üzerine Frida Kahlo da partiden ayrıldı. 1930’da eşiyle beraber ABD’ye gitti ve 1933’te Rivera aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar eşiyle birlikte orada yaşadı. Evliliklerinden iki yıl sonra bir düğün fotoğraflarından yola çıkarak “Frieda ve Diego Rivera” (1931) adlı tablosunu yaptı. San Fransisco Kadın Ressamlar Topluluğu yıllık sergisinde sergilenen bu eser, onun bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.
Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve ardarda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama 1 sene sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği “Mavi Ev’e” yerleştiler.
Frida’nın da evlilikleri sırasında çeşitli erkeklerle ilişkileri olmuştu. Bunlarda birisi de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki iledir. Troçki, Rivera’nın Meksika Cumhurbaşkanından aldığı özel izin ile 1937’de Meksika’ya gelmiş ve Frida’nın evine yerleşmişti. Aralarındaki ilişkiyi Troçki’nin eşinin farketmesi üzerine Frida, Troçki’den ayrılmıştır. Troçki’ye düzenlenen suikastın ardından suikastçı ressam Siqueiros’un arkadaşı olması nedeniyle sorgulanan Frida, bir süre Meksika’dan ayrılmayı uygun bulumuş; o sırada San Fransisco’da bulunan eski eşi Rivera’nın yanına gitmiş ve çift orada yeniden evlenmişlerdi.
Son yılları
Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirdi, 1939’daki Paris sergisi ile övgüler topladı.
1943’de La Esmeralda adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi on yıl boyunca sürdürdü. Sağlık koşulları nedeniyle Mexico City’e gidemediğinden, derslerini evinde veriyordu. Öğrencilerine “Los Fridos” (Frida öğrencileri) denildi.
1948’de yeniden Meksika Komünist Partisi’ne katılmak için başvurdu ve başvurusu kabul edildi.
1950’de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırıldı ve 9 ay hastanede kaldı. 1953 yılı Nisan ayında Mexico City’de bir kişisel sergi açtı; Temmuz ayında sağ bacağı kesildi.
Ölümü
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu. Cenazesi, ertesi gün yakıldı. Külleri, Mavi Ev’de muhafaza edilmektedir. Mavi Ev, 1955’te Rivera tarafından devlete bağışlanmıştır.
Lila Downs & Chavela Vargas – La Llorona (Frida) from Yasama Ugrasi on Vimeo.
Hayatını konu alan filmler
Frida Kahlo’nun hayatı “Frida” ismi ile sinemaya aktarıldı ve bu filmde Kahlo’yu Salma Hayek oynadı(2002).
2005’de hayatını konu alan “The Life and Times Of Frida Kahlo” adlı bir belgesel film çekildi ..
- Resimleri
Frida Kahlo’nun 143 resmi vardır; 55 tanesi oto-portredir. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin celladı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso’ya bile “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” dedirtmiştir.
Sürekli evcil hayvan besleyen Frida’nın beslediği hayvanlarla ilgili iki portresi vardır: 1941’de yaptığı “Ben ve Papağanlarım” ile 1943’te yaptığı “Maymunlarla Otoportre”.
Frida’nın resimleri sürrealist’ olarak değerlendirilse de o surrealizmi reddetti. Resimleri aslında acı ve kesin gerçekliği yansıtıyordu. Frida’nın resimlerinde Meksika kültürü ve devrimci ulusal kimlik tuvale aktarılmıştı.
Kahlo, 1938’de New York’ta sürrealist resmin öncü isimlerinden dostu Andre Breton’un da desteğiyle bir sergi açtı ve bu sergi ona uluslararası ün getirdi. 4 tablosunu ünlü aktör Edward G. Robinson’a satarak ilk büyük satışını gerçekleştirdi, resimlerinin yarısı satıldı. Bu başarı üstüne 1939’da Paris’te bir sergi açtı. Paris sergisinde fazla resmi satılmasa da eserleri büyük ilgi topladı; Picasso ve Kandinsky gibi sanatçıların övgüsünü kazandı; Louvre Müzesi, sanatçının Çerçeve’ adlı tablosunu satın aldı. Sanatçı, ülkesindeki ilk kişisel sergisini 1953’te Meksika’daki galerisinde açtı. Doktoru, yatağından çıkmasını yasaklayınca için serginin açılışına karyolasında taşınarak götürülmüştü.
