Sokaklara düşeceğim ellerim ceplerimde belki bir akşam üzeri, Tanrı’nın ellerinden kayıpta üzerime düşer gecenin yıldızları diye.. hayatla kapışmayacağım artık onun keskin dişleri var ve ben ne zaman ellerimi uzatsam paramparça olup çıkıyorum.. – oysa duyguları olanların avuçları olmalı şefkatle sevecek.. değil mi? (benim yok!) – yalnızlığa yürüyeceğim belki de, bir kış gecesi ve bir deniz kenarı. istemiyorum martıları, artık onlar da ölebilirler.. üşümeliyim, iliklerim ıslanmalı, titremeliyim soğuk acıya çalarken ve tenim kuru bir bahar havasında gibi.. terketmeliyim yaşamı ve onun yaşadığını zanneden ölüleriyle dolu kokuşmuş kentlerini.. (ey insan sürüleri! sizler birer canlı değil, yaşadığınızı zanneden cesedi kokuşmuş birer ölü!) denizin kıyısından sokulup, bir karanlığa saplar gibi titrek bakışlarımla açılıp o en çok özlediğim intihara çıplak ayaklarımla gidiyorum.. (ölümü hissetmek mükemmel bir duygu olmalı, kafanın içinde kurduğun bir çok olaydan beraat etmek, ruhuna çöreklenen o karanlığı silip atmak.. düzensiz bir yaşamı düzene sokmak belki de..) ölmek için sessizliğine karışmalıyım dalgaların hırçın vuruşları arasında bir adım kalmalı geriye ve an/ı/larım. Acılarımı kimseye vermeyeceğim.. bir gece kaybolduğunda gözlerden kaybolmalı benim de ruhum.. artık öyle özgürüm ki kimliğini insanlığa bırakmış bir akıl hastası gibi bir ceset ve hiçlik duygusu.. gökyüzü kadar büyük ve sonsuz.. ölüm ve benim tenim..
artık hayatın tiz vuruşları yok oluyor, 9:15 yolculukları mesela, sabah mesaileri, gelmesi için ip attığım akşamlar yok, yok bile yok oldu.. ölüm solgun yüzüyle öyle soğuk ve sonsuz ki.. kendimi onun ellerine bırakıyorum..
sanırım bir kaç iyi nedeni olmalı benden sonra yaşayanların.. ya da belki bir kanalizasyon hattında yaşayan lağım fareleri gibi.. oysa küçük bir çocuğun hayali değil midir, inatla yaşamın dikenlerine sarılarak kanattıklarına rağmen yine de beklemek o ışığı.. acı duymak.. (Umut acı vereceğini bildiğimiz halde susturamadığımız canavardır.. Umudunuz varsa acınızı sevin..)
Artık acı da işlemiyor.. herşey sonsuz bir boşluğun içinde anlamını yitiriyor.. belki de ölüm sadece başka bir hayata yeniden doğma yoludur.. artık zaman geçmek bilmiyor, hava ağır yağmur mu dudaklarıma damlayan, denizin tuzlu suyu.. bir akşam üzeri yine dalgaların arasından yeniden, hiç birşey anlamadan.. pırıl pırıl bir sabaha doğmak var.. – ölürken bile umut etmekte güzel.. –
saat; saat yok artık! bu bir rüya olmalı girdap.. ya da en sevdiğim yolculuk iki sevgilinin kırlarda kol kola yürümesi gibi ama tek fark karanlık, saplanıyorum gittikçe…
Belki de cesedim bile, bir sabah balıkçıların oltasında gereksiz bir yük olacak..
Ölüyorum, deniz duymuyor..!
30.03.2011 (Hiç bitmeyecek sandığımız gecelere..)