Jean Genet (Jan Jöne diye okunur) (19 Aralık 1910- 15 Nisan 1986) Fransız düşünür, yazar. Daha çok tiyatro oyunlarıyla tanınır.
1910 yılında Camille Gabrielle Genet tarafından kimsesizler yurduna bırakılan yeni doğmuş bebeğe Jean adı verilmişti. Jean, yedi yaşına geldiğinde zanaatçı bir ailenin yanına yerleştirildi. 10 yaşında hırsızlığa başladı, on üç yaşında bir zanaat okuluna kaydoldu. Ancak orada da çok kalmayacaktı; 1926’da, 3 ay süren ilk hapishane deneyimini yaşadığında 15 yaşındaydı. Serbest kaldığında uslanmamıştı; bu kez reşit olana kadar kalmak üzere ıslahevini boyladı. 1930’ların sertliği ile ünlü bu ıslahevi Genet’yi gerçek bir suçlu haline getirdi.
Islahevinden kurtulabilmek için yazıldığı askerlikten ve ardından Fransa’dan firar eden Genet, pekçok ülkeyi ve hapishaneyi ziyaret edeceği bir yıllık seyahatinin sonucunda 1937’de Fransa’ya geri döndü ve yeniden suç dünyasına daldı. Beş yıl boyunca ya hırsızlık yaptı, ya fahişelik. 1942’de bir kez daha cezaevine düştüğünde olgunlaşmıştı artık. İlk şiirini yazdı, ilk kitabı Notre-Dame des Fleurs (Çiçeklerin Meryem Anası) yayımlandı. Ardından Miracle de la rose (Gülün Mucizesi) geldi. 1948 ylında yayımlanan Journal du voleur (Hırsızın Günlüğü) bir anlamda Genet’nin otobiografisi niteliğindedir. Le balcon (Balkon), oyunları ve hatta tüm eserleri içinde en çarpıcı olanı kabul edilir. Balkon adlı oyununda yeryüzü egemenlerini alaycı ve acımasız bir dille eleştirir. Bu oyun Türkçe olarak 1998 yılında Tiyatro Stüdyosu tarafından sahnelendi. Ölümünden kısa süre önce, atölyesinde ziyaret ettiği Alberto Giacometti ile yaptığı röportaj ve Giacometti’nin sanatı üzerine kendi yorumunun bulunduğu L’Atelier d’Alberto Giacometti Giacometti’nin Atölyesi adlı röportaj/sanat içerikli kitabı, Genet’nin son yapıtıdır.
Kitapları sayesinde tanıştığı André Gide, Jean Cocteau ve Jean-Paul Sartre’ın cumhurbaşkanına verdikleri dilekçe sonucu özgürlüğüne kavuşmuştur. Bu af sonrası, tekrar yeraltı dünyasına dönmemiş, kendisini tamamıyla edebiyata vermiştir. Ancak toplumsal olaylara, ezilen insanlara karşı hiç duyarsız kalmadı; 1968 mayısında öğrencilerin, Vietnam Savaşı sırasında Amerikan solunun, ırkçılığa karşı Kara Panterler’in ve İsrail’e karşı da Filistinliler’in yanındaydı. Bu konular hakkında yazdıkları ve röportajları Türkçe olarak Açık Düşman başlığıyla yayımlanmıştır.
1986’da Paris’te bir otel odasında ölü olarak bulunmuştur.
Yapıtları
Roman
- Notre-Dame des fleurs, 1944 / Çiçeklerin Meryem Anası (Ayrıntı Yayınları, 2000)
- Miracle de la rose, 1946 / Gülün Mucizesi (Ayrıntı Yayınları, 1999)
- Pompes Funèbres, 1947/ Cenaze Töreni
- Querelle de Brest, 1947 / Denizci (Ayrıntı Yayınları, 2004)
- Journal du voleur, 1948 / Hırsızın Günlüğü (Ayrıntı Yayınları, 1997)
Oyun
- Haute surveillance, 1947 / Büyük Gözaltı (“Sıkıgözetim” adıyla Ayrıntı Yayınları, 2007)
- Les bonnes, 1947 / Hizmetçiler (Nisan Yayınları, 2000)
- Le balcon, 1956 / Balkon (Ayrıntı Yayınları, 1990)
- Les nègres, 1958 / Zenciler (Ayrıntı Yayınları, 2000)
- Les paravents, 1961 / Paravanlar Remzi Kitabevi, 1991
Sanat
- L’Atelier d’Alberto Giacometti, 1986 / Giacometti’nin Atölyesi (Metis Yayınları, 1990)
Düz yazı
- Un captif amoureux, 1986 / Sevdalı Tutsak (Ayrıntı Yayınları, 2005)
- Açık Düşman – Jean Genet’den Seçme Yazılar ve Söyleşiler, Metis Yayınları, 1994
- Tek Başına – Şatila’da Dört Saat (Four Hours in Shatila (Quatre heures à Chatila)), Sel Yayınları, (1982)
Kısmen müstehcen olan roman ve dramlarında kabul edilmiş değer sistemini kökten sorgulayan Jean Genet, 19 Aralık 1910’da Paris’te dünyaya geldi. Gayri meşru bir ilişki sonucu doğan Genet, çok küçük yaşta annesi tarafından bakım kurumlarına bırakıldı. Burgund yakınlarındaki Morvan’da yaşayan köylü bir aile tarafından evlat edinilen Jean Genet’in toplumla uyumsuzluğu daha çocukken ortaya çıktı. Birkaç kez hırsızlık suçundan dolayı yargılandı ve 16 yaşındayken Mettray ıslahevine kondu. Mettray ıslahevinde kendi deyimiyle ‘bir insanın ne kadar alçaltılabileceğini’ öğrendi.