Doğum adı | Magdalena Carmen Kahlo y Calderón |
---|---|
Doğum | 6 Temmuz 1907(1907-07-06) Coyoacán, Meksika |
Ölüm | 13 Temmuz 1954 (47 yaşında) |
Uyruk | Meksikalı |
Alanı | Resim |
Sanat eğitimi | Öz eğitim |
Çalışmalarının’nın sergilendiği müzeler: Ünlü yapıtları |
|
Ünlü Meksikalı ressam Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon yaşam öyküsü…
“Bedenim beni bırakacak. Oysa ben hep o bedenin kurbanı olmuşumdur; biraz asi de olsa bir kurban işte. Biliyorum aslında birbirimizi yok edeceğiz, böylece mücadele sonunda ortaya hiçbir galip çıkmayacak. Düşüncenin sırf hasar görmemiş olmasından ötürü, tenden oluşan öteki maddeden kopabileceğini düşünmek ne hoş bir yanılsama.Ah, Dona Magdalena Carmen Frida Kahlo de Rivera, topal Majesteleri, kırkyedi yılın geçtiği bu kavurucu Meksika sıcağında, iliğine kadar yıpranmış, sancı herzamankinden bin beter kasıp kavururken, onarılması olanaksız bir durumdasınız işte!”
İhtiyar Mictantecuhtli*, Tanrım kurtar beni!”
Meksikalı ressam Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, 1907’de Coyoacon’da, Macar yahudisi Wilhelm Kahlo ve İspanyol asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Şimdiki Londra ve Allende sokaklarının kesiştiği yerde. “Mavi Ev”de. Yaramaz bir çocuktu, hayal gücü zengin ve akıllı bir çocuk.
7 Temmuz 1910’da doğdum diyecekti Frida. “Meksika devrimiyle birlikte doğdum.” Yaşamı boyunca bedeninde ve ruhunda taşıdığı isyan ateşinin harladığı yılda ve Emiliano Zapata’nın güney Meksika’yı ayaklandırmasından kısa zaman önce, 1910’da doğdu Frida. O devrimin kızıydı.
Bedene Saplanan İlk Acı
Henüz 5 yaşında bir kız çocuğuyken babasıyla çıktığı bir gezinti sırasında ayağı ağaç köklerine takıldı ve büyük bir acıyla yere düştü Frida. Bu olaydan sonra geçirdiği çocuk felcinin ardından ona kalan; hafif topallayan çelimsiz bir bacaktı. O günlerini “Chapultec’teki düşüşümle, daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir, bilmiyorum. Ama kesin olan birşey varsa, o da acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğudur” sözleriyle hatırlıyordu Frida.
“Yürüyemezsem dans ederim!”
Asi Okul Yılları
Gençkızlık çağındaki Frida babasının kendisine olan güveni sayesinde kızlarla erkeklerin birarada okuduğu ve dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’na kayıt oldu. Okul dönemin kültürel ve politik havasına çok yakınlaştırmış ve sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirmişti Frida’yı. Okul arkadaşlarının bir çoğu da ileride Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacaklardı. Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa. İncecik, boylu boslu ve alımlı bir kızdı artık. Hafif aksayan yürüyüşü ve ortopedik botları canını sıkmıyordu. Yaşamın başka anlamlarını keşfediyordu. Anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu. Büyük bir açlıkla merak etti, sordu, okudu, öğrendi. Sıcak ailesinden uzaklaşmaya ve güçlü kişiliğini oluşturmaya bu yıllarda başladı. Taa ki o dönemki aşkı Alejandro Gomez ile birlikte bindiği otobüsten şemsiyesini unuttuğu için inip başka bir otobüse binene kadar.
Paramparça Bir Beden
Bindikleri otobüs kaza yaptığında Frida 19 yaşındaydı. Kaza sonrasında, doktorunun koyduğu teşhise göre; üçüncü ve dördüncü omurga kemikleri kırılmış, kalça kemiğinde üç, sağ ayağında on bir kırık, sol dirseğinde çıkık meydana gelmiş, sol kalçasından giren ve cinsel organından çıkan demir çubuk; derin yaralara yol açmıştı. Artık hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; bu en sonunda sağ bacağının kesilmesine kadar böyle sürüp gidecekti.Bu süre içinde 32 kez ameliyat edildi. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta geçiren Frida bir süre Amerika’da yaşadı. 1928 yılında Meksika Komünist Partisi’ne katıldı.
Devin Aşkı
Frida onu ilk gördüğünde henüz yeniyetmelik dönemlerindeydi. Ulusal Hazırlık Okulu’nda okuyordu. Kadınlara düşkünlüğü ile tanınan Rivera okula bir duvar resmi yapmak için gelmişti. Frida ise üç saat boyunca bu dev gibi adamın fırçasına bakmış, onu çıt çıkarmadan izlemişti. Ardından arkadaşlarına “Benim Rivera’dan bir çocuğum olacak demişti.” Frida çocuk yapamasa da 1929 yılında 20. yüzyılın kuşkusuz en ünlü ressamlarından biri olan ve Meksikalı Michalangelo olarak andığı Diego Rivera ile evlendi.” Ve, aslında pek de önem vermeksizin, resim yapmaya başladım”.
Resim yapmaya geçirdiği kazanın izlerini hafifletmek için başlamış, kısa süre sonra yeteneğini herkese kanıtlamıştı. Yaptığı resimleri göstermek için tanıştığı ünlü ressam Diego Rivera ile evlenmesi ise; herkesi şaşırtmıştı.
Pek çok kadının etrafında döndüğü Rivera; çirkin, uzun boylu, şişman bir adamdı. Patlak gözleri, yayvan bir burnu, kalın dudakları ve bozuk dişleri vardı. Her şeyiyle kaba olmasına rağmen, girdiği ortamlarda ışıldıyor, göklere çıkarılıyor, şöhretiyle, düşünceleriyle ve yarattığı polemiklerle her yerde ön plana çıkıyordu.
“Seni o dev boyunla, hep bir karış önünde giden göbeğin, kirli pabuçların, eski ve yamru yumru şapkan ve buruşuk pantalonunla gözümün önünde canlandırıyor ve kimsenin böylesine çirkin şeyleri onca asaletle taşıyamayacağını düşünüyorum” demişti Elena Poniatovska, Diego için. Haklıydı da.
Rusya’da kaldığı süre içinde, Angelina Beloff ile birlikte yaşayan Rivera, asla sadık bir erkek olmadı. Ne başka kadınlarla birlikteyken, ne de Frida ile evlendikten sonra.
“Hayatta başıma iki korkunç kaza geldi, biri geçirdiğim otobüs kazası, diğeri de Diego”
Diego’ya..
“Seni Sevmekten Ne Zaman Vazgeçtim?”
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak
olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin
şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere
gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.BENCİL OLDUĞUN İÇİN VAZGEÇTİM!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü
sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini
anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.Bir erkek vazgeçmek istiyorsa tek bir neden yeterlidir ama biz kadınlar
sevgimiz için mücadele ederiz, çünkü biz kadınlar elimizdekiyle yetinmesini
ve mutlu olmasını biliriz. Eğer sizin için mücadele edecek, sizi bir
kadının hak ettiği değerle süsleyecek, sizi hayatına dahil edebilecek ve
gözlerinizin içine bakıp SENİ SEVİYORUM diyebilecek bir erkeğiniz varsa
dünyanın en şanslı kadınısınızdır demektir. “(Frida Kahlo)
Bedenim, gecenin ortasında senin gölgeni görememekten dolayı acıdan çıldırıyor. bedenim gece uyumak ve karanlıkta senin öpüşünle uyanmak istiyor. gecelerim haykırıyor ve yelkenlerini yırtıyor, gecelerim kendi sessizliğine çarpıyor ama senin bedenine ulaşamıyor. eksikliğini öylesine hissediyorum ki! hele sözcüklerinin, hele renginin eksikliğini. birazdan gün doğacak.