1929’da ıslahevinden kaçıp yabancılar lejyonuna yazıldı. Ancak hırsızlık alışkanlığını burada da sürdürdüğü için lejyondan firar ederek orda burada serserilik yapmaya başladı. Günlerini Barselona’nın Çin mahallesinde ya da Marsilya limanlarında geçiren Genet, yaşamını da hırsızlıktan veya fuhuştan elde ettiği parayla sürdürüyordu. 1937’den başlayarak beş yıl içinde tam 14 kez hapis cezasına çarptırıldı. Hemen her gün suç listesine bir yenisi katıyor ve her ne ceza verilmiş olursa olsun iflah olmuyordu. Bu nedenledir ki 1942’de hırsızlık, yankesicilik, kaçakçılık ve kadın satıcılığı yüzünden hakim karşısına çıktığında ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ancak hakimin verdiği bu ceza Genet’in sonraki yıllardaki gelişimi düşünüldüğünde adeta bir ödül niteliğindeydi. Fresnes hapishanesinde aralarında bir katilin anısına adadığı Ölüme Mahkum Olan Adam da olmak üzere ilk şiirlerini yazdı. Bu şiirleri izleyen romanlarında ise doğumu ve eşcinsel eğilimleri nedeniyle toplum tarafından dışlandığını anlatan yazar suçun, fuhuşun ve şiddetin egemen olduğu bir dünyanın portresini çizdi.
1944’te yazdığı Çiçeklerin Meryem Anası adlı romanında 16 yaşındaki bir katilin öyküsünü anlatan yazar , kendine özgü üslubuyla, geri dönüşleri de kullanarak katili kutsuyor. Takma adı Çiçeklerin Meryem Anası olan katil, romanın ilerleyen bölümlerinde okuyucu nezlinde aklanmakla kalmıyor giderek mutlak bir azize ve üst düzey ermişe dönüşüyor.
Bir sonraki yapıtı Gülün Mucizesi’nde olaylar hapishanede geçer. Genet’nin ağırlıklı olarak ele aldığı şiddet, eşcinsellik, toplumsal değerlerin çürümüşlüğü gibi temalar; bu kez ancak güçlülerin ve kurnazların yok olmaya direnebildiği acımasız ıslahevi evreninin penceresinden yansıtılmaktadır. İkinci Dünya Savaşıy’la yokluğun kendini daha da fazla hissettirdiği Fontevrault ıslahevinin küçük suçluları, bir parça tütün veya kara ekmek için bedenlerini ve ruhlarını büyüklere sunmakta duraksamazlar. Romanda bu kokuşmuşluktan arınmayı bir tek Harcamone başarabilmiştir. Genet, gözünde idolleştirdiği idama mahkum Harcamone’un infaza hazırlandığı gece, Fontevrault’nun gerçekliği ile idamın büyülü atmosferi arasında şiirsellik yüklü bir yolculuğa çıkar. Bu suçlunun, daha doğrusu suçlu olduğu varsayılan genç Harcamone’un yüreğine inen kara adamlar, orada bir mucizeyle karşılaşacaktır. Yargıç, avukat, papaz, cellat dörtlüsü insanlık adına karar veren kötülük kumkuması oluşturmuştur sanki. Toplumun kara vicdanını simgeleyerek Genet’nin dışladığı ve dışlandığı toplulukların sözcüleridir onlar… Cenaze Töreni ile bir denizcinin toplumsal bütün normları hiçe sayarak özgürlüğün yollarını aradığı Quarelle de Brest adlı yapıtları muhabbet tellallarının, fahişelerin, hırsızların ve katillerin anlatıldığı erotik fantazilerle yüklüdür.