(Frida Kahlo’dan Diego Rivera’ya yazılmış ama gönderilmemiş bir mektuptan)
Sanat ve Aşk
Frida Kahlo, sanat yaşamında, eşi ünlü ressam Diego Rivera’nın gerisinde kalmış gibi görünse de, gerçek bunun tam aksi. Diego’dan resim alanında birşeyler öğrenmekten çok öğrettiği Diego dahil herkesçe kabul ediliyor. Kahlo, çeşitli sanat çevreleri tarafından sürrealist ressam olarak tanımlansa da kendisinin buna sıcak baktığı pek söylenemez; hatta sevgilisi Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray’e, gerçeküstücülük hakkında şunları söylediği biliniyor:
“Gerçeküstücü olmak ne demek? Eğer eşyaları bulundukları ortamdan çıkarıp başka bir ortama yerleştirmekse; resim zaten tarihi boyunca hep bunu yaptı. Gerçeküstücülerin en önemli sorunu, kendilerini aşırı derecede ciddiye almaları.”
Frida görünüşü ve tavrıyla, bütün dikkatleri üzerine çekmeyi biliyordu. Sevgili listesinin kabarıklığı da
bu karşı konmaz çekiciliğe kimlerin kapıldığının göstergesi. Trotsky, Breton, Berggruen, Duchamp, Kandinsky, Muray, Picasso.
Trotsky, sürgün yıllarında, Türkiye ve Fransa da dahil birçok ülkede yaşamış son olarak yani ölümünden birkaç yıl önce, Frida ile Diego’nun davetlisi olarak Meksika’ya yerleşmişti.
Yaptığı resimler hayatını sürdürmesi için gereken kazancı sağlamasa da; Frida’nın ünü dünyanın dört bir yanına ulaşmıştı. Meksiko City, Paris, Philadelphia, San Francisco ve New York’ta sergiler açmış; sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştı. Bu sergiler sonrasında Diego, şunları söyleyecekti: “Frida, benden daha iyi bir ressam ve resim aramızda rekabetin olmadığı bir alan”.
Otoportreler
Frida Kahlo’nun 70’e yakın resmi bulunuyor. Bunun büyük bir bölümü de otoportrelerden oluşuyor. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran bir aynaya bakarak geçiren biri için normal bulunabilir ama bu portreler hiç de olağan değil. Yalnızım diyordu Frida. Kendimden daha iyi kimseyi tanımıyorum. Belki de bu yüzden kendini çizmeyi yeğliyordu. En iyi tanıdığı yüzü..
Yaşam ve ölüm, bedenin parçalanmışlığı ve aklın bütünlüğü, geleneksel olanla modernlik, gerçek ve beklentiler… Acıyı, umudu, umutsuzluğu ya da direnci anlattı resimlerinde Frida. Kendi gerçekliği ile birlikte Meksika gerçekliğini çizdi. “Elbisem bu askıda asılı” adlı resminde Amerikan kültürünün öğelerini bir çöplük gibi üst üste yığdı. “Kökler” ile Meksika tarihinin derinliklerine işaret etti..
Kahlo’nun sanatında genel olarak bedenin hissettikleri anlatılıyor. Bedeninin çektiği acı…
Çocuk felci, kaza, bitmek bilmeyen ameliyatlar, buna rağmen “Hasta Değilim” diyordu. “Sadece paramparçayım, yine de resim yapabildiğim sürece hayatta olmaktan memnunum”. En büyük acıyı resim yapamaz hale geldiğinde yaşadı. Resimlerinde açık bir somutluk ve bunun gerçekliği ölçüsünde direnç. 32 kez kesilip biçilmeye direnmenin de ötesinde birşeyler..
Yaşasın Yaşam
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer ambolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; “Yaşasın Yaşam” isimli bir natürmorttu.
Son sözleri ise, günlüğüne yazdığı şu cümleydi:
“Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.”
Frida ve Yaşamı İlham Veriyor
Ünlü Fransız Jean-Paul Gaultier 1998 yılında bir defilesinde Kahlo stilini sergiledi. Bu defile, dünya basınında ve moda camiasında büyük yankı uyandırdı. Ayrıca sanatçının yaşamını konu alan “Frida” adlı film bu yılki Venedik Film Festivalinin açılış filmi olarak gösterildi. Filmde Frida’yı Salma Hayek canlandırıyor. Son günlerde ise ülkemizde sanatçının yaşamını konu alan bir kitap yayınlandı: “Frida Kahlo-Aşk ve Acı” Gazeteci yazar Raunda Jamis tarafından kaleme alınan eser Everest Yayınlarının Unutulmayan Kadınlar serisinden çıktı.
Diego Rivera’ya Aşk Mektupları
“Gecelerim,çarpan kocaman bir yürek gibi.
Saat üç buçuk.
gecelerim aysız.
gecelerim,pencerelerden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor.
gecelerim ağlıyor,yastığım nemli ve soğuk.
gecelerim uzun,upuzun ve sürekli belirsiz bir sona doğru uzuyor.
gecelerim beni senin yokluğuna itiyor.
seni arıyorum,yanımdaki dev bedenini,soluğunu,kokunu arıyorum.
gecelerim, boşluk yanıtını veriyor.
gecelerim beni üşütüyor ve yalnızlıkla dolu.
bir temas noktası arıyorum.
tenini arıyorum.
neredesin? neredesin?
dönüp duruyorum,yanağım nemli yastığa,ıslak saçlarım şakaklarıma yapışıyor.
burada olmaman mümkün değil.
kafam serseri serseri dolaşıyor.
düşüncelerim gidip geliyor ve parçalanıyor.
bedenim artık anlamak istemiyor.
bedenim seni istiyor.
bedenim,şu sakat külçe,
senin sıcaklığında bir an için kendini unutmak istiyor.
birkaç saatlik dinginliğe çağırıyor.
gecelerim paçavraya dönmüş bir yürek.
gecelerim sana bakmak,ellerimle bedeninin her kıvrımını izlemek,
yüzünü bulup okşamak istediğimi biliyor.
gecelerim,senin yokluğundan dolayı soluğumu kesiyor.
gecelerim seni çağırmak istiyor ama sesleri çıkmıyor.
yine de seni seni çağırmak,sana kavuşmak,
bir an için sana sarılmak ve katleden zamanı unutmak istiyor gecelerim.
bedenim anlamıyor.
tıpkı benim gibi bedenimin de sana ihtiyacı var,belki de onunla ben biriz.
gecelerim,teni hissetmeye kadar kazınıyor,
sonunda duygu maddesel tözden arınarak daha güçlü,daha keskin bir hale geliyor.
gecelerim beni aşkla tutuşturuyor.Saat dört buçuk.
gecelerim beni tüketiyor.
senin eksikliğini çektiğimi biliyorum ve gecenin tüm karanlığı bu gerçekliği saklamaya yetmiyor.
bu gerçek,karanlıkta bir bıçak gibi parlıyor.
gecelerim sana uçabilmek,uykudan seni sarıp,sarmalayıp bana getirebilmek için
kanatları olsun istiyor.
uykunda,yanıbaşında olduğumu hissedeceksin ve kolların sen uyanmadan beni saracak.
gecelerim öğüt vermiyor.
gecelerim uyanık görülen bir düş gibi seni düşünüyor.
gecelerim üzülüyor ve yolunu yitiriyor.
gecelerim yalnızlığımı,tüm yalnızlıklarımı artırıyor.
sessizliği,ancak benim içimdeki sesleri duyuyor.
gecelerim uzun,uzun upuzun.