Jean Genet’in ilk dramı Gözetim Altında, yine hapishanede kaleme alınmış bir eserdir. Otobiyografik özellikler taşıyan bu oyun yazarın romanlarında olduğu gibi açık bir anlatımla ve sözünü esirgemeyen bir üslupla kaleme alınmıştır. Genet tutukluluğun psişik uç durumlarını aşırılığa götürerek, adeta kötünün estetiğini geliştirmiştir.
1940’lı yılların ortasında Jean Genet’in eserleri farkedilmeye başlanır. Özellikle Jean Cocteau ve Jean-Paul Sarte, başka yazarların da desteğini alarak Genet’in serbest kalması için mücadele vermişlerdir. Devlet başkanı Vincent Auriol 1948 yılında kendisine verilen af dilekçesini dikkate alarak yazarı serbest bıraktı. Louis Jouvet’nin siparişi üzerine suç işlemenin çekiciliğini anlatan bir piyes yazan Genet, bir yıl sonra Hırsızın Günlüğü adlı otobiyografik romanını sundu. Kendini bu kitapta karşı koyamayacağı toplumsal önyargıların kurbanı olup onlara boyun eğmek zorunda kalan dışlanmış biri olark gösterdi. Bunun üzerine yazarın serbest kalmasında olağanüstü çaba sarfeden Sartre, 1952’de yazarı ‘kutsal Genet, oyuncu ve kurban’ olarak niteledi. Buna çok üzülen Jean Genet dört yıl bolunca herhangi bir şey yazmadı.
1956’dan sonra yazdığı üç sahne oyununda kötülüğü toplumsal bir konu olarak işleyen yazarın tercih ettiği stil araçları arasında mecaz açısından zengin bir dil ve gerçeğin düşsel biçimde yabancılaştırılması bulunmaktadır. En ünlü yapıtı Balkon, müşterilerin başka bir kimliğe bürünme isteklerini gerçekleştirebilecekleri lüks bir randevuevinde geçer. Randevuevi ziyaretçileri iktidar ve itibar düşlerini gerçekleştirmeye çalışırken dışarıda bir ihtilal patlak vermiştir. Bu ihtilal iktidara saygısı fazla olan halkın sevinç bağırtıları arasında başarısızlığa uğrar. Oyunun sonunda ihtilalin de yanılsamanın bir oyunu olup olmadığı izleyicinin düşüncesine bırakılır. Normal olmayan cinsel uygulamaların çok açık bir biçimde gözler önüne serilmesi yüzünden, bu oyun bir skandala neden oldu ve Fransa’da zaman zaman yasaklandı.
Genet, şiir ve romanlarında ya kendini ya da kendine yakın bulduğu çevreleri anlatırken; oyunlarında, kendini özdeşleştirdiği, toplumun dışında yaşamayı seçen insan topluluklarını dile getirmiştir. Büyük Gözaltı’nda mahkumları, Balkon’da genelevde yaşayanları, Hizmetçiler’de hanımlarını ortadan kaldırmak isteyen hizmetçileri anlatan Genet, Zenciler’de ise Batı uygarlığının baskı altında tuttuğu siyah derilileri konu edinmiştir.Amerika’daki Kara Panterler’i, onlarla beraber savaşacak kadar destekleyen Genet için zenci lider Angela Davis, “O olmasa davamıza bu kadar sahip çıkamazdık” demiştir.
Batı uygarlığında akıl bir kontrol mekanizması, bir deli gömleği olarak kulanılmıştır. Beyaz adamın düzenine karşı çıkan zenciler, bilinçdışını, kontrol edilemeyen süreçlerin, baskı altına alınan bütün duyguların sembolüdür Genet’de. Dans, kendinden geçme, çığırından çıkma ve müzik belirleyici özelliklerdir. Yirminci yüzyılın büyük müzisyenlerinden Piere Boulez’e göre Zenciler, “opera”ya yaklaşan bir yapıttır. Oyun, her şeyden önce, hızlı bir ritmin oluşturduğu bir ezgi olarak çıkar karşımıza; oyun içinde oyun, yabancılaştırıcı öğelerin çoğaltılması, seyirciyi tedirgin edici özelliklerin vurgulanması, yadırgatıcı konuların seçimi; birbiri ardı sıra gelen sahnelerin içine tadına doyum olmayacak bir ustalıkla yerleştirilmiştir. Her bölüm zamanı geldiğinde, bir darbe, bir vuruş, bir nağme özelliği taşır; sonra yerini bir diğer vuruşa, bir diğer nağmeye bırakır.
ABD’deki Kara Panter Hareketi’ni Filistin’deki Kurtuluş Hareketi’ni Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu’nu, kısacası dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun kurulu düzene karşı verilen devrimci mücadeleyi destekleyen Jean Genet, 15 Nisan 1986 Paris’te gırtlak kanserinden öldü.
“çılgın bir imge gücüne sahip olanlar , bunun karşılığında , şu büyük şiirsel yetiye de sahip olmalıdırlar; evrenimizin üzerinde son derece büyük bir rahatlıkla etki yapmak için , onu ve değerlerini yok sayma yetisi…”
çiçeklerin meryem anası
“şeytanını bize bulaştırarak genet, kendini ondan uzaklaştırır. kitaplarının her biri, şeytandan arındıran bir işlem, bir psikodramadir; sanki her kitap yalnızca bir öncekinin, tıpkı yeni aşklarının öncekileri yinelemesi gibi, yeniden basımıdır. ancak her kitapla, bu, ruhuna şeytan girmiş adam ,ona egemen olan şeytanın biraz daha fazla efendisi olur. on yıllık yazın, psikanalitik bir sağaltıma eşittir.”
jean paul sartre, genet hakkında.
“genet ölü bir adamdır;hala yaşıyor görünüyonsa bunu, bazı belli insanların mezarlarındaki ölülere yakıştırdığı şu kurtçuk varlığında sürdürür.bütün kahramanları, yaşamlarında en az bir kez ölmüşlerdir.”
jean paul sartre
“polisler hiçbir zaman insan olmadı ve insan oldukları gün artık polis olmayacaklar… tüm devletlerden nefret ediyorum.”
jean genet
“niçin daha fazlasına sahip olmam gereksin ki? benim fakirliğim meleklerin fakirliğinden. maddî nimetler ve diğer bütün mülkiyetler, hiç umurumda değil. eşyalara, mala mülke sahip olmak, lüks içinde yaşamak için nasıl bir ihtiyaç duyayım ki? yazıyorum, bu da bana yetiyor.”
jean genet
“hırsızlara, hainlere, katillere, kalleşlere sonsuz bir güzellik atfediyorum; sizlere asla.”
jean genet, okurlarına ithafen
“bu günlükte beni hırsızlığa iten öteki nedenleri gizlemek istemiyorum; bu nedenlerin en basiti karnımı doyurma zorunluluğu idi; ama seçimime hiçbir zaman başkaldırma, acı, öfke ya da herhangi bir benzer duygu eşlik etmedi. tam tersine, serüvenimi çılgınca bir özenle, “kıskanç bir özenle” sevişmek için bir yatak, bir oda hazırlar gibi hazırladım: suç işlemek için kalktı kamışım.”
jean genet
“tekil bir eylem olan hırsızlığa, daha evrensel bir işlem olan şiir yararına ihanet etmem gerekiyordu” bu, onun anti-ahlakının, reddettiği dünyanın ahlakıyla ilk kesişmesidir; çünkü “her estetikte bir ahlak vardır” ve ahenkli bir cümle kurma kaygısı bile bir ahlakı gerektirir.”
“kitaplarımda ve hapishanedeyken, hayal gücümün hakimiydim. üzerinde çalıştığım unsurun hakimiydim. çünkü bu yalnızca benim hayalimdi. ama şimdi, gördüğüm şeylerin hakimi değilim artık. serbest kalır kalmaz yitip gitmiştim. ve kendimi gerçekten, ve gerçek dünyada, ancak bu iki devrimci hareketle, kara panterler ve filistinliler’le yeniden buldum. “
jean genet
bir zamanlar tesadüfen tanık olduğu bir cinayeti ‘güzel’ olarak niteleyince genet, karşısındaki soruyor: ‘peki siz, siz neden hiç cinayet işlemediniz?‘
genet düşünmeden cevaplıyor: ‘büyük ihtimalle’ diyor ‘büyük ihtimalle kitaplarımı yazdığım için.'”
dışlanmış olmaktan memnundur.
soruyorlar:
-hayatınızı nereye sürüklüyorsunuz?
-unutuşa! diyor.
“görünüşleri ortadan kaldıracağım, örtüler yanıp düşecekler ve ben, bir akşam, orada, avucunuzun içinde camdan küçük bir heykel gibi dingin ve arı durumda ansızın ortaya çıkacağım. Beni göreceksiniz. Çevremde artık hiç bir şey olmayacak.”
jean genet