gecelerim günün hiç doğmamasından korkuyor;
ama aynı zamanda günün doğmasından da ürküyor gecelerim,
çünkü gün,her saatin iki saatmiş gibi uzun olduğu ve
sen olmadığın için tam anlamıyla yaşanmayan yapay bir gün.
gecelerim,gündüzlerimin de gecelerime benzeyip benzemediğini düşünüyor.
böylece günden neden korktuğumu anlayabilecek gecelerim.
gecelerim beni giydirmek ve gidip erkeğimi getirmem için beni dışarı itmek istiyor.
ama gecelerim her tür deliliğin yasak olduğunu ve düzensizlik yarattığını biliyor.
gecelerim nelerin yasak olmadığını düşünüyor.
onlarla bütünleşmenin yasak olmadığını biliyor,
ama bir bedenin umutsuzlukla birlikte kendisiyle bütünleşmesinden sıkılıyor.
çünkü beden,hiçle birleşmek için yaratılmamıştır.
gecelerim seni tüm derinlikleriye seviyor ve
benim derinliğimin yankısını taşıyor.
gecelerim düşsel yankılarla besleniyor.
gecelerim bunu yapabiliyor.
bense başaramıyorum.
gecelerim beni gözlüyor.
bakışları düzgün ve herşeyini içine doğru akıyor.
gecelerim,sevgiyle senin de içine akabilmek için burada olmanı istiyor.
gecelerim seni umut ediyor.
bedenim seni bekliyor.
gecelerim,senin ve benim hazza eriştiğimizi görmek için röntgencilik yapmak istiyor,
seni ve beni zevkten titrerken görmek istiyor.
gecelerim gözlerimizi görmek ve zevk dolu gözlerimize sahip olmak istiyor.
gecelerim her sarsıntıyı ellerinde tutmak istiyor.
gecelerim sessizce senin yokluğunda inliyor.
gecelerim uzun,uzun upuzun.
aklını yitiriyor ama senin görüntünü benden uzaklaştıramıyor,
arzumu yok edemiyor.
senin burada olmamandan dolayı ölüyor ve beni öldürüyor gecelerim.
gecelerim sürekli seni arıyor.
bedenim birkaç sokağın ya da adi bir coğrafyanın bizi ayırdığını anlayamıyor.
bedenim,geceni ortasında senin gölgeni görmemekten dolayı acıdan çıldırıyor.
bedenim uykunda sana sarılmak istiyor.
bedenim gece uyumak ve karanlıkta senin öpüşünle uyanmak istiyor.
gecelerim,bugün bundan daha güzel ve daha zalim bir düş tanımıyor.
gecelerim haykırıyor ve yelkenlerini yırtıyor,
gecelerim kendi öz sessizliğine çarpıyor,
ama senin bedenine ulaşamıyor.
eksikliğini öyle hissediyorum ki!
sözcüklerinin,renginin eksikliğini.
birazdan gün doğacak.”Uzaktaki Diego’ya mektup, Mexico city, 12 eylül 1939.
(Şimdi biliyorum ki) bütün bu mektuplar,kızlarla ilişkiler,bana ingilizce! öğretmenleri, çingene modeller,”iyi niyetli” asistanlar,’ ‘uzaklardan gelen tam yetkili elçiler” yalnızca birer flört ve aslında sen ve ben birbirimizi çok seviyoruz ve bu yüzden sayısız serüven yaşıyoruz, kapıları çarpıyoruz, lanetler okuyoruz, hakaretler ediyoruz; bütün bunlara karşın birbirimizi daima seveceğiz…
Bütün bunlar, birlikte yaşadığımız yedi yıl boyunca sürekli tekrarlandı, yaşadığım bütün öfke nöbetleri sadece, sonunda seni canımdan çok sevdiğimi anlamama hizmet etti; yine anladım ki, beni aynı ölçüde sevmesen bile, bir şekilde seviyorsun. Ö yle değil mi?…
Daima bunun sürmesi umudunu taşıyacağım, bu bana yeter.
Frida Kahlo’dan Diego Rivera’ya / 23 temmuz 1